Bu yazının amacı; Psikodinamik Kuram da değinilen Ahlaki Kaygı ve Gerçeklik Kaygısı nın; Nevrotik Kaygı dan nasıl daha işlevsel olduğu konusunu açıklamak ve tartışmaktır.
İlk olarak anksiyetenin ne olduğuna; Freud un Anksiyete teorisinde geçtiği aşamalara ve teorinin kendisine farklı başlıklar altında değinilecektir. Amaç; öncelikle teoriyi ve açıklamasını iyi anlamaktır.
Daha sonra açıklanan bu anksiyete türlerinin işlevsellikleri açıklanacak ve tartışılacak; ayrıca Psikanalizdeki ilgili amaçlara değinilecektir.
Giriş
Psikanaliz; 1900 lü yılların başlarında psikoloji dünyasında bir çağın başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Kuramın öncüsü Freud; klinik anlamda çığır açan teorilerini dünyaya tanıtmış ve başlangıçtan sona kadar düşüncelerini geliştirmeye ve uygulamaya devam etmiştir. Diğer bir çok kuramın; temelini ve dayanağını Freud dan alarak oluştuğu ve sonra değişime gittiği söylenebilir (Ayvaşık; H.B. ve Sayıl; M.; 2002).
Freud un Psikodinamik kuramında; insan psikolojisine dair neredeyse her olgu için bir açıklama bulmak mümkündür. Freud un bu önemi azımsanamayacak teorilerinden biri de Anksiyete Kuramı dır.
Anksiyete
Anksiyete; bir korku ve kaygı durumudur. Yaklaşan tehlikeye karşı kişiyi uyaran; kişinin tehdit edici ögeye karşı önlem almasını sağlayan bir olgu; tetikte olunması için gelen bir uyarıdır. Bu duyguya göğüste sıkışma; çarpıntı; terleme; tuvalet ihtiyacı gibi fiziksel bazı durumlar ve yoğun huzursuzluk eşlik edebilir (Kocabaşoğlu; N.; b.t.).
Harekete geçmek için motivasyon kaynağı olan bu gerginlik durumunun asıl işlevi; organizmayı korumaktır. Ancak bazı durumlarda bu işlevini kaybederek anormal bir hal alabilir.
Freud ve Anksiyete
İlk başlarda Freud; anksiyetenin bastırılan libidonun bir sonucu olduğu görüşünü savunmuş; "Three Essays" eserinde şu cümleyi kurmuştur: "Psikanalitik araştırmanın en önemli sonuçlarından biri; nevrotik anksiyetenin libidodan kaynaklandığının keşfidir. Nevrotik anksiyete libidonun dönüşmüş halidir; ve bu nedenle şarabın sirkeyle olan bağı gibi libido da nevrotik anksiyete ile bağlantılıdır." (Freud; S.; 1926).
Daha sonraları; anksiyeteyi libidonun dönüşmüş hali olarak kabul etmeyi bırakmış; bunun tehlike arz eden durumlara bir tepki olduğunu söylemiştir. Ama yine de anksiyetenin oluşumunda libido basıncının etkisi olabileceğini ileri sürmüştür. Bir kaç yıl sonrasında ise bu teorileri bir kenara bırakmış; anksiyetenin travmatik durumlara tepki olarak ortaya çıktığına değinerek "Bu gibi durumlarda artık libidonun kendisinin anksiyeteye dönüştüğü düşüncesini kabul etmeyeceğiz" demiştir (Freud; S.; 1926).
Psikanalizin ilk dönemlerinde; anksiyeteyi biyolojik bir olgu olarak tanımlayan Freud; görüldüğü gibi daha çok libidinal enerji ile bağlantı kurmuştur. Yapısal Kişilik Kuramını geliştirdikten sonra ise; anksiyeteyi Ego nun bir işlevi olarak kabul etmiş ve psikolojik bir olgu olduğunu savunmuştur (Geçtan; E.; 2002).
Darwin den etkilenerek insanların çevreye uyum sağlama eğilimi üzerinde duran Freud; psikolojik olarak da uyumu anksiyetenin sağladığını öne sürmüştür. Burada anksiyete; kişiyi fiziksel ya da toplumsal tehlikelere karşı uyarmaya; kişinin uyum sağlama ve yaşamı sürdürebilme yeteneğine katkıda bulunur (Freud; S.; 1999).
"Anksiyete bir çok önemli sorunun bir araya toplandığı bir düğüm noktası ve çözümü tüm ruhsal varlığımıza ışık tutacak bir bulmacadır." cümlesiyle Freud; anksiyetenin insan psikolojindeki ve psikanalizdeki önemini açıkça vurgulamıştır (Geçtan; E.; 2002).
İnsan hayatındaki diğer bir çok yaşantı gibi; insanın anksiyete yaşama durumu da psikolojide büyük öneme sahiptir. Bu durumun normal bir açıklaması olabileceği gibi patolojik bir nedeni de olabilir. İnsan anksiyete yaşıyorsa; bunun dışsal veya içsel bir sorundan kaynaklandığı açıktır; neticede ortada bir sorun vardır. Freud da bu sorunun içsel olan kısmının önemini açıkça fark etmiş; ve görüldüğü gibi yıllarca bu konuya kendi kuramında açıklık getirmeye çalışmıştır. Sonuç olarak vardığı nokta Anksiyete Kuramı dır ve önemle üzerinde durmuştur.
Anksiyete Kuramı
"Beyond the Plesure Principle" kitabında; Ego nun İd i nasıl başarıyla idare ettiğini vurgulayan Freud; aynı Ego nun üç tür tehlike karşısında oldukça zorlandığını belirtir: Dış dünyadan; Libido ve İd den; ve Süper Ego nun katılığından kaynaklanan üç tip tehdidin yarattığı anksiyeteden bahseder. Burada anksiyete; tehlikeden kaçmanın bir ifadesidir. İki bölge arası sınırda var olan Ego; gerçek dünya ile İd arasında denge kurmaya; İd in dünyaya uyumlu olmasını sağlamaya; ve bu zor görevler arasında; dünyayı da İd in isteklerine uyumlu hale getirmeye çalışır (Freud; S.; 1920).
Ego; anksiyetenin yaşandığı ve anksiyeteye yönelik savunmaların geliştirildiği yapıdır. Sürekli olarak üç tehlike ile karşı karşıyadır:
1. Engellemeler ve dış dünyadan gelebilecek saldırılar
2. İd in gerçekdışı ve içgüdüsel istekleri
3. Süper Ego nun cezalandırılması
Bu tehditlere karşı Ego üç tür kaçış yolu kullanır:
1. Gerçeklik Anksiyetesi:
Dış dünyada tehlikeli bir durumun varlığı söz konusudur. Gerçek bir tehdide karşı yaşanan korku duygusudur.
Gerçeklik Anksiyetesi; beklenen ya da yaklaşan bir dış tehlikenin algılanması sonucu geliştirilen bir tepkidir. Yaşamı sürdürme ve korunma içgüdüleriyle bağlantılı olabilecek bu tepki çoğu kez kaçma refleksiyle kendini gösterir (Geçtan; E.; 2002).
Tehdidi ortadan kaldırmak için bireyi motive eder.
2. Ahlaki Anksiyete:
Süper egonun vicdani kısmının tehlikeli saydığı durumlarda ortaya çıkar. Bu vicdan; ebeveynlerden alınıp içselleştirilmiş doğrular bütünüdür. Kişi içselleştirdiği değer ve ahlaki standartlara aykırı şeyler düşündüğünde; hissettiğinde ya da yaptığında; Süper Ego nun etkisiyle ortaya çıkar. Kişide utanç; suçluluk; aşağılık duyguları uyandırabilir.
Süper Ego da kusursuz olma; ideal benlik ve mükemmeliyetçilik yatar. Uyumsuzluk olduğunda Ego cezalandırılmakla tehdit edilir (Geçtan; E.; 2002).
3. Nevrotik Anksiyete:
Ego nun içgüdülerden gelen tehlikeli istemleri engelleyememe korkusudur. İd dürtülerinin harekete geçip bireyin cezalandırılabileceği bir şey yapma tehdidi olduğunda gelişir.
Nevrotik Anksiyete; nedeni hiç bir şeye bağlı olmayan ya da zararsız bir şeye karşı aşırı bir tepki olarak kendini gösteren; mantık dışı bir anksiyetedir. Kökenini erken dönem yaşantılardan alır.
Nevrotik Anksiyetenin gerçek dışı ve mantığa aykırı nitelikleri; kişinin uyum sağlamasına engel teşkil eder ve normal dışı davranışların kaynağı olur (Geçtan; E.; 2002).
Hangisi Daha İşlevsel?
Gerçeklik Anksiyetesi nin doğal kaygı; Ahlaki Anksiyete nin de moral kaygı olduğunu söylemek mümkündür. Nevrotik Anksiyete ise anormal kaygıdır.
Gerçeklik Anksiyetesi nin işlevselliği yadsınamaz. Ortamda bir tehlike vardır; doğal olarak organizmanın verdiği tepki kendini koruma refleksidir. Yani bu anksiyete; insanı koruyan bir özelliğe sahiptir.
Her insan bu anksiyeteyi yaşar; bu doğaldır. Burada kişi neden korktuğunu ve kaygılandığını bilir. Bilinçte gerçekleşen bir süreçtir. Kontrol kişinin kendisindedir.
Örneğin; kişi yan evin arka odasından gelen tıkırtılar duyduğunda veya bahçede bir yılan gördüğünde gerilir; korku yaşar. Bu Gerçeklik Anksiyetesi dir. Anksiyete kişiyi arka odada olabilecek bir hırsız veya camdan girmiş bir hayvana karşı önlem alması; veya yılan olan bahçeden uzaklaşması konusunda uyarır. Bu uyarı kişiyi harekete geçirir. Hangi korunma veya kaçış yöntemini seçeceği kendi tercihidir. Bilinçlidir. Böylece kişi dış tehditlerden korunmuş olur.
Ahlaki Anksiyete nin Gerçeklik Anksiyetesi kadar doğal olduğu söylenemez. Neticede gözle görülür bir kaygı objesi yoktur. Kişinin vicdani anksiyetesidir. Daha çok utanç; suçluluk duyguları ve cezalandırılma korkusu uyandırır.
Bu kaygıya işlevsellik açısından bakacak olursak; kişiyi toplumsal normlara abes kaçacak davranışlardan uzaklaştırma ve toplum içersinde ve sosyal çevrede kabul görür durumda tutma konusunda işlevsel olduğu gerçeğini yadsıyamayız.
Gerçeklik Anksiyetesi ne benzer şekilde Ahlaki Anksiyete de bilinçtedir. Kişi bu anksiyeteyi neden yaşadığını bilir.
Örneğin; kişi annesine yalan söylediğinde; sınava hazırlanmadığında; otobüste bir yaşlıya yer vermediğinde bu tarz bir anksiyete; vicdan azabı yaşar. Bu gibi davranışlar; Süper Ego daki mükemmel insan davranışlarına ters düşer; gerilim yaşanır. Veya arkadaşının sevgilisinin göğüslerinin nasıl göründüğünü merak ettiğinde; sadece düşünerek ya da hissederek de bu anksiyeteyi yaşayabilir.
Nevrotik Anksiyete de ise durum diğer ikisinde olduğundan farklıdır. Gerçeklik Anksiyetesi ndeki gibi gerçek ve doğal; Ahlaki Anksiyete deki gibi düşünsel veya davranışsal bir kaygı nesnesi yoktur. Yani anksiyetenin nedeni belirsizdir. Kişi nedenin ne olduğunu bilmeden yoğun bir kaygı yaşar.
Diğerlerinden en önemli farkı; bilinç düzeyinde değil bilinçdışı olmasıdır. Bu nedenle kişi anksiyetenin nedenini bilemez. Mantıklı bir nedeni yoktur.
Örneğin; kişi (Ego) yolda gördüğü birisi ile cinsel ilişkiye girme veya bir tanıdığını öldürme güdüsüyle karşı karşıyadır. Bunlar İd in istekleridir; kişi bilincinde olmadan anksiyete yaşar. Nedeni bilinemeyen bir çok problemli bilinçdışı süreçten kaynaklanabilir.
Gerçeklik Anksiyetesi ve Ahlaki Anksiyete nin insan yaşamındaki kabul edilir işlevsel yanları bir yana; Nevrotik Anksiyete nin hiç bir işlevsel yanı yoktur. Dahası kişinin işlevselliğini bozucu niteliktedir.
Normalde Ego nun savunma mekanizmalarıyla bilinç dışında tuttuğu anksiyete yaratabilecek dürtüler; bu işlevinde bir bozukluk olduğu zaman kişinin uyum yeteneğini bozar ve sonuç olarak kişide nevrotik belirtiler ortaya çıkar (Geçtan; E.; 2002).
Freud; nevrotiklerde anksiyetenin daha sık ve yoğun yaşandığını gözlemlemiştir. Normal insanın yaşadığı anksiyete bundan farklıdır. Korku diyebileceğimiz bu anksiyete Gerçeklik Anksiyetesi dir. Dış dünyadaki gerçekten korku yaratabilecek durumdan kaynaklanır. Gerçekçi Anksiyete; mantıklı ve anlaşılır olması ile Nevrotik Anksiyeteden ayrılır (Geçtan; E.; 2002). Görüldüğü gibi Nevrotik Anksiyete; normal dışıdır. Psikolojik süreçleri sağlıklı işleyen bir insanın bu anksiyeteyi yaşamıyor olması beklenir.
Tüm bu nedenlerle; Nevrotik Anksiyete işlevselliği bozucu iken; Gerçeklik Anksiyetesi ve Ahlaki Anksiyete kişi için işlevseldir.
Psikanaliz Ne Yapar?
Psikanaliz; İd in Ego tarafından gitgide fethedilmesini olanaklı kılmayı amaçlayan araçtır (Freud; S.; 1920).
Çoğu psikoterapi tekniği gibi Psikanaliz de de kişinin içsel süreçlerine; çatışmalarına ve kendisine dair farkındalığı arttırılmaya çalışılır. Hümanist terapilerden farklı olarak; nevrozların nedenine inilir; geçmiş kötü yaşantılar çözümlenmeye çalışılır; ama neticede önemli olan bu çatışmaları ve çarpıklıkları çözümleyerek bilinçdışından bilinç seviyesine taşımaktır.
Bilinçte olan şeyi tartışmak ve çalışmak daha kolaydır.
Bu nedenle Psikanaliz; baskılanmış içgüdüsel dürtülerin bilinç düzeyine çıkmasını sağlayarak; uyum bozucu ve mantık dışı olan Nevrotik Anksiyeteyi; uyum sağlayıcı ve mantığa uygun olan Gerçeklik Anksiyetesi ne dönüştürmeye çalışır (Geçtan; E.; 2002).
Psikanalizle daha etkin hale gelen Ego; anksiyete ile nasıl baş edeceğini öğrenir; gelecek tehlikelere karşı önlemini alır. Anksiyete edilgin değil etkin biçimde karşılanır (Geçtan; E.; 2002).
Sonsöz
Klinik Psikolojinin başlangıcı sayılan Freud un; anksiyete olgusuyla ilgili zamanla gelişen ve değişen teorilerinin en sonuncusunu inceledikten sonra; açıkladığı üç tür anksiyete tartışılmıştır. Kuramınca yorumladığı ve isimlendirdiği Gerçeklik Anksiyetesi ile Ahlaki Anksiyete nin Nevrotik Anksiyeteden nasıl daha işlevsel olduğu açıklanmıştır.
Freud un genel olarak normal dışı davranışlarla ilgilendiği düşünüldüğünde; insan anksiyetesinin normal olmayan yönünü Nevrotik Anksiyete ile açıkladığı görülmektedir.
Nevrotik Anksiyeteler yaşayan kişi sağlıklı değildir ve uyumunu kaybederek normal dışı davranışlar geliştirir. Psikanalizle; kişinin Nevrotik Anksiyeteleri çözümlenerek bilinç düzeyine getirilir ve bunlar daha normal olan diğer anksiyetelere dönüştürülmeye çalışılır. Böylece insan bu konuda sağlığına kavuşacaktır.
Şimdilerde insan kaygıları her zaman bu üç kavramla açıklanmıyor olsa da Freud un anksiyete nevrozunun bir özelliği olarak dikkati çektiği anksiyete ataklarının; günümüz Panik Atağı tanımında yer verilen özelliklerin bir çoğunu içerdiğini de belirtmek gerekir (Tükel; b.t.).
Kaynakça
Ayvaşık; H.B. ve Sayıl; M. (Çev. Ed.). (2002). Psikolojiyi Anlamak (1). Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayınları.