Sürekli yoğun endişe haliniz mi var? Tüm gün herhangi bir meseleyle ilgili endişeli; kaygılı ve gergin mi hissediyorsunuz? Herhangi bir neden yokken olaylara aşırı tepki mi veriyorsunuz? O halde sizde de Yaygın Anksiyete Bozukluğu olabilir.
Kaygılarımız bizi güdüleyen; başarı için gereken duygularımızdır. Buradan hareketle kaygı; belirli düzeyde yararlı; başarmamız gereken işlerde güdüleyici iken aşırı düzeyde engelleyici nitelikte olmaktadır diyebiliriz. Çevremizde sürekli endişeli halde sorular soran; iş yerinde panik havası içinde oradan oraya koşan; yaptığı işi tekrar tekrar kontrol edip tatmin olamayan; okulda parmak kaldırmaya çekinen; misafir geldiğinde saklanacak yer arayan; sınavda karın ağrısı tutan; insanlar içinde nefes alamayacak duruma gelen bizler neden bu belirtileri yaşadığımızın farkında mıyız? Nasılsa başkalarında da var bu gibi belirtiler; yani normal diyebiliriz.
Peki bu can sıkıcı ve yorucu belirtilerin olmadığı bir yaşam; bizim ve tabi ki çevremizdeki insanlar için daha verimli olmaz mı?
Öncelikle kaygıyı ve patolojik kaygıyı tanımamız gerekir. Bugün yaygın anksiyete bozukluklarına dair kısa bir bilgilendirme yapacağım. İlerleyen yazılarda ise diğer anksiyete bozukluklarına değineceğim.
Yaygın anksiyete bozukluğunda (YAB) kişilerde sürekli yoğun endişe hali görülür. Tüm gün herhangi bir meseleyle ilgili endişeli; kaygılı; gergin olma durumu gözlenir. Herhangi bir neden yokken ortaya çıkarak kişinin beklenenden fazla tepki vermesi söz konusudur.
Yaygın Anksiyete Bozukluğunun belirtileri
Yaygın anksiyete bozukluğuna sahip kişilerde huzursuzluk; aşırı heyecan çekme ya da tasalanma; kolay yorulma; düşüncelerini odaklayamama; kas gerginliği; uyku bozukluğu gibi belirtiler görülebilir. Gündelik hayat sekteye uğrar. Yaşanılan belirtilerle birlikte kişi iş yaşamı; aile yaşamı ve tüm özel hayatında zorluklarla karşı karşıya kalır. --> Yazının devamı için http://indigodergisi.com/2015/11/yaygin-anksiyete-bozuklugu/ ziyaret ediniz.
Yazarın diğer yazıları için tavsiyeediyorum.com adresinin makaleler bölümünü ziyaret edebilirsiniz.
Şu da var:
Ötekinin Aynasında İnsan - Güven Duygusu - Tükenen insan
Yaşadığımız toplumda güven duygusunu sarsan birçok olay hatta travma her geçen gün insanları birbirinden uzaklaştırıyor. Otobüste; vapurda; işe giderken; yolda yürürken farkında olmadığımız bir kaygıyı göğsümüzün üzerinde taşıyor gibiyiz. Peki bizi çevremize; ailemize; toplumumuza bu kadar uzaklaştıran güvensizlik probleminin kaynağı nereden geliyor? Öncelikle güven nedir sorusunu sorarak başlamalıyız işe.
Güven duygusu toplumu nasıl etkiliyor?
Yemek; uyumak gibi hayatımızı devam ettirmemize yardımcı olan en temel gereksinimlerden biridir güven duygusu. Diğer insanlarla iletişim kurabilmek ve bu hayatı paylaşabilmek için en büyük yardımcımızdır. Bir diğerine güvenebilmemizin temelleri; çocukluğumuzda; aile içerisinde atılmıştır.
Güvensizlikse içerisinde alınganlık; kıskançlık ve şüphe taşıyan; olumsuz ve iletişimi zedeleyici bir duygu halidir. Çocuğun ailede kabul görmesi ve sorumluluk alabilmesi; çevresiyle sağlıklı ve dengeli ilişkiler kurabilmesine; toplum içerisinde diğer bireylere ve kendisine güvenebilmesine yardımcı olur. Güvenin temelleri çocukken atılır dedik ya; aynı zamanda güvensizliğin de öyle…
Peki belirli bir dine; kültüre; millete bağlı büyümüş ve ötekini yadsımış bir çocuk; metropolitan bir kentte sokağa çıkınca ne yaşar? Veyahut sürekli öteki komşu olarak yaşamış bir kişi için kalabalıklar özgürlük ve aitlik mi verir; tutsaklık mı? Güven sınırlarının çizilmesi kompleks bir süreç gerektirmekle birlikte aşırılığa kaçmak; aşırı güven duygusu geliştirme veya aşırı güvensizlik duygusu; yine tüm aşırılıklarda olduğu gibi iletişim sistemlerimizi olumsuz etkilemektedir.
Aşırı güven duygusu; ötekileştirme getirir
Aşırı güvenme ile birlikte kendini toplumdan soyutlayan yalancı bir güven durumu ortaya çıkabilir. Hayat bu kadar muğlak iken kendine aşırı güvenmek pek gerçekçi olmayacaktır. Bu durumun sonucunda diğerini hor görme; beğenmeme; kendi doğrularını dogmatik bir biçimde savunma gibi kişileri ötekileştirici tutumlar boy gösterebilir. [COLOR="rgb(46; 139; 87)"]Ötekileştirme[/color]nin sonunda farklı olanı kabul etmeme; kendine benzemeyeni karalama ve dışlama gibi davranışlar tüm benliği kaplayacaktır.
Toplumca güven duygusunun sarsılması; hem topluluklar olarak; hem de bireyler olarak ruhsal hastalıklarımızı artırıcı etkidedir. Bu etkilerin başında travma sonucu oluşan belirtiler başta olmak üzere; yoğun kaygı; depresyon; içe çekilme veya saldırganlaşma gibi belirtiler de sergileyebilir insan. Bir arada yaşamanın en iyi yolu empati kurmak ve saygı duymaktan geçmektedir.
Çocukluk ve yetişkinlik yaşamımız boyunca birçok üzüntü verici durumla ve olayla karşılaşabilir; yaşam boyu fiziksel; ruhsal birçok haksızlığa uğrayabiliriz. Bu zorlu yaşam olaylarının içerisinde bir olay vardır ki çok fazla tarif edemeyip yükü altında ezilebilir insan. Sözünü ettiğim istismar türleri içerisinde belki de en fazla karşılaştığımız tür olan ‘Duygusal İstismar’dır.
Duygusal olarak istismar edilmenin yaşı yoktur belki fakat yetişkin olmak kendi yaşamının sorumluluğunu almak anlamına geldiği ve yetişkin insanın kendini tehlikelerden koruyacağı hesaba katıldığı zaman yine gözler çocuk istismarına çevriliyor. Çocuğun duygusal olarak istismar edilmesi. Belki okurken çocuk; genç; yaşlı; kadın; erkek demeden incinen bir ruh olarak duygusal istismarın izlerini hissedebilirsiniz. Duygusal istismarın temelini oluşturan da bu ruhsal incinme ve hasar görmedir.
Çocuk; duygusal istismara iki şekilde maruz kalabilir. İlki; anne ve babanın ya da çocuğun bakımından sorumlu olan kişinin çocuğu olumsuz olarak etkileyecek davranışlara maruz bırakması; ikincisi de çocuğun ihtiyacı olan ve alması gereken bakımın verilmemesi; sevgisiz ve ilgisiz kalması diyebiliriz. Gerek çocuk yetiştirirken gerekse de akranlarla ve diğer insanlarla iletişim kurarken çoğu zaman kendi içsel yaşantılarına bağlı kırıcı; örseleyici davranışlarda bulunulabiliyor. Bu davranışlar insandan insana bulaşıcı bir özellik gösterir gibi zincirleme etki yapabilir. Genelde aile içinde öfkeli bir bireyin bulunması zamanla diğer insanlara öfke; şüpheci birinin aile üyelerine şüphe ve sürekli üzgün birinin olumsuz duyguları çevresindekilere bulaştırması gibi etki gösterir. Yaşanılan kötü çevre koşulları; işsizlik ve buna bağlı yoksulluk; suçluluk gibi etmenler duygusal istismar riskini artırıcı rol oynarlar. Aşırı alkol ve uyuşturucu kullanan aile çocukları da duygusal istismar açısından risk altındadır. Bu demek değildir ki bu risk grupları dışında çocuklar güvende ve ihmal edilmemiş olsun. Yine sıklıkla karşılaştığımız üzere yüksek gelirli iyi muhitlerde yaşayan ailelerin çocukları da farklı açılardan duygusal olarak ihmal ve istismar edilmektedir. Örneğin 11 yaşındaki çocuğuna tekne alan bir baba veyahut 3;5 yaşındaki kızına manikür yaptıran bir anne yine kendi içsel dinamikleri sebebiyle çocuklarını duygusal olarak istismar etmektedirler. Bu tip durumları çevrenizden görebileceğiniz gibi Tv haberleri ve gazetelerde de rastlayabilirsiniz. O halde statü; cinsiyet; maddi olanak; yaş ve kültür farkı gözetmeden bireysel davranışlara odaklanıp özellikle çocuklarda olumsuz etkiye neden olabilecek davranışları farketmeli ve otokontrolle bu davranış şeklini değiştirmek gerekmektedir. Aydınlatıcı olması bakımından bu davranış şekillerine de bir göz atalım:
1- Reddetme
2- Tek başına bırakmak
3- Yıldırma
4- Suça yöneltme
5- Duygusal tepki vermeyi reddetme
6- Aşağılama
7- Kendi çıkarına kullanma
8- Vaktinden önce yetişkin rol verme
Sıraladığım maddeler duygusal istismara neden olan başlıca davranışlardır. Bununla birlikte ihmal ve istismarı içeren birçok davranış sıralanabilir. Bunun için önce insan kendini tanımalı; kendi duygusallığının farkına varmalı sonrasında da diğer insanlara bu iyi duygularla ve bilinçle yaklaşmalıdır. Daha iyi bir gelecek ve mutlu birliktelikler için..