Yaşamdan keyif alamıyor; yeterince kendini ortaya koyamıyor; kendini çaresiz; güvensiz hissediyor; öfke nöbetleri geçiriyor; ilişkilerini yönetmede başarısızlık yaşıyorsan; geçmiş geçmemiştir.
Geçmiş dediğimiz şey; sadece senin yaşadığın güçlü duygular değildir. Annenin; babanın yaşamına yön veren duygularda senin geçmişinde yer alır. Kırılganlıklar; korkular; kaygılar; sevgi; şefkat; merhamet duyguları bilinçaltında oturduğu kral tahtından; ait olduğu bireyi yönlendirir. Bugün karşına çıkan her durumu dünün baskın duyguların eşlik ettiği anılarınla algılar; anlamlandırırsın.
Annenden sana söz verilen ayakkabıyı almasını istediğinde; “sana söz vermedim; öyle bir şey yok” cevabını aldığında; güvendiğin; değer verdiğinin yalan söylemesine kırıldığın kadar; -belki daha fazlası- senin doğru söylemediğinin düşünülmesine kırılmışsındır. Bu kırılganlık sadece bir anda olup biten bir şey değildir artık. Anneyle ilişkini; hayatla ilişkini; kendinle olan ilişkini şekillendirecektir. İnsanlara güvenmemeye; kendine güvenmemeye ve dolayısıyla da hayattan zevk almamaya başlarsın. Çünkü hep o ayakkabının içinde yaşarsın. Orada takılıp kalmışsındır. Hayatına giren kırılganlık duygusuyla sarmaş dolaş olmuşsundur. Ve artık hayatındaki her şeyi bu duygu ile karşılayacaksın…
Değer verdiğin her şeyden; değer verdiğin herkesten seni kırmalarını bekleyeceksin. Ve herkes masum olacak. Tek suçlu sen olacaksın. Suçlu ve değersiz! Suçlu ve değersiz olanın yaşamaya hakkı olmadığını düşüneceksin. Bu düşünceyle yaşamın tüm güzelliklerini kaçıracaksın. Mutsuzluk ve tedirginlik yoldaşın olacak. Depresyon diyecekler; anksiyete diyecekler… İlaçlarla tanışacak; onlarla avunmaya çalışacaksın…
Çare nedir? Çare; geçmişin duygu dağlarını tırmanmaktan vazgeçmek gerek. İçinde dert olan her şeyden özgürleşmek gerek. Acı yaralara tuz basmaktan; tekrar tekrar kanatmaktan vazgeçmek gerek. Düne dünün gözüyle bakmak; dünü tekrar yaşamaktır. Dünden biraz uzaklaşmak; yeni bir çerçeveden bakmak ve yeniden şekillendirmek gerek. Dünün şartlarını değiştirmek yerine; düne ait olan her şeyi affetmek ve bağışlamak gerek. Yaşamını berbat eden herkesi affet ve bağışla. Daha da önemlisi kendini affet ve bağışla…
Kendini sev. “Yaptığım tüm yanlışlara rağmen kendimi seviyorum; kendimi her şeye rağmen affediyor ve bağışlıyorum.” cümlelerini terennüm et. Her olay ve her durum için bu ritüeli tekrarla. Coşkun akan nehrin üstündeki kemer köprüyü hayal et. Üzerinde küçük bir kulübe var. Kulübenin içindesin. Kulübenin camından içeriye giren ceviz yapraklarından bir tanesini kopar. Kopardığın bu yaprağın üzerine seni en çok aşağı çeken duyguya sebep olan olayı; düşünceyi; kişiyi koy. Yaprağı nehrin sularına bırak. Nehrin sularına kapılan yaprakla beraber; yaprağın üzerine koyduğun şeyin de senden uzaklaştığını düşün. O uzaklaştıkça sen rahatlıyor; özgürleşiyorsun. Sonra başka bir yaprak kopar; başka bir olumsuz duyguya sebep olan şeyleri üzerine yükle ve nehrin sularına gönder.
Beşinci yaprağın üzerine farkında olduğun; olmadığın ama senin yaşamında yer eden tüm durum ve o durumla ilişkili olan her şeyi yaprağın üzerine koy ve gönder. Sonra içinde güzel şeylere dair izler ara. Bir çiçeği kokla. Çiçeğin kokusu ve renginin tüm varlığını sardığını hayal et. Artık benliğinde güzel şeylere yer açmaya başladın. Ana odaklan. Ruhsal ve fiziksel olarak sahip olduğun tüm varlıklara odaklan. Yüksek bir minnettarlıkla şükret. Tam da olması gerektiği gibisin. Olması gerektiği yerde ve biçimde! Yaşam tüm güzellikleriyle senin yanında!
Beni var eden; varlığımı güzelliklerle donatan; beni ve yaşamı anlamlı kılan güce teşekkür ediyorum. Bana kendimi sevme ve kabul etme anlayışını verdiği içinde ayrıca teşekkür ediyorum. Sevgi doluyum. Yaşamım sevgi ve şükürle iç içe. Sevgi ve şükür…