HERŞEY GÜVENLE Mİ BAŞLAR YA DA GÜVEN Mİ BİTİRİR HERŞEYİ?
“Güvendiğiniz dağlara karlar yağdığında en güzel çare; dağ ile karı baş başa bırak der.” Mevlana. Peki; nedir güven; kimdir güvenilecek kişi; dağ; kar kimdir bu sözdeki? Güven göreceli bir kavram mıdır? Toplumdan topluma değişir mi? Aslında birçok sorunun cevabını ararız hayatımız boyunca. Oysa Freud derki “güç ve güveni hep dışımda aradım ama bunlar insanın içinden gelir ve her zaman oradadırlar”.
Einstein konferanslarına hep özel şoförü ile giderdi. Yine bir konferansa gitmek üzere yola çıktıkları bir gün şoförü Einstein a ; "Efendim; uzun zamandır siz konuşmanızı yaparken ben de arka sıralarda oturup sizi dinliyorum ve artik neredeyse söyleyeceğiniz her şeyi kelimesi kelimesine biliyorum" dedi. Einstein gülümseyerek ona bir öneride bulundu: "Peki; simdi gideceğimiz yerde beni hiç tanımıyorlar" dedi." O halde bugün palto ve şapkalarımızı değiştirelim; benim yerime sen yap konuşmayı; ben de arka sırada seni dinlerim." Şoför; gerçekten çok başarılı bir konuşma yaptı ve sorulan tüm soruları doğru yanıtladı. Tam yerine oturacağı sırada bir kişi; o güne kadar konferansta sorulmamış bir soru sordu. Şoför; hiç duraksamadan soruyu soran kişiye döndü ve "Böylesine basit bir soruyu sormanız gerçekten çok garip" dedi. Sonrada Einstein’ı işaret ederek söyle devam etti: "Simdi size arka sırada oturan şoförümü çağıracağım ve sorduğunuz soruyu; göreceksiniz; o bile yanıtlayacak. Kendine güvenin bu kadarını gördünüz mü?
Güven kavramı çok geniş anlamlar ifade etmekle birlikte psikoloji bakış açısında genel olarak çocukluk çağında anne-baba ile geliştiği bilinmektedir. Erik Erikson’un psikososyal gelişim kuramında birinci basamağı oluşturan unsur güvendir. Dolayısıyla güven kavramının oluşması ve gelişmesinde kişinin kendisi kadar çevresinin de etkili olduğunu söyleyebiliriz.
Güvenden bahsederken özgüven kavramına değinmemek; onu atlamak yanlış olur. Özgüven; kişinin kendisine duyduğu güven; kendisi ve yetenekleriyle ilgili pozitif ve gerçekçi bir anlayışa sahip olması anlamlarına gelir. Başka bir deyişle kişinin kendisiyle ilgili kısmı özgüveni; çevresiyle ilgili kısmı güveni temsil eder.
Her insanın birey olmaya başladığı andan itibaren kariyeri; kariyer hedefi ve hayalini belirleme noktasında; kendi kapasitesine; yeterliliğine olan inancı büyük önem taşır. Özgüveni yüksek ya da düşük olmak; eğitim hayatımızı devamında da iş; kariyer hayatımızı büyük ölçüde belirleyen bir durumdur.
Son yıllarda sıklıkla özgüven kavramının başarıya ne kadar etki ettiği sorusu ve sınavlarda ya da iş hayatında özgüvenin yüksek ya da düşük olmasının başarıya etkisi tartışılmaktadır. ABD’de 1960’lardan 1990’lara kadar olan yaygın anlayış yüksek özgüvenin başarılı olmayı sağladığını; başarıyı artırdığını söylese de 1990 sonrası yapılan araştırmalar özgüveni arttırmanın başarıyı her zaman arttırmadığı gibi bazı koşullarda olumsuz anlamda etkilediğini ortaya koymuştur.
Başarıyı direk etkileyip etkilemediği tartışılsa da özgüvenin kişinin okul ve iş hayatında önemli yer tuttuğu kesindir. Özgüven eksikliği kişinin evde; iş yerinde; sosyal çevresinde yaşadığı olumsuz yaşam deneyimleriyle ortaya çıkar. Çözülmeyen; halledilmeyen olumsuz deneyimler kişilerde travmatik izler bırakabilir. Günümüzde özellikle sosyal çevrenin etkisi; bakış açısı; kurulan iletişim kişilerin güvenini-özgüvenini şekillendirmede önemli ölçüde etkilidir.
Özgüveni artırmak için yapılması gereken ilk şey aslında kişinin kendisiyle ilgili olumlu düşünmeye başlamasıdır. Bir başka deyişle kişi kendini değerli hissetmeli; kendisine değer vermeli; yapabileceklerinin farkına varmalı; pes etmemeli ve mücadele etmelidir.
İş dünyasına baktığımızda verimlilik ve iş yerine bağın oluşmasında en önemli unsurun güven olduğunu söyleyebiliriz. Karşılıklı güven kişiler arası etkileşimi; iletişimi sağlamakta; verimliliği ve kişilerin birbirlerine aynı zamanda kurumlarına bağlılığı arttırmaktadır. Tüm bu durumları ifade eden kavram “örgütsel güven”dir. Örgütsel güven kurum-şirket içi adaletin sağlanması; çalışanların istek ve ihtiyaçlarının karşılanması; kurum içi sosyal ilişkilerin istenen düzeye çıkarılmasını sağlar.
Prof.Dr. Acar BALTAŞ güveni insan hayatında yemek ve içmekten sonra en temel ihtiyaçlardan biri olarak tanımlar. İnsanların sosyal hayatında; iş yaşamında kurduğu ilişkinin; iletişimin süresini; kalitesini güven belirler. İş ortamında güvenin varlığı işleri hızlandırır dolayısıyla maliyeti düşürür.
Birçok işyerinde; çalışanlar birbirlerine mesafeli yaklaşırlar. Bunun esas nedeni güvenin yeteri kadar oluşmamış olmasıdır. Zaman ilerledikçe; paylaşımlar arttıkça karşılıklı güvenin oluşacak buna bağlı olarak verimlilik ve başarı artacaktır. Ekip-takım çalışmasına dayalı işyerlerinde veya kurumlarda çalışanlar arasındaki güven eksikliği; işlerin yapılmasında; bitirilmesinde ve ilerlemenin sağlanmasında olumsuz etki yapacaktır.
Görüyoruz ki güven kavramının farklı boyutları vardır. Kişinin kendine güvenmesi(özgüven de diyebiliriz); kişinin başkalarına güven duyması ve başkalarının o kişiye güvenmesi boyutları güvenin aslında ne kadar kapsamlı olduğunu; ilişkilerin her aşamasına ve taraflarına sirayet ettiğini gösterir.
Güvenilir olmak boyutu kişilerin toplum içerisinde görülmek istendiği yeri belirleyebilir. Örneğin bir siyasetçi öncelikle güvenilir olmalıdır. Kendisine güvenilen lider kişiler bulunduğu toplumda çok önemli makamlara yükselebilir. Başka bir örnekte hizmet karşılığı para kazanan esnaf; tüccar gibi kişilerin sağlaması gereken ilk şeylerden biri belki de en önemlisi güvenilir olmaktır. Güvenilir siyasetçi tercih edilir; güvenilir esnaf kazanır; büyür yani güvenilir insan olmak toplumda sizi hep bir adım önde tutar.
Son olarak güvenin olumsuz olabilecek; olumsuz durumlar doğuracak yanlarından da bahsetmek gerekir. Kişinin kendisine olan aşırı güveni; kişinin başkasına; toplumun bir kurumuna veya bir oluşuma duyduğu güven aşırı düzeye yükselmesi kendisine dolayısıyla topluma zarar verecektir. Güvenin gözünü kör etmesi; bazı şeyleri görememesi ya da görmek istememesi toplumda yanlış şeylerin oluşmasına neden olacaktır. Özellikle içinde bulunduğumuz toplumun yanlış; aşırı güven algısı; koşulsuz kabulü her şeyin özetini oluşturmuyor mu?
“Bir başkasını etkilemenin en iyi yolu; o kişiyi hak ve çıkarlarını garanti altına alınmış hissedeceği bir ruh durumuna sokmaktır”. Alfred Adler.