“Çocukluğumuza mı ineceksin?” cümlesi halk arasında da çok sıradanlaşan; bir psikolog ile konuşurken akla gelen ilk cümlelerden biri oluyor. Peki bu cümle nereden geliyor?
Psikoloji açısından çocukluk çağlarının önemi oldukça fazladır. Çocukluk yaşantılarımız; ebeveynlerimizle olan ilişkiler; yaşanılan travmalar yetişkinlik hayatımızı etkilemekte ve karşılaştığımız birçok şeyin cevabını vermektedir. Bunlardan bir tanesi de eş seçimi…
Çevrenizde fiziksel ya da karakteristik özellikleri annesine/babasına benzeyen eşleri seçen insanların oluşu mutlaka dikkatinizi çekmiştir. Çekmediyse dahi kendi içinize yönelip seçeceğiniz eşten beklentilerinize baktığınızda bir kadının babasına benzeyen bir erkeği; bir erkeğin ise annesine benzeyen bir kadını aradığını farkedebilirsiniz; her ne kadar bilinçli durumda bunu reddetse de… Bu kimi zaman farkındalığımız dahilinde olurken kimi zaman hiç farketmeden bu tercihi yapmış olarak buluruz kendimizi. “İlk aşkım babam!” ya da “İlk aşkım annem!” cümlesi çok tanıdık değil mi?
Bunun sebebi nedir?
Cevabını yine “çocukluğumuza inerek” bulabiliriz.
Erken çocukluk dönemlerinden biri olan “ödipal dönem” diye adlandırılan 3-5 yaş aralığında çocuklar içine doğdukları ilk sistem olan ailede kendi cinsiyetlerini öğrenmeye başlarlar. Kendi cinsiyetini öğrenmeye ve algılamaya başlayan çocuk kuvvetli bir bağ hissettiği ebeveynlerinden karşı cinsten olan ebeveyne dair “ilk aşkım” dediğiniz duyguyu beslemeye başlar. Bu sandığınız gibi bir aşktan ziyade kendi cinsiyetini öğrenmeye başlayan çocuğun karşı cinse olan ilgisinin başlaması ve en yakınında; en çok tanık olduğu ve en çok bağlı olduğu kişiye karşı beslediği içsel duygulardan başka bir şey değildir. Kız çocuğunun tanıdığı ilk erkek baba iken erkek çocuğun tanıdığı ilk kadın annedir. Bu süreçte karşı cinsten olan ebeveyne duyulan hayranlık yetişkinlik hayatına da yansımaktadır. Bunun kalıntıları “anneye benzeyen bir kadın” ya da “babaya benzeyen bir erkek” arayışında karşımıza çıkmaktadır. Hiçbir zaman sahip olamadığımız “anne-baba” imgesini yetişkinlikte aramaya başlar ve ona en yakın bulduğumuz kişiyi “doğru insan” olarak nitelendirmeye başlarız.
Bu ilişki ne zaman sağlıksız hale gelir?
Anne-baba arayışı bir noktaya kadar sağlıklı kabul edilebilmektedir ta ki karşımızdaki kişinin “eşimiz” olduğunu “anne/babamızın” farklı kişiler olduğunu ayırt edemeyecek duruma gelene kadar… Buradaki ayrışmayı yapamama sorunun başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Eşinden anne/babası gibi davranmasını bekleyen kişiler bir süre sonra eşiyle değil; anne/babasıyla bir ilişki içerisinde gibi davranmaya başlamakta ve bu sorunları beraberinde getirmektedir. O sizin eşiniz ve aranızdaki ilişki ebeveynlerinizinkinden çok farklı. Size anne/babanız gibi davranmasını beklemek; ondan anne/baba sevgisi; şevkati aramak sizi “eşinizi sevmekten” alıkoyarak “anne/babanızı” seviyor hissine yöneltir. Sorunlu denebilecek bir ebeveyn ilişkinizin varlığı; onlardan sevgi alamayışınız; yeterli güveni hissedemeyişiniz bir süre sonra eşinizle de aranızda aynı sorunların başlamasına sebebiyet verecektir. Babadan bulamadığı sevgiyi baba imgesine bürünmüş başka bir erkekte arayan kadın bir süre sonra “Beni sevdiğini hissetmiyorum.” şikayetinde bulunmaya başlayabilir. Çünkü onu sevmesini beklediği kişi sevgilisi değil; babasıdır. Babasına benzeyen birini seçmiş olması aynı sevgi yoksunluğunu eşinde de hissetmesine neden olacaktır. Aynı şekilde babasının desteğini hissedemeyen; güven duygusuyla büyümemiş bir kadın bir süre sonra “Erkeklerin hiçbirine güvenilmez.” Sözleriyle karşınıza çıkabilir. Çünkü güvenilecek bir eş ararken babasını bulmuş; onunla ilişki yaşamış ve bunun doğal sonucu olarak güvensizlik duygusunu en derin şekilde yeniden yaşamıştır. Bu durumda erkeklerin tümü güvenilmez değildir; güvenilmeyen bir baba imgesine sahip kadın bilinçsizce babası gibi bir eş aradığında ona benzer kişilerle karşılaşmakta; onlarla ilişki yaşamakta ve bunun sonucunda hayal kırıklığına uğramaktadır. Bu noktada neden her seferinde aynı sorunlarla karşılaşıyorum sorusunu kendimizde aramamız gerekmektedir.
Şimdi içimize sorma vakti; siz eşinize mi yoksa anne/babanıza mı aşıksınız?