Yemek yemek; beslenmek çok temel bir ihtiyaçtır. Hatta en temel ihtiyaçlarımızdandır. Yaşamımızı devam ettirebilmek için belli miktarlardaki yemeği düzenli olarak yemek zorundayız. Fizyolojik olarak yemek yemeye ihtiyaç duyarız. Ancak tüketilmesi gereken miktarın çok üstünde yemek ve sonrasında fazla kilolarla mücadele etmek çok sık rastladığımız bir durumdur.
Kilo vermek içinin sürekli mücadele halinde olan insanlar var. Hatta giysi almak; sevgili edinmek gibi aktiviteleri kilo vermek için erteleyebiliyor insanlar. En önemlisi de mutlu olmayı kilo vermenin sonrasına erteliyor.
Fazla kilolardan kurtulmak için harcanan emek ve para bugün dünya üzerinde tartışılması gereken büyüklüktedir. Ülkemizde de bu iş harcanan paralar azımsanmayacak düzeydedir. İşin parasal boyutunun yanı sıra bilinçsizce diyetler yapılıyor ve bunların sonucunda bireyler çok ciddi sağlık sorunları yaşıyorlar. Çok acıdır ki ölümüne diyet yapılması ya da bilinçsiz diyet ürünlerinin tüketilmesiyle ortaya çıkan ani ölüm vakalarını duyuyoruz bazen.
Her yeni gün televizyonda; gazetelerde ve internette yeni ve mucizevi zayıflama ürünleri ve diyetleri çıkıyor karşımıza. Zayıflamaya yardımcı ürünler başlı başına bir sektör haline gelmiş durumda. Bir çelişkidir ki zayıf olmanın dayatıldığı bir sistem içinde aynı zamanda sürekli tüketmeye de itiliyoruz.
Harcanılan bu kadar emek; para ve zarar gören sağlıktan sonra ortaya çıkan tablo: Hala kiloları olan ve üstelik mutsuz insanlar!
Fazla kilolarla psikoloji arasındaki ilişki çoğu zaman ihmal ediliyor. Oysa ki yemek yemek psikolojimizle çok yakından ilgilidir.
Yemek yemek her zaman fizyolojik ihtiyaçtan kaynaklanmıyor. “Duygusal açlık” olarak tabir edebileceğimiz; duygularımızla ilişkili olan bir açlık hissinden bahsetmek mümkün. Duygusal açlık kişiyi genellikle halledemediği duygularla baş etmek için yemek yemeye yönlendirir. Ruhumuz iyilik hali arar sürekli olarak. Bu durumda da yemek yeme davranışı kişiyi olumsuz duygularla yüzleşmekten korur. Yüzleşmekten kaçılan bu duygular genellikle değersizlik; yetersizlik; öfke; kızgınlık üzüntü; keder; kıskançlık gibi olumsuz duygulardır.
Gereğinden fazla yemenin psikolojideki bir karşılığı doyurulmamış duygusal; ruhsal ihtiyaçlardır. Bu ihtiyaçlar çocukluk sürecine dayanan kişinin bilinç düzeyinde farkında olmadığı ihtiyaçlardır. Kişi bu ihtiyaçlarını yemek yiyerek karşılamaya çalışır. Zaman içinde de alışkanlığa dönüşür. Kilolar arttıkça da kişiler görüntülerinden daha da rahatsız olmakta ve bu da onlar için mutsuzluk sebebi olmaktadır. Daha fazla mutsuzluk ise daha çok yemeye itmektedir. Mutsuzluk; aşırı yemek; mutsuzluk; aşırı yemek… Bir süre sonra bir kısır döngüye dönüşüyor aslında.
Fazla kilo probleminin altında yatan neden çoğu zaman psikolojiktir. Bu problemi çözmek isteyen kişinin öncelikle bunun altında yatan nedeni çözmesi gerekmektedir. Nedenini bulmadan ve çözmeden yapılan diyetler; harcanan ekmeler çoğu zaman işe yaramamaktadır. Yapılan bir yanlış da zayıflamayı popüler yaklaşımın istediği vücut ölçülerine ulaşmak olarak değerlendirilmesidir. Zayıf olmak; sistemin bizden istediği ölçülere ulaşmak değil; sağlıklı sınırlar içinde kalabilmektir. Kişinin bunun farkında olması ve bu bilinçle hareket etmesi gerekir.
Sağlıklı kilo vermenin yolu ruh sağlığından geçiyor. Psikolojik problemlerin; ruhsal ihtiyaçların giderilmesi ve bastırılan duyguların çözülmesi halinde kişinin sağlıklı kilo vermesi çok kolay olmaktadır.