“Üzüntülüyseniz geçmişte; endişeliyseniz gelecekte; huzur içindeyseniz şimdiki zamanda yaşıyorsunuz demektir” demiş Lao Tzu. An’da olmak ruhun sağlıkla devam etmesi için gereken şeydir. Çünkü an da olmak spontanlık ve yaratıcılığı beraberinde getirir. Ruhun ihtiyacı olan şey de spontan ve yaratıcı olmaktır. Kişinin sürekli geçmiş ve gelecek arasında gidip geliyor olması ruhsal rahatsızlıkların en önemli nedenidir. Kesintisiz spontanlıktan öte geçmiş ve gelecek arasında savrulup durmamak burada bahsettim şey. Ve bebek spontan olarak dünyaya gelir. Bebeğin davranışları spontandır. Bebek çevresine yönelik bir beklentiler yumağı içerisinde doğmaz. Ancak yetişkin dünyası maalesef beklentilerle doludur. En önemlisi; kendileri tarafından sorun olarak algılanmayacak şeyleri göstermesini beklerler bebekten. Çocuk doğduğu andan itibaren yapılan şu yorumlar hep dikkatimi çekmiştir.
“40’ı çıksın bak değişecek; 3 aydan sonra değişecek; yaşına gelince değişecek ya da 3 yaşında bak gör değişecek”.
Alttan alta hep şöyle bir mesaj verilir anne babaya; “Bebek ya da çocuk değişmesi gereken bir varlıktır. Olduğu gibi kabul etmek ve buna göre hareket etmek mümkün değildir.” Ve farkında olmadan anne ve baba da anı kaçırmaya başlar; hep bir sonrasına odaklanma hali söz konusu olur. Bebekse aslında sadece yaratıcılığı ve spontanlığı engellenirse sıkıntı yaşamaya başlar. Bu sadece fiziksel bir engel değildir. Olumlu duygu akışının olmaması; annenin anda olamaması ve belki farkında olmadan oluşturduğu beklentileri içinde kaybolması vs. de bunlar içerisinde geçer.
Yaşı geldiğinde bir bebeğe kalk bakalım artık yürüme vakti geldi denilmez; denilemez ve çünkü vakti zamanı gelince bebek kalkar ve yürür. Çocuğun yaşadığı diğer dönemler de bunun gibidir aslında. Bir vakit gelmeden bir yerden aşağı atlamaya çalışmaz ama vakti gelince atlar ve engellenmemesi gerekir gelişimi için. ( 2 metre yükseklikten bahsetmiyorum:) ) Yine bunun gibi bebek vakti gelince; kendi bireyselliğini yaşama bizzat geçirmeye başlar ve herşeye hayır diyebilir; karşı çıkabilir. Yemek yemek istemeyebilir ya da eskiye göre çok daha seçici olabilir; uyumak istemeyebilir; ne derseniz deyin “hayır” cevabını duyabilirsiniz. Herşeyi kendisi yapmak isteyebilir ya da söyleneni yapmak istemeyebilir ve buna benzer ama her çocuğun kendine özel şekilde bu bireyselleşme için çabalama süreci yaşanır yaşanır yaşanır. Dikkatimi çeken bir diğer şey çocuğun doğal gelişimi içerisinde yaşadığı bu sürecin “sendrom” olarak nitelendirilmesidir. Evet “2 yaş sendromu” denilen bir kavram var ve yaşanılan bu doğal sürecin “sendrom” olarak nitelendirilmesi bana bir hayli ilginç geliyor. Sendromun (Osmanlıca da Araz kelimesine denk gelmekte) sözlük tanımına baktığınızda;
Belirti.
mecaz*Sıkıntı:
Bir arada görülen ve özel bir durumu veya hastalığı anlatan durum.
Tıpkı bebek doğduğu andan itibaren başlayan ve değişmesi gereken bir varlık olduğuna dair verilen alt mesaj gibi; gayet doğal yaşanan bir bireyselleşme sürecinin sendrom olarak nitelendirilmesi ; tek başına mecaz anlamından bile kaynak alarak bir sıkıntılar yumağı olarak geçirilecek stres dolu bir dönem algısı oluşturur/oluşturabilir anne babada. Ve belki tek başına bu algı bile çok doğal geçirilebilecek bu sürecin doğal akışının bozulmasına neden olabilir yeniden.
Bırakın çocuğunuzun; hayatınızdaki herhangi birinin bireyselliğini kabul etmek bile zor gelebilir belki size. Anne-babasını seçen ve hatta doğumu başlatan bebek; irade sahibi olduğunu aslında en baştan kanıtlamıştır. Önemli olan baştan itibaren bu iradeye saygı duyabilmek ve aslında çocuğumuzun hayatına tanıklık ettiğimizi; gerektiğinde rehberlik edeceğimizi ve onun bir insan olduğunu unutmamaktır.
Ve her zaman söylediğim gibi çocuğunuzun yaşadığı süreçleri; onun biricikliğini nasıl algıladığınız; algılama şekliniz sizden kaynak alır. Bağımsızlaşma çabasına nasıl yaklaştığınız; yaklaşma biçiminiz; kaygınız; saygınız; öfkeniz; sabrınız; sebatınız; kalabildiğiniz ya da kalamadığınız an’ınız bütün bunları nasıl yaşadığınız geçmiş ve gelecek arasında savrulup savrulmadığınızın bir işaretidir. Size sizi anlatır ve dilerseniz sizi şimdiki zamanı yaşamaya; huzura çağırır. Dinler ve bakmak isterseniz…