Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Sevgi nin Canavarı Kıskançlık

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 22:13    Güncellendi: 18.02.2025 22:13
Kıskançlık; insanoğlunun en doğal; en evrensel duygularından biridir. Sevilen bir kişinin başkasıyla paylaşılmasına katlanamamak olduğuna göre; sevginin olduğu her yerde kıskançlık da vardır. Belli bir ölçüye kadar sevgi gülünün dikeni sayılabilir. Ancak bu doğal duygu insanı kemiren bir tutku olmaya başlayınca; sevgiyi gözeten bir duygu olmaktan çıkar ve sevgiyi yok eden bir zehir haline dönüşür. Kıskançlık başka şeye benzemez. Can yakar; yıkıcıdır.

Othello da olduğu gibi; kimi zaman sevgiyi yok etmekle kalmaz; sevgiliyi de ortadan kaldıracak bir ölçüye varır. Fransız La Rochefoucauld şöyle der; Kıskançlık şüphenin olduğu yerde boy verir. Şüpheden kesinliğe geçtiğimiz anda ise ya deliliğe dönüşür ya da kayıplara karışır. İnsanların bu duyguya bu kadar yapışıp kalmasının sebeplerinden biri de; kıskançlığın; özlemi duyulan pek çok temel hisse cevap veriyor olmasıdır. Pek çoğumuz sevdik mi kıskanç olmayı da doğal kabul ederiz.

Kendiliğinden oluveren bir durum gibi bakarız. Kıskançlık; kişiye hiçbir uyarı sinyali yollamadan; kendi değerinden; kendi cazibesinden şüphe ettirir hale getirir. Sevgilinin cevap reklam-52-ftu.jpg vermediği her telefona; Ben olduğumu bilmesine rağmen açmadı şeklinde yorumlar yapılmaya başlar. Karısının her süslenip dışarı çıkmasında; Kiminle buluşmaya gidiyorsun? diye soran bir kişi haline dönüştürür.

Kıskanç bir kişi bu güçlü duygunun peşine takılıp gitti mi; adeta dünyayla bağı kopar; buna odaklanır ve kolay kolay da vazgeçemez. Kıskançlığı tetikleyen şey kişinin kimliği; onun benlik algısıyla ilgilidir. Kıskançlığın kökleri kişinin kendisini güçlü; bağımsız ve arzulanır hissettirecek sevgi ve erotizm dolu tepkilerden yoksun kaldığı çocukluk ya da ilk gençlik yıllarına kadar uzanır.

Bu kör tutkunun çıkış noktası güven duygusunun temellerinin atıldığı çocukluk çağıdır. Yani sorunun kaynağı da çözümü de burada ve şimdi değildir genellikle. Bu yüzden bu duyguyla baş etmek kolay değildir. Hatta bu durumdan dolayı psikolojik destek alma noktasına gelenlerin dahi hızlı ve kolay bir şekilde bundan kurtulduklarını söylemek zordur. Çünkü etkili bir tedaviye yönelik hızlı ve sihirli hazır reçeteler yoktur.

İyileşmeye gidilen yolda öncelikle bakış açısında ciddi bir değişiklik yapmak gerekir. Kıskançlık bizi insan yapan unsurların büyük bir kısmının ardında ve pusudadır. Dolayısıyla hayatımızı kıskançlığın merceğinden bakarak masaya yatırdığımızda; hayatımızın dönüm noktalarını daha iyi anlama şansını da elde etmiş oluruz. Kıskançlık çetin bir cevizdir; sabır; kararlılık ve karşısında sağlam durmayı gerektirir. Bu mücadeleyi yapanlar kıskançlığı geride bırakarak yepyeni ve çok daha sevgi dolu bir yaşamın da kapısını aralamış olurlar.Üstad Faruk Nafiz Çamlıbel ne güzel anlatmış kıskançlığı;Sakın bir söz söyleme...Yüzüme bakma sakın!
Sesini duyan olur; sana göz koyan olur.
Düşmanımdır seni kim bulursa cana yakın;
Anan bile okşarsa benim bağrım kan olur...

Dilerim Tanrıdan ki; sana açık kucaklar
Bir daha kapanmadan kara toprakla dolsun;
Kan tükürsün adını candan anan dudaklar;
Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun!

Dozunda olduğu zaman sevginin tuzu biberi olan kıskançlık duygusu;aşırıya kaçtığı zaman ilişkiyi zehirleyen ve işkenceye dönüştüren bir hal alır.Kıskanç kişi ancak kıskançlığını bir kenara koyup da karşısında rakip bellediği kişinin de kendisi gibi bir insan olduğunu kavrayabildiğinde ona atfettiği gizemli güçler üzerlerine yüklenen anlamlardan sıyrılabilir.Kendi kırılganlığının yanı sıra etrafındaki insanların kırılganlığını da hesaba katmak;sevdiklerinin;onlara yönelttiği sonsuz sadakatsizlik suçlamalarından beraaat etmelerini sağlar..