TANI VE SINIFLAMA
Etil alkol meyve ve tahıllardaki karbonhidratların fermantasyonu sonucu kolayca elde edilebilmektedir. Bu nedenle tarih boyunca hemen hemen her toplumda alkollü içkiler bilinmekte ve kullanılmaktadır. Özellikle sanayi devriminden sonra alkol üretimi ve tüketimi hızla artmıştır. Doğal olarak alkole bağlı sorunlar da tüketime koşut olarak artmaktadır. Alkolün kişilerde yaptığı ağır ruhsal ve bedensel bozukluklar yanında; kişilerarası ilişkiler bozulmakta; aile içi sorunlar artmakta; çocuklar olumsuz yönde etkilenmektedir. İş ve trafik kazalarında; yaralama; öldürme ve öz kıyım (intihar) olaylarında; iş ve işgücü yitimlerinde alkol en önemli sorumlu durumundadır.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) alkol bağımlısını " uzun süre ve alışılmışın dışında alkol alan; alkole bağlı ruhsal-bedensel-toplumsal sağlığı bozulan; buna karşın durumunu değerlendiremeyen; değerlendirse bile alkol alma isteğini durduramayan; sağaltıma gereksinimi olan bir hastadır" diye tanımlar.
TANIMLAR
Alkol : Alkol; diğer bazı zehirleyici maddeler gibi; keyif verici; alışkanlık ve iptila yaratan bir maddedir. İçki olarak kullanılan alkol etil alkoldür (C2H5OH).
Alkollü İçki : Bileşiminde çeşitli oranda alkol bulunan ve içildiği zaman geçici bir keyif ve sarhoşluk veren; zamanla da vücutta zehirleyici tesirler yapan ve birçok insanda alışkanlık yaratan içkilere denir.
Başlıca Alkollü İçkiler: Bira; cin; Konyak; Rakı; Şarap; Şampanya; Viski; Rom; Kokteyl.
Alkolizm: Bireyin beden ve ruh sağlığını; aile; sosyal ve iş uyumunu bozacak derecede sık ve fazla alkol alma ve alkol alma isteğini durdurmama ile beliren bir bozukluk-hastalıktır. Bu hastalık müzmin (kronik); tekrarlayıcı ve ilerleyicidir; yani gittikçe kötüleşebilir. Aralarda kendiliğinden ya da herhangi bir dış etkiyle belirtileri azalsa bile zaman içinde yeniden ortaya çıkabilir. Alkolizm; şeker hastalığı; yüksek tansiyon vb diğer kronik hastalıklar gibi sürekli takibi gerektirir. Aralarda kriz durumları yaşanabilir.
ALKOLLE İLİŞKİLİ BOZUKLUKLAR
I. ALKOL KULLANIM BOZUKLUKLARI
a- Alkol Bağımlılığı
Aşağıdakilerden en az üçü varsa alkol bağımlısı tanısı koyarız diyebiliriz.
1. Niyetlendiğinden daha fazla miktar ve sürede alkol almak. Örneğin kişi bir bardak içmek için başlar; ama bir şişe bitirmeden kalkamaz.
2. Kişi bırakmayı istediği ya da defalarca bırakmayı denediği halde yeniden içmeye başlar. Zaman zaman bir kaç gün ya da ay içmeyebilir. Bunu ‘istediği zaman bırakabildiğinin’ kanıtı olarak göstermeye çalışabilir.
3. İçkiye fazla vakit ayırır. Bazıları gün içinde kimseye fark ettirmemeye çalışarak içebilir.
4. İçki içmeye fırsat bulamadığı sosyal faaliyetleri; hobileri; başka zevk verici aktiviteleri azaltır ya da terk eder.
5. Alkole bağlı ya da alkolle artan fiziksel (karaciğer hastalığı; yüksek tansiyon; gastrit vb); ya da psikolojik (depresyon; anksiyete; uyku bozukluğu vb) problemler yaşamasına rağmen içmeye devam eder.
6. Aynı etkiyi almak için içtiği miktarı arttırır ya da başkaları için çok sayılacak miktarlarda içtiği halde etkilenmez (bunu; yanlış olarak iyi bir şeymiş gibi; alkole dayanıklı olduğunun kanıtı olarak öne sürebilir).
7. Alkol almadığı zaman titreme; terleme; çarpıntı gibi şikayetler yaşar.
b. Alkol Kötüye Kullanım
Alkol kullanmanın problem haline dönüşmesi için kişinin sürekli alkol alıyor olması bile gerekmez. Kişi; zaman zaman kullansa da; alkol almaya bağlı olarak aşağıdaki problemlerden birisini dahi zaman zaman yaşıyorsa profesyonel yardımı gerektirecek düzeyde alkol kullanma problemi var demektir:
1. İşte; okulda ya da evde üstüne düşen görevleri tekrarlayıcı bir biçimde aksatma: Kişi alkol nedeniyle zaman zaman işini ya da okulu aksatır.
2. Fiziksel olarak tehlikeli durumlarda yineleyici biçimde alkol kullanımı: örneğin alkol etkisinde iken araba kullanmak.
3. Alkol ile ilişkili ortaya çıkan yasal sorunlar: örneğin alkollü iken kavgaya karışıp göz altına alınma.
4. Alkolün neden olduğu ya da alevlendirdiği sürekli ya da tekrarlayıcı insanlar arası sorunlar: örneğin alkol nedeniyle eşle tartışmalara girmek.
Böyle bir kişi; içkinin zararlı sonuçlarını kontrol edemiyor demektir. Bu duruma tıpta “alkol kötüye kullanımı” adı verilir.
II. ALKOLÜN YOL AÇTIĞI BOZUKLUKLAR
a- Alkol Kullanımı İle İlişkili Mental Bozukluklar
Alkol Zehirlenmesi
Alkol zehirlenmesi; alkol alımı sırasında ya da sonrasında ortaya çıkan uyumsuz davranışsal değişikliklerle birlikte nörolojik belirtilerin de olduğu bir durumdur. Kandaki alkol düzeyi arttıkça zehirlenme belirtileri de artar. Fazla miktarda alkol alımı solunum depresyonu ve kusmaya bağlı aspirasyon ; koma ve ölüme yol açabilir.
Patolojik Sarhoşluk
Kimi kişilerde zehirlenme oluşturmayacak; az miktarlarda alkol alımı sonrasında saldırganlık ve şiddet davranışı ortaya çıkar. Birlikte konfüzyon; yönelim bozukluğu; görsel varsanılar; geçici sanrılar olabilir. Kişiler dürtüsel; saldırgan davranışlar gösterebilir ve başkaları için tehlikeli olabilirler. Özkıyım düşünceleri ya da girişimleri olabilir. Bu durum sıklıkla bir kaç saat sonra uzun bir uyku dönemi ile sona erer. Kişiler uyandıklarında bu dönemi anımsamazlar.
Alkol Yoksunluğu ve Yoksunluk Deliryumu (Deliryum Tremens)
Uzun süre ve fazla miktarda alkol kullanımından sonra alınan alkol miktarının azaltılması ya da kesilmesi sonucunda ortaya yoksunluk belirtileri çıkar. Bu belirtiler 6-8 saat içerisinde başlar; 2. ve 3. günler en üst düzeye ulaşır; 4 ve 5. günlerde azalır. Yorgunluk; beslenme bozukluğu; bedensel hastalıklar ve depresyon yoksunluk belirtilerini arttırabilirler. Genel olarak değerlendirildiğinde 3 grupta incelenebilir.
a) Nörolojik belirtiler: Baş ağrısı; ellerde; göz kapaklarında ve dilde yaygın kaba titremeler (tremorlar); konuşma bozukluğu (dizartri); denge bozukluğu; derin tendon reflekslerinde (DTR) artma; istemsiz kas kasılmaları (myoklonus); epileptik nöbet (rum fit) görülür. Gözlenen epileptik nöbet alkolün bırakılmasından 12-24 saat sonra ortaya çıkar. İlk nöbetten 3-6 saat sonra nöbet sıklıkla yineler. Alkol yoksunluğu sırasında görülen nöbette antiepileptik sağaltım gereksizdir.
b) Otonomik hiperaktivite belirtileri: Taşikardi; terleme; kan basıncının yükselmesi; göğüste sıkışma; yüzde kızarma; bulantı; kusma; ağız kuruluğu; sindirim güçlükleri gibi belirtilerdir.
c) Ruhsal belirtiler: Uykusuzluk; korkulu düşler; sıkıntı; kaygı; öfke; gerginlik; huzursuzluk; engellenme eşiğinde düşme; tartışma ve kavgacılık; konsantrasyon güçlüğü; algı bozuklukları görülebilir.
Deliryum Tremens:
Alkolün bırakılmasından ya da azaltılmasından sonra sıklıkla ilk 72 saat içinde görülür; ancak ilk hafta içinde de ortaya çıkabilir. Hastaneye yatırılan alkol bağımlılarının %5’inde deliryum görülebilir. 5-15 yıl ağır içme döneminden sonra ortaya çıkar. Bedensel hastalıklar; enfeksiyon; beslenme bozuklukları ve kafa travmaları yatkınlık yaratır.
Deliryum tremensin başlıca klinik özelliği saatler ya da günler içinde gelişen ve gün içinde dalgalanmalar gösteren bilinç bozukluğudur. Bilinç bozukluğu çevrede olan bitenin ayırdında olma düzeyinin azalması şeklinde görülür. Hasta gün içinde açılıp kapanmalar gösterebilir. Kişinin dikkati ilgisiz uyaranlara dağılır; dikkati bir nokta üzerine odaklama yetisi bozulmuştur. Birlikte yönelim; bellek; dil ve yargılama bozuklukları bulunur. Konuşma dağınık ve ilgisizdir. Konudan konuya atlamalar olur. Canlı; kişiyi korkutan; ürküten görsel ve dokunsal varsanı ve yanılsamalar sıktır. Uyku uyanıklık döngüsü bozulmuştur. Huzursuzluk ve psikomotor ajitasyon eşlik eder. Yatak çarşaflarını çekiştirip durma; yataktan kalkmaya çalışma sık görülen belirtilerdir. Bunun yanında uykuya eğilim ve stupor görülebilir. Duygulanımda bunaltı; korku; panik; öfke; çökkünlük; öfori olabilir. Hastanın görünümü şaşkın; endişeli; dağınık; gergin ve huzursuzdur. Birlikte otonom sinir sistemi etkinliğinde belirgin artış vardır. Bu belirtiler tüm bedende yaygın titremeler; ateş; nabız ve kan basıncında artış; solunumda hızlanmadır. Dehidratasyon ve elektrolit bozuklukları (Na; K; Mg azlığı); enfeksiyona eğilim görülür. Epileptik nöbetler olabilir. Sağaltımı yapılmazsa ölüm riski %20 dolayındadır. Ölüm sıklıkla pnömoni; böbrek; karaciğer ve kalp yetmezliği nedeniyle olur.
Bunların dışında alkol kullanımının yol açtığı kalıcı demans; kalıcı amnestik bozukluk; Wernicke-Korsakoff sendromu ; psikotik bozukluk; duygudurum bozuklukları; anksiyete bozuklukları; uyku bozukluğu; cinsel işlev bozuklukları görülebilir.
b-Alkol Kullanımına Bağlı Bedensel Bozukluklar
Alkol tüm doku ve hücreler için zehirdir (toksik) Öncelikle ve özellikle sinir sistemini etkilemekle birlikte tüm doku ve sistemlerde bozukluklar görülür. Alkol bağımlısında bunun yanısıra bozuk beslenme düzeni nedeniyle gerekli olan vitaminler; mineraller; proteinler yeterince alınmaz. Buna bağlı olarak da bedensel bozukluklar gelişebilir (Tablo I).
TABLO I ALKOL KULLANIMININ YOL AÇTIĞI BEDENSEL BOZUKLUKLAR
Periferik nöropati İki yanlı eldiven çorap tarzında uyuşma; karıncalanma; ağrı. Distalden başlar proksimale ilerler
Serebellar dejenerasyon Ayakta durma ve yürüme güçlüğü; denge bozukluğu; nistagmus görülür.
Sinir Sistemi Santral pons miyelinozisi Disfaji; dizartri; afoni; kornea refleksinin yitimi; midriazis; felç; stupor; koma ve ölüm
Marchiava-Bignami hastalığı
Alkol ambliyopisi Görmede ilerleyici bozulma; skotomlar
Özefagus Özefajit; Barret metaplazi; Gastroözefagial reflü
Sindirim sitemi Karaciğer Karaciğerde yağlanma; alkolik hepatit; alkolik siroz; karaciğer işlevlerinde bozulma; hepatik koma
Mide Gastrit; ülser
Pankreas Pankreatit
Emilim bozuklukları Pellegra; beriberi; folik asit eksikliği; skorbüt
Kalp-damar sistemi Akolik kardiyomyopati; aritmiler; hipertansiyon; iskemik kalp hastalığı
Endokrin-üreme sistemi Kan şekeri düşmesi; ani kan şekeri artışları; cinsel işlevlerde bozulma; testiküler atrofi; adet düzensizlikleri
Kas-iskelet sistemi Myopati; osteoporoz; femur başı nekrozu; gut hastalığı
Kan hast. Ve immün sistem Megaloblastik anemi; immün sistem bozuklukları; otoimmün hastalıklar; viral enfeksiyon
Laboratuvar SGOT; SGPT; GGT; AF; trigliserid; kolesterol; ürik asit artışı
b1- Alkolün Merkezi Sinir Sistemi Üzerine Etkisi
Alkolün vücutta en hızlı etkisini gösterdiği yer beyin; yani merkezi sinir sistemidir. Alkol başlangıçta beyin faaliyetini hızlandırmasına rağmen bu hızlanma giderek azalmakta ve beyin faaliyetleri yavaşlamaktadır. Alkol önce beyni etkileyerek algılama; heyecan; zeka; uyum; muhakeme ve davranışları da etkilemektedir. Algılama ve hareket işlevlerinin koordinasyonunu sağlayan omurilik de alkolden etkilendiği için; beceri; refleks ve hareket gücü bozulmaktadır. Aşırı alkol ise beynin altında bulunan “bulbusu” etkileyerek solunumun durmasına neden olabilir.
Alkolün beyin ve sinirler üzerine yapmış olduğu etkilerin sonucunda birçok sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bunların en önemlileri şunlardır.
• Alkolik Polinevrit (sinirlerin iltihabı); Sinirlerde iltihap ve felçler meydana getirir.
• Alkolik Halüsinoz; Ortada hiçbir madde yokken onun varlığına hükmetmek yani bir nevi hayaller görmek.
• Alkol Paranoyası; Aşırı kıskançlık ve aldatılma korkusu biçiminde ortaya çıkan düşünce bozukluklarıdır.
• Delirium Tremens; Alkol kesildiğinde diğer yoksunluk belirtileri ile birlikte ortaya çıkar. Ateş; ter; kalp atışında hızlanma; kan basıncında düşme; titreme ve bilinç bulanıklığı...vb.
• Vernike Hastalığı; Özellikle beyin hasarlarından sonra görülen; gözlerde kasların çalışmaması ile hastalık kendini belli eder.
• Karsakof Psikozu; Beyinde ve sinirlerde hasar sonucu; hafıza kusurları ve sinir iltihaplarıyla kendisini belli eder.
Yine; “görme siniri bozukluğu ve çift görme; sara nöbetlerinde artma ve delirme” gibi hastalıklarda kendini göstermektedir.
b2- Alkolün Sindirim Sistemi Üzerine Etkisi
Alkol karaciğerin glikoz deposunu azaltmakta ve oksijenlenmesini bozmaktadır. Karaciğer hücresi ise oksijensizliğe karşı hassastır. Alkolün karaciğer üzerine zehirli etkisi; karaciğer yağlanması; iltihaplanması ve sonuçta “siroz” meydana gelmesi şeklinde olmaktadır. Sirozda normal faaliyet görecek karaciğer hücrelerinin yerini bağ dokusu hücreleri almıştır. Karaciğer sertleşmiş ve normal faaliyetlerini yapamayacak hale gelmiştir. Alkoliklerde siroz görülme oranı normal şahıslardan 8 kat daha fazladır.
Alkolü devamlı kullananlarda sindirim sistemi ile ilgili olarak ağızda kanser; yemek borusu iltihabı; yemek borusu kanseri; mide iltihabı; hazımsızlık; beslenme bozuklukları; alkole bağlı sarılık ve karaciğer kanseri gibi hastalıklara rastlanmaktadır.
b3- Alkolün Solunum Sistemi Üzerine Etkisi
Alkol solunum yollarını tahriş eder; fazla alınırsa solunumu felç ederek öldürür. Yapılan araştırmalar sonucu; alkoliklerde ağız; yutak ve gırtlakta alkol kullanmayanlara göre daha fazla kanser oldukları ortaya konmuştur. Bununla beraber müzmin solunum yolları ve akciğer hastalıkları ile akciğer veremi; normal fertlere göre; alkol kullananlarda yüksek oranda görülmektedir.
b4- Alkolün Dolaşım Sistemi Üzerine Etkisi
Alkolün dolaşım sisteminde en fazla etkilediği organ kalptir. Bütün iç ve dış organlar faaliyetlerini kan sayesinde yaparlar. Kan dolaşımını kalp idare eder. Devamlı alkol alanlarda kalp atışı daima hızlıdır. Bu hızlılık ise kısa zamanda kalbin etrafında yağ bezleri meydana getirir. Her organın kendine özgü hacim ve satıhları anormalleşir; şahsın normal teneffüsünü zorlaştırır. Zira kalp etrafında yer alan yağ bezleri sadece teneffüsü ortadan kaldırmakla kalmaz; aynı zamanda damarların genişlemesine; sertleşmesine ve tansiyonun yükselmesine sebep olur. Normal çalışmasını kaybeden kalp; kısa zamanda durabilir.
III- ALKOLİZM TÜRLERİ
1. Alfa Alkolizm; Bedensel ya da ruhsal bir sıkıntıyı gidermek için alışılagelenin içinde aşırı içki içme durumudur. Burada ruhsal alışkanlık ve bağımlılık söz konusu olup; alkol kesildiğinde yoksunluk belirtisi görülmez.
2. Beta Alkolizm; Alışılagelenin dışında aşırı içki içme sonucu mide-bağırsak bozuklukları; karaciğer yağlanması; çevresel sinirlerde iltihap gibi bedensel belirtilerin görülmesine karşın; alkole tutsaklık yani fiziki bağımlılık oluşmuştur.
3. Gamma alkolizm; Fiziki bağımlılık gelişmiştir. Alkol içme isteği engellenemez; denetlemez duruma gelmiştir. Organik bozukluklar ortaya çıkar. Alkol kesildiğinde yoksunluk belirtileri görülür.
4. Delta Alkolizm; Ruhsal ve bedensel bozukluklar ağırlaşır. Alkole karşı direnç artar. Alınan alkol miktarı çoğalır. Belirli miktarın altında alkol alındığında ya da alkol kesildiğinde yoksunluk belirtileri görülür.
5. Epsilon Alkolizm (Dipsomani); Zaman zaman gelen; engellenmesi ve önlenmesi olanaksız alkol içme dürtüsüdür. Kişi aşırı istekle alkol arar. Bulunca kendisinden geçinceye kadar içer. Kimi kez günler; haftalar; aylarca süren bu dönemin sonunda komaya bile girebilir.
IV- ALKOL KULLANIMINI ETKİLEYEN ETMENLER
Alkol kullanımını etkileyen etmenler konusunda değişik yaklaşımlar bulunmaktadır.
1. Psikodinamik Yaklaşım
Bu yaklaşıma göre alkolizm bilinçsiz – duygusal bir problemin göstergesidir. Freud çocukluktan kalan güçlü oral dönem saplantısının alkolizme neden olduğu ve alkolün oral doyum sağladığı inancındadır. Freud oral döneme saplanmış kişilerin bunaltılarını alkol gibi maddeleri ağız yoluyla alarak azalttıklarını; oral doyum sağladıklarını düşünür. Psikoanalitik kurama göre aşırı katı ve baskıcı üstbenlikleri olan kişiler alkolü bilinçdışı gerginliklerini azaltmak için içerler. Genellikle insanlar konuşmalarında bir rahatlama elde etmek ve başkalarının dinlemesini sağlayabilmek için alkol kullanabilirler. Alkol kullanan insanlar diğer insanlara göre daha çok oral isteklere sahiptirler. Bu buluş açısına göre insanlar kendilerinin kontrol edemedikleri yönlerinin olduğunun farkına vardıklarında alkolün bir yenilik ve güç getireceğini düşünerek daha çok içmeye başlayabilirler.
2. Davranışçı Yaklaşım
Davranışçı psikoloji ekolüne göre alkol tutkusu koşullanma sonucu oluşur. “Anksiyete; Alkol; Anksiyetinin giderilmesi” örüntüsü tekrarlı uygulamalar sonucu öğrenilir. Alkol yoluyla uyuşturma; anksiyeteye karşı kullanılan diğer uyum mekanizmalarına oranla daha kolay yerleşir. Öğrenme ilkeleri açısından; içilen her bardak içki anksiyeteyi biraz daha azalttığından alkole yönelen davranışları pekiştirir. Böylece kişi alkole karşı bedensel bir bağımlılık geliştirdikten sonra; alkol alınmaması durumunda ortaya çıkan bedensel belirtileri hafifletmek amacıyla daha fazla miktarda alkol almak zorunda kalır. Sonunda alkole yönelik bir ihtiyaç ve bu ihtiyacın giderilmesi biçiminde bir “döngü” yerleşmiş olur. Davranış bilimciler sürekli alkol almayı öğrenilmiş bozuk bir davranış olarak görürler. Ayrıca aile büyükleri ve akrabaların içme alışkanlıkları da kişilerin içme davranışını etkiler.
3. İnsancı – Varoluşçu Yaklaşım
Bu yaklaşım dışlanmış; hiçbir yere getirilememiş; kendi kimliklerini bulamamış kişilerin alkole yöneldiklerini belirtmektedir. Alkolikler kendilerini gerçekten tanımlamak yerine seçtikleri yolun riskini göze alarak hem kendileri hem de toplum tarafından doğru bulunmasa bile; en azından anlayışla karşılanacağı duygusuyla varolmanın yarattığı sorunları kendi doğruları ile çözmek istemektedirler. Bu yaklaşıma göre önem taşıyan bir diğer konu da alkoliklerin alkol aldıkları zaman oynadıkları rolün; kendi beğenmedikleri gerçek benliği dışında farklı bir rol olduğu sayıltısıdır.
4. Biyolojik Yaklaşım
Alkolizmde kalıtımın etkisinin önemli olduğu vurgulanmıştır. Evlat edinilmiş çocuklar üzerinde yapılan bir çalışmada; ana-babaları alkolik olan çocukların alkol kullanma oranları; alkolizmin etiyolojisini aydınlatmak için yapılan son çalışmalarda; genetik ve çevresel faktörlerin önemi vurgulanmaktadır. Alkol bağımlılarının ailelerinde birinci derece yakınlarda bağımlılık oranı 3-4 kat daha yüksektir. Daha çok erkeklerde görülen ağır alkolizmin genetik geçişle ilişkili olduğu sanılmaktadır. İkiz çalışmalarında tek yumurta ikizlerinde bağımlılık oranının çift yumurta ikizlerine ya da ayrı cinsiyetteki kardeşlere oranla daha yüksek olduğu düşünülmektedir. Yapılan araştırmalarda kişinin alkolizme olan yatkınlığının derecesi birçok gen tarafından belirlenir (poligenetik); bu kalıtımsal etkenlerin çevresel etkenlerle birlikte alkolizme yatkınlığa yol açtığı kanısına varılmıştır.
5. Sosyo-Kültürel Yaklaşım
Toplumsal yapı; gelenek; görenek ve töreler; dinsel inançlar ve öğretiler toplumsal değişim ve zorluklar (güç; ekonomik güçlük; doğal yıkım vs.) alkol tüketimini ve alkolizme etkilemektedir. İnsan yaşamındaki önemli dönemler (ergenlik; nişan; evlenme; okul bitirme vb.) ve kişinin yeni katıldığı toplumsal çevrenin genel tutumu alkol almaya özendirilebilir ve alkolizme sebep olabilir. Kültürel etkilerin alkolizmi etkileyen bir başka yönü de din etkisidir. Kırsal kesimde veya küçük kasabalarda yaşayanlar; şehirlerde yaşayanlara göre daha az alkol tüketmektedirler. Köyden kente yapılan göçler uyum sorunlarını ve kültürel karmaşıklığı artırdığı için alkol kullanımında da artış görülmektedir. Kişinin içine girdiği grubun tutumu; grup özdeşimi de alkol kullanmada etkili olmaktadır. Araştırmacılar alkolizme bireysel bir sorun olmaktan çok; grup dinamiklerinin etkili olduğu bir “sosyal davranış bozukluğu” olarak bakmaktadırlar.
V- ALKOLİZMİN NEDENLERİ
Alkolizmin nedenleri kesin olarak bilinmemektedir. Alkolizmde tek neden aramamak ve çok etkenli bir bozukluk olduğunu kabul etmek gerekir. Yapılan araştırmalara dayanarak henüz kanıtlanmamış olsa bile ileri sürülen nedenler iki başlık halinde özetlenebilir.
1. Biyolojik Nedenler
Alkolizmi bedensel nedenlere bağlayanların başında bu kavramı ilk tanımlayan Magnus Huss yer alır. Onun görüşüne göre; alkoliklerin sinir siteminde doğuştan yapı bozukluğu vardır. Bu görüş daha sonra bazı ünlü ruh hekimleri tarafından da benimsenip geliştirilmiş ve alkolizmin soya çekimle gelen; kalıtımla ilgili bir hastalık olduğu ileri sürülmüştür. Araştırıcılara göre; soyaçekimle gelen sinir sistemi bozukluğu nedeniyle dengesiz kişilik yapısı gösterenler alkolik olmakta; alkoliklerde kişilik bozulmakta; böylece alkolün oluşturduğu kısır bir döngü ortaya çıkmaktadır.
Alkolizm ve kalıtım arasındaki ilişki üzerinde çalışan Jellinek değişik ülkelerde yapılmış onbeş araştırmanın sonuçlarını inceleyerek alkoliklerin %55’inde kalıtımın önemli rol oynadığını ortaya koymuştur. Ancak burada söz konusu olan geçişin gençlerle bağlantısı kesin olarak açıklığa kavuşmamıştır.
İçinde alkolik kişilerin bulunduğu bir çevrede yetişen çocuk ve gençlerin soyaçekimle olmasa bile; “soya benzemeyle” alkolik olabilecekleri görüşü bugün için de güncelliğini korumaktadır.
Alkolizmi zeka geriliğine; beyin örselenmelerine beden sakatlıklarına; geçirilmiş sinir sistemi ve beyin iltihaplarına bağlayan görüşlerin bulunmasına karşın; bunların hiçbiri geçerli olmamıştır. Bu nedenle “alkolizmle kalıtım arasında hala geçerliliğini bir ölçüde sürdüren bağlantı dışında”; bugüne dek başka hiçbir organik görüş geçerli olmamıştır.
2. Psikososyal Nedenler
a) Kişilik Etkeni
Alkoliklerin hastalık öncesi kişilik yapısı üzerinde bir çok araştırma yapılmıştır. Özgül bir kişilik yapısı gösterilememiştir. Ancak ruhbilim öğretilerinin hemen hepsi alkolizmin alkol almadan önce; “bozuk olan kişilik yapılarında” ortaya çıktığı görüşünde birleşmişlerdir. Alkoliklerin alkole başlamadan önce ve çocuklarında hiperaktif-tutarsız; amaç ve değerlere fazla duyarlı olmayan; sosyapatiye eğilimli olduklarına dair bulgular ağır basmaktadır. Yine kişiliği oluşturan; içgüdü ve dürtü katmanından başlayarak yukarıya doğru bütün katmanlarda ki takıntı-saplantı yada bozuklular alkolizmin ortaya çıkmasını kolaylaştıran birer etken olarak kabul edilmiştir.
b) Toplumsal Etkenler
Din ve töreleri ile alkolü onaylamayan toplum kesimlerinde alkolizmin oranı düşüktür. Sosyo-ekonomik bakımından üst tabakalarda daha sık görüldüğü kesindir. Refah toplumlarında ise alkolizm en önemli sağlık sorunlarından biridir.
Özellikle yaşadığımız yüzyılda alkol tüketimini artırmak için türlü yayın araçlarıyla yapılan reklamlar; içkiye insanın yaşamında önemli bir yer kazandırmıştır. Birçok toplumda arkadaş ilişkileri içkiyle başlar. Doğum; evlenme; yıldönümü toplantıları içkiyle kutlanır. İş konuşmaları; dernek yararına bağışlar; başarının sevinci... içkiyle renklendirilir.
Kentleşme; sanayileşme; toplumsal çalkantılar göçler alkol tüketimini ve alkolizmi artıran toplumsal nedenlerin başında yer alır. Batı ülkelerinde yapılan araştırmalara göre büyük kentlerde oturanların %70-80’inin alkol kullanmasına karşılık; bu oran küçük kasaba ve köylerde %20-30 dolaylarındadır.
VI- SAĞALTIM (TEDAVİ)
1. Sağaltımın Genel İlkeleri
Alkol bağımlılığının sağaltımına başlanmadan önce hastanın durumu ayrıntılı bir öykü alarak değerlendirilmelidir. Fizik ve nörolojik bakım yapılmalı; bilinç düzeyi ve ruhsal durumu değerlendirilmelidir. Gerekli laboratuvar incelemeleri (akciğer ve kafa grafisi; EKG; EEG; tam kan ve idrar incelemeleri; kan şekeri; BUN; elektrolitler; karaciğer işlevleri) yapılmalıdır.
2. Alkol Zehirlenmesi ve Yoksunluk Belirtilerinin Sağaltımı
a) Alkol zehirlenmesinde sağaltım
Zehirlenmenin sağaltımı bir yoğun bakım biriminde yapılmalıdır. Özgül bir sağaltım yöntemi yoktur. Sağaltım klinik durum ve belirtilere (semptomatik) göre yapılır. Hasta kusturulmaz; çıkardıkları soluk borusuna kaçabilir; buna karşı da önlem alınmalıdır. Hastanın yaşamsal bulguları yakından izlenmeli; asit baz dengesi; sıvı ve elektrolit gereksinimleri karşılanmalı; dolaşım ve solunum işlevlerine destekleyici sağaltım uygulanmalıdır. Tiamin içeren vitamin preperatları verilmelidir. Taşkınlığı; saldırganlığı olursa düşük doz haloperidol verilebilir.
b) Alkol yoksunluk belirtilerinin sağaltımı
Alkol kesildikten sonra ortaya çıkan belirtilerin önlenmesi ve sağaltımı için hasta sessiz ve rahat bir odaya alınır. Yakın gözlem ve gözetim altında tutulur. Proteinden ve sıvıdan zengin bir beslenme düzeni uygulanır. Yüksek doz B ve C vitaminleri verilir. Alkol yoksunluk belirtilerinin sağaltımı birincil olarak benzodiazepinlerle yapılır. Benzodiazepinler ağızdan ya da damar yoluyla sıvı içinde verilebilirler. Karaciğer ve böbrek yetmezliği bulunanlarda yarı ömrü kısa olan benzodiazepinler (lorazepam; alprazolam gibi) verilmelidir. Alkolü bırakan bir kişide yoksunluk belirtileri ağırlaşmadan benzodiazepinler verilmelidir. Hastanın durumuna göre verilen benzodiazepinler zaman içinde azaltılarak kesilir.
c) Deliryum tremens sağaltımı
Deliryum tremens sağaltımında benzodiazepinler hasta işbirliği yapamayacağı için damar yoluyla dengeli sıvılar içinde verilir. Ayrıca solunum; dolaşım; boşaltım işlevleri; sıvı ve elektrolit dengesi; enfeksiyon yönünden yakından izlenmelidir. Ateş ve terleme nedeniyle dehidratasyon gelişebilir. Bu nedenle 4-6 lt/g sıvı verilmeli; ancak beyin ödemi ve dolaşım yetmezliği açısından özenli olunmalıdır. Hastaya ruhsal açıdan destek olunmalı; paniği yatıştırılmaya çalışılmalıdır. Bulunduğu ortam uyaransız ya da aşırı uyaranla dolu olmamalıdır. Kendini yaralaması ya da zarar vermesi önlenmeli; buna uygun fiziksel sınırlamalar yapılmalıdır. Benzodiazepinlerle yatışma sağlanamazsa antipsikotik ilaçlar kullanılabilir; ancak nöbet eşiğini düşürmesi açısından daha az riskli olan haloperidol düşük dozlarda verilmelidir.
3. Bağımlılığın Sağaltımı
a) Değerlendirme ve alkolü bırakma isteğinin arttırılması :
Sağaltımın başlangıcında hastanın durumunu değerlendirme; alkolü bırakma konusunda isteğinin (motivasyonunun) arttırılması; daha sonra alkolden arındırma; uzun süreli sağaltım planının yapılması uygun olur.
b) Alkolden arındırma (detoksifikasyon):
Alkolün bırakılmasından sonra ortaya çıkan belirtilerin sağaltımı yapılır.
c) Uzun süreli sağaltım yaklaşımları:
Değerlendirme ve alkolü bırakma isteğinin artırılması aşamasından sonra kişi alkolden arındırılır. Ardından uzun süreli; hastanın gereksinimine göre bir sağaltım planı belirlenir ve uygulamaya geçilir.
d) Psikoterapötik yaklaşım:
Hastanın benlik gücü; yaşam zorlarıyla başetme yeteneği; uyum yetileri değerlendirilerek uygun bir psikoterapötik yöntem seçilebilir. Bu dönemin asıl amacı hastanın alkole geri dönüşünü engellemeye çalışmak; alkolsüz yeni yaşamına uyumunu sağlamak; bu süreç içindeki güçlüklerle başedebilmesine yardımcı olmaktır. Bu dönem sağaltımı psikoanalitik; destekleyici ya da bilişsel-davranışcı psikoterapi; bireysel ya da grup psikoterapisi; kendine yardım grupları (Alcoholics Anonymous) aracılığıyla yapılabilir. Sağaltım yaklaşımları belirlenirken basmakalıp yöntemler yerine her hastanın kendine özgü özelliklerine; bozulmuş ya da sağlıklı yönlerine; beceri ve yeteneklerine göre esnek olunmalı; bir birey olarak hastanın gereksinimleri belirlenip o doğrultuda bir yol izlenmelidir. Alkolsüz yaşam kişi için yeni bir başlangıçtır; bu nedenle yeni dönemin kendine özgü sorun ve sıkıntıları olabilir. Adım adım; beklentileri çok yükseltmeden; olumsuzlukları ya da başarısızlıkları abartmadan; gerçekçi; uygulanabilir yöntemlerle yeni yaşamına uyum sağlamasına çalışmak; hastanın değişme isteğini arttırmak; destek olmak amaçlanmalıdır.
e) İlaç sağaltımı:
Alkol kullanımına bağlı olarak gelişmiş depresyon; anksiyete; uyku bozuklukları gibi durumlarda antidepresan; anksiyolitik; hipnotik ilaçlar duruma göre kullanılabilir. Benzodiazepin grubu ilaçların alkolle çapraz direnç artımı ve bağımlılık yapıcı özellikleri nedeniyle uzun süre kullanılmaları önerilmez. Alkol kullanımına bağlı ruhsal bozukluklar olmasa bile alkol arama davranışını azalttığı düşünülen SSRI grubu ilaçlar verilebilir.
Alkolden uzaklaştırıcı; alkolü bırakmaya yardımcı olarak bir başka ilaç disülfiram (Antabus) kullanılabilir. Düzenli olarak kullanılan disülfiram hastanın alkolden uzak durmasına yardımcı olur. Kimi hastalar "biz ilaca değil öz-istemimize güvenmek istiyoruz" diye Antabus almak istemeyebilirler. Oysa Antabus almak bir öz-istem gücüdür. Bu tür ussallaştırma eğilimleri desteklenmemelidir.. Disülfiram kesildikten sonra 1 hafta kadar alkol almamalıdır. Kalp hastalığı; serebrovasküler hastalık; diabet; karaciğer; böbrek yetmezliği durumlarında kullanılması önerilmemektedir.
f) Kendine yardım grupları-Adsız Alkolikler (AA):
Alkole bağlı sorunları olan kişilerin oluşturdukları gönüllü bir destek kuruluşudur. İlk kez 1935 yılında; alkol bağımlılığı olan kişilerce kurulmuştur. Ortak sorunları olan kişiler bir araya gelerek yardımlaşmak; dayanışma; paylaşmak; birbirlerine destek olmak; benzer sorunları çözmek amacıyla bir kendine yardım grubu olarak kurulmuştur. Bu grup üyeleri günün her saatinde birbirlerine yardım ederler. Eğitici toplantılar düzenlerler. Benzer sorunlar yaşayan insanların bir araya gelerek oluşturdukları bu gruplara katılmayı sürdürenlerde alkolden uzak durma başarısı yüksektir. Alkol bağımlılarının eşlerinin oluşturdukları A-Anon; çocuklarının oluşturdukları Alateen grupları da bağımlıların yakınlarının sorunlarını çözmek; birbirlerine destek olmak amacıyla kurulmuştur.
VII. GİDİŞ VE SONLANIM (PROGNOZ)
Alkol bağımlılığı geliştikten sonra kişide geçici sürelerle alkolü denetim altına alma çabaları görülür. Bu denetim altına alma çabaları sıklıkla kişiler arası ilişkilerdeki sorunlar; yasal sorunlar ya da bedensel hastalıklarla ilişkilidir. Bu dönemlerde yoksunluk belirtileri yaşarlar. Çoğunlukla bu bırakma çabaları başarısızlıkla sonlanır. Yeniden alkol alımına başlanması ile bağımlılık ve ona bağlı sorunlar gündeme gelir. Bu durum bir kısır döngü içinde sürer gider. Sonlanımın iyi olduğunu belirleyen göstergeler: antisosyal kişilik özelliklerinin bulunmaması; diğer madde kullanımının olmaması; iş; aile; yasal ve geçimsel sorunların çok yoğun olmaması; sosyal destek sistemlerinin yeterli olması; alkolü bırakma konusunda istekli olması; eş ve yakınlarının ilgi ve işbirliğinin bulunması; uygulanan başlangıç sağaltımı tamamlayabilmesi; ayaktan sağaltıma uyumu ve sürdürmesidir.
MADDE KULLANIM BOZUKLUĞU
Madde bağımlılığı ilaç niteliğine sahip bir maddenin santral sinir sistemi (sss)’ni etkilemesinden kaynaklanan; maddenin keyif verici etkilerini duyumsamak veya yokluğundan kaynaklanabilecek huzursuzluktan sakınmak için; maddeyi devamlı veya periyodik olarak alma arzusu ve bununla birlikte davranışsal reaksiyonlarla kendini gösteren bir durum olarak tanımlanabilir. Madde bağımlılığı dendiği vakit anlaşılması gereken; insanın duygu; düşünce ve davranışı üzerine doğrudan etkili; özgüllü olan bir süreçten bahsediliyor olmasıdır.
Basın yayın organlarında ve bazı kitaplarda sıklıkla “uyuşturucu bağımlılığı”ndan söz edilmektedir. Bu ifade eksiktir ve bağımlılık yapıcı maddelerin tümünün uyuşturucu özellikte olduğu izlenimini vermektedir. Oysa amfetamin ve kokain gibi bazı bağımlılık yapan maddeler uyarıcı etkilere sahiptir. İster uyarıcı; ister uyuşturucu olsun bağımlılık yapıcı maddelerin vücuttaki temel etki yeri sss’dir.
Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) uyuşturucu bağımlılığında bilhassa şu özellikleri tespit etmiştir.
• İrade ve mantık ile önlenemeyen uyuşturucu kullanma isteği.
• Uyuşturucu maddenin giderek artan dozda kullanılmasının engellenememesi.
• Kişinin uyuşturucuya fiziki ve ruhi olmak üzere tam bağımlılığı;
• Bağımlının şahsiyetinin tamamen çöküşü; bedenen ve ruhen meydana gelen ve hayatına mal olabilen tahribat.
I-UYUŞTURUCU MADDE ALIŞKANLIĞININ GENELDE DÖRT ÖZELLİĞİ SAHİP OLDUĞU GÖRÜLÜR
1. İnsan beynini uyuşturması ve iradeyi zayıflatması
2. Hangi şart altında olursa olsun uyuşturucu maddeyi veya ilacı kullanmayı sürdürmekte önüne geçilmez bir arzu ve ihtiyacın duyulması.
3. Zamanla kullanım miktarının artırılması lüzumu.
4. İlacın tesirine karşı psikolojik veya fizyolojik bir ihtiyacın duyulması. Yani bağımlılığın oluşması.
Gelişen teknolojiye paralel olarak gittikçe bağımlılık yapıcı uyuşturucu maddelerin adetleri artmaktadır. Bunların her birisinin insana olan etkisi ve bu etkiden ortaya çıkan zararlar