Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Sigmund Freud’ Un Hayatı (1836-1939) ve Varoluşsal Psikoterapi Açısından Değerlendirilmesi

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 22:13    Güncellendi: 18.02.2025 22:13
Psikanatik kuram; Freud ve ardından gelen diğer temsilciler ekseninde yükselmiş bir öğretidir. Freud; 6 Mayıs 1856’da; Moravia’daki Freiberg kasabasında doğmuştur (Şimdiki adı Pilbor; Çekoslovakya). Yahudi olan babası başarısız bir yün tüccarıdır. Babası; Moravia’daki işleri bozulduğunda ailesini alıp önce Leipzig’ e; ardından (Freud 4 yaşındayken) Viyana’ ya göç etmiştir. Freud Viyana’ da yaklaşık 80 yıl kalmıştır. Freud’un babası; annesinden 20 yaş büyük; oldukça sert ve otoriter bir adamdır. Görünüşe göre genç bir delikanlı olarak Freud babasına karşı hem korku hem de sevgi hisleri beslemiştir. Freud; koruyucu ve sevgi dolu olan annesine şiddetli bir düşkünlükle bağlıdır. Babasının korkusu ve annesine duyduğu cinsel çekim Freud’ un daha sonra Odipal kompleks (Oedipus compleks) adını vereceği durumdur. Anlaşılan; Odipal kompleks Freud’un çocukluk çağı deneyimlerinden ve hatıralarından kaynaklanmaktadır.

Freud; babasına karşı hissettiği korku ve sevgi salınımlarında adeta ölüm anksiyetesi ve varolma arzuları arasında gidip gelmektedir. Babanın; güçlü; baskın ve karşı tarafa kimlik tanımaz yapısı; Freud’ un en temel varoluşsal kaygılarından olan ölüm anksiyetesini canlı; görünür ve aktif tutmuştur. Freud; bu bağlamda hiçlik korkusu yaşamaktadır. Freud; varolan bu hiçlik anksiyetesini daha sonraları babaya karşı yöneltilen bilinçdışı agresyon olarak tanımlayacaktır.

Sekiz çocuktan birisi olan Freud; çocukluk yıllarında büyük bir zihinsel yetenek sergilemiş ve ailesi onu cesaretlendirmek için elinden gelen her şeyi yapmıştır. Freud’ a karşı rekabet ve kızgınlıkla yaklaşan diğer kardeşlerinin müzik ile ilgili çalışmalarına genç düşünürü rahatsız eder düşüncesi ile izin verilmemiştir.

Freud’un yaratıcılık eylemleri o dönem ailesi tarafından desteklenmiş. Yeteneklerinin yanı sıra Freud; yaratıcı eylemlere olan ilgisi ile yaşamını anlamlandırma girişimlerinin temellerini o dönemden atmaya başlamıştır. Yaşamına küçük yaşlardan başlayarak belirli hedefler koyan Freud; kendi seçimleri doğrultusunda adımlar atarak özgürleşme ve yaşamı anlamlandırma yönünde yol almıştır. Heidegger’ in “ölüm; sınırlılık anksiyetesinin yansımasıdır” görüşü ile pararel bir biçimde Freud; yaşamını çeşitlilik ve olasılıklar ile bezemiştir. Böylece; erken yaşlarda şiddetini babası ile olan ilişkide daha fazla hissettiği ölüm anksiyetesi ile senkronize bir dozda yaratıcı eyleme bulaşarak başa çıkmıştır.

Freud; lisede Latince; Fransızca ve İngilizce öğrenirken kendi çabalarıyla da İbranice; İspanyolca ve İtalyanca öğrenmiştir. Başarılı bir öğrenci olan Freud; başlangıçta istemediği halde Goethe nın yapıtlarından etkilenerek tıp okumaya karar vermiştir. Freud; kendini gerçekleştirme yolunda attığı adımlar ile Rank’ ın da söylediği gibi “Suçluluk olmaksızın arzulamak ile özgürleşme yolunda adımlar” atarak sorumluluk almıştır. Bunun diğer yandan yaşamı anlamlı kılma çabaları olduğu düşünülebilir. Yaşamdaki bu çeşitlilik ve yaratıcı eylem bir yandan özgürleşme ve anlam arayışı ile açıklanabilecekken diğer yandan Frankl’ ın sözünü ettiği egzistansiyal vakuma direnç kapsamındaki yaratıcı ve deneyimsel eylemler arasına girebilir.

Üniversite yıllarında Yahudi düşmanlığıyla karşılaşan ve okuldaki arkadaş çevresinden dışlanan Freud; 1876 yılında fizyolojist Brücke nin laboratuvarına girerek burada anatomopatoloji ve insan sinir sistemi üzerine araştırmalar yapmıştır. Bu dönemde dışlanma ve ötekileştirme ile karşılaşan Freud’ un bu dönemde “Bilme ve anlama” çabasının varoluşsal izolasyonu ve yalıtım anksiyetesini yatıştırmaya hizmet ettiği düşünülebilir. Kimbilir; belki de Freud; Rank’ ın vurgu yaptığı gibi; varoluşsal anksiyeteleri ile işkolikliği paravan yaparak başa çıkmaktadır.

1881 de tıp öğrenimini bitirerek 1883 te dönemin ünlü beyin anatomisti ve nöropatoloji uzmanı Dr. Theodor Meynert in yönetiminde psikaytri kliniğinde asistan olarak çalışmaya başlamıştır. 1884 te kokain üzerine bir inceleme yapmakla görevlendirilmiştir. 1884 te kokainin analjezik özelliklerini keşfetmiştir. Freud; tıp eğitimi sırasında kokaini denemeye başlamıştır. Freud; bu maddenin kullanılmasına taraftardır. Bunun histeriyi tedavi ettiğini bulmuş ve kronik sindirim güçlüğü çeken hastalarına yardım etmiştir. Freud kokaini; siyatikten deniz tutmasına kadar her şeyi tedavi edebilecek mucizevi bir ilaç olarak görmüştür. Anlaşılan o ki anlamsızlık içerisinde anlam yaratmaya çalışan Freud; alturizm ile başkalarının yararına çalıştığını söylese de Frankl’ ın deyişi ile egzistansiyel vakuma nöojenik nöroz aracılığı ile kafa tutmuştur. Yaratıcılık; üretim; bilme; anlama çabaları ile varoluşsal kaygılarını ve ölüm anksiyetesini dindirmeye çalışan Freud; bu kaygıların derinleştiği ile yüzleşmiş olacak ki; eyleme vuruk davranışlar ile bu kaygılarını bir süreliğine “dondurma” çabasına yönelmiştir.

Freud; büyük bir arzuyla istediği ün ve onaylanmayı kokain aracılığı ile kazanacağına inanmıştır. Freud; hedonistik çözümlerin peşinden giderek; varoluşsal boşluğunu doldurma yolunda yaptığı üretim çalışmalarının aslında bu sorun ile “yüzleşme” değil “kaçınma” kapsamında irdelenebileceğini bizlere göstermektedir.

1886 da nişanlısı Martha Bernays la evlenmiştir. Martha ya yazdığı mektuplar bilinmektedir. Bu durum bizlere; Freud’ un yalnızlık ve ölüm kaygılarına karşı yaptığı bireysel yatırımlardan yakınlaşma safhına kayarak ilişkilere yatırım ile yalnızlık duygusunu onarmaya çalıştığını gösterebilir.

1896 yılında babasının ölümü üzerine derin bir bunalıma giren Freud; sistematik olarak kendini çözümlemeye başlamıştır. Bu dönemde W.Fliess le yazışmaları; özçözümleme süreci; hayatı üzerinde önemli etkiler yaratmıştır. Hayatının 10 yıl süren bu döneminde; Freud hem yandaş; hem öğrenci bakımından yalnız kalmıştır. Kendini hastaların tedavisine ve psikanalizin yaratılmasına yoğunlaştırmıştır.

Freud bu dönemde babasının kaybı ile ölüm anksiyetesi ile yoğun bir biçimde karşı karşıya kalmıştır. Babasının varlığı kendi deyimi ile kastrasyon anksiyetesi aracılığı ile hiçlik kaygısı yaşatırken bu defa babasının yokluğu üzerinden bu anksiyete ile yüzleşmiştir. Babasının öfkeli ve şiddetli varlığına babasının yokluğunun da çözüm olamadığını gören Freud; kendisine yönelerek bu sorunu kendisini çözümleme üzerinden anlamaya yönelmiştir. Yalnızlık ve izolasyonuna arkadaş ve öğrencilerin de uzaklaşması eklenen Freud; bu yoğun tek başınalık ile psikanalize daha fazla yoğunlaşarak başa çıkmaya çalışmıştır. Freud’ un bunu gerçek bir onarım mı yoksa kaçınma olarak mı yaşayacağını ilerleyen zamanlar gösterecektir.

1923 de kendisine üst çene ve damak kanseri tanısı konmuştur. İzleyen yıllarda 33 kez ameliyat olmuştur. Sürekli protez takması gerektiğinden dolayı uzun yıllar konuşma ve yemek yeme sıkıntısı çekmiş ve ölüm anksietesi ve yanlızlık ile yüzleşmek zorunda kalmıştır. 1938 de Naziler in Viyana ya girmesiyle sevdiklerini ve yaşadığı yeri Avusturya yı en küçük çocuğu Anna ile birlikte terk etmek zorunda kalan Freud’ un ayrılık anksietesi ile birlikte; Yahudilere yapılan soykırım nedeniyle ölüm anksietesini daha da yoğun yaşayadığı söylenebilir. Bu dönemden sonra Freud yaşamını Londra da sürdürmüştür. Ölümüne dek tedavi ve çalışmalarına burada devam etmiştir. Freud; prensipleri gereği kişisel hiçbir özel belge; anı defteri; mektup bırakmamış; hepsini yakmıştır. Bu durumda ölüm anksietesi ile başaçıkmanın bir boyutu olan narsisistik büyüklenmenin; “Ben öyle biriyim ki hiçlik içindeyim ve kendimi önemsemem diyerek; kendini yüceltmek” bir uzantısı olarak düşünülebilir.

Acılarına dayanamaz hale gelen Freud; 23 Eylül 1939 da kızı Anna nın da onayını alarak kendisine yüksek dozda morfin vurdurtarak yaşamına son vermiştir. Ölüm anksietesi ile başedebilmek için kontrol alanını genişletmiş; narsisistik bir davranışla kendi kendini acılardan kurtarmış; Rank’ ın dediği gibi acı ile borcunu ödemekten kaçındığı için borçlanmayı reddetmiş ve ölümüne Tanrısal bir davranışla karar vermiştir.