Psikolojik; sosyal ve biyolojik değișkenlerin etkileșimi içinde șekillenen cinsellik; bu bileșenlerin birindeki ketlenmeyle; ișlevselliğini yitirebilmektedir. Aile ve evlilik terapistleri tarafından cinsel ișlev bozukluğu; zaman zaman ilișkilerdeki bozulmanın sonucunda ortaya çıkan bir semptom olarak ele alınmakta; terapinin kapsamı içinde cinsel ișlevle ilgili alan ihmal edilebilmekte; cinsel ișlev bozukluğu alanında çalıșan terapistlerin ise araştırmalarda olguları tek bașına ele alma eğiliminde olduğu görülmektedir (Gülsün ve ark.; 2009).
Tedavinin hedefi olarak ortadan kaldıracağımız bir semptom seçmek; psikiyatrik ve psikanalitik uygulamanın temel bakış açısına ters düşmektedir. Oysaki şu anda cinsel işlev bozukluklarının kısa süreli tedavisinde yapılan şey budur.
Psikopatoloji ile ilgili psikanalitik görüşlerin aksine cinsel işlev bozukluğu yaşayan bir bireyin; illa ki ağır ve ciddi bir psikopatolojiye sahip olması gerekmediğini gösteren bulgular giderek artmaktadır. Aynı şekilde; cinsel bozukluğun evlilik sistemindeki ciddi bir patolojinin dışavurumu olması da gerekmez.
Hem eşler arası geçimsizlik hem de cinsel işlev bozukluğu olduğunda söz konusu hedef odaklı spesifik tedavinin mi kullanılacağı yoksa evlilik terapisini ve bireysel terapiyi içeren daha geniş çaplı bir terapi programının mı takip edileceği kafa karıştırıcı bir karardır (Kaplan; 2014).
Her ne kadar kısa-dönemli; davranış odaklı yaklaşım 15 yılı aşkın bir süredir cinsel bozuklukların tedavisinde etkili bir tedavi yöntemi olduğunu ortaya koysa da ciddi evlilik sıkıntısı yaşayan çiftler birçok farklı terapi türünde daha az iyileşme süreci sergilemektedir. Bu sonucu destekleyen bir araştırma (Berg ve Snyder; 1981); cinsel bozukluğun dış dünyadan arındırılmış; yani kopuk bir şekilde gerçekleşmediğini vurgulamakta ve danışan(lar)ın içinde bulundukları tüm sistemi içeren bir çerçevede incelenmeleri gerektiği fikrini desteklemektedir.
Cinsel sorunun türü ne olursa olsun; eșlerin birbirleriyle olan iletișimleri; duygu ve düșünce alanında yakınlașma ve paylașımları göz ardı edilmemesi gereken bir noktadır. Fiziksel çekicilik; etkileyicilik; olumlu ve olumsuz tutumlar; evlenme yașı; çocuklar; sosyoekonomik durum; ortak amaç; ilgialanları ve cinsel yașam gibi evlilikte mutluluğu belirleyen faktörler; uzun yıllardır araștırmacıların dikkatini çekmektedir. Bu etkenlerin en önemlilerinden birini de cinsellik olușturmaktadır. Son yıllarda; cinsellik ve evlilikte mutluluk arasındaki etkileșime ilişkin veriler üzerinde daha fazla durulmaya bașlanmıștır. Evlilik yașantısı; yiyecek; barınma ve dıș tehlikelere karșı korunmayı sağlayan birlik ve beraberlik; olumlu eș ilișkilerinin yarattığı doyum; cinsel olgunlașmayı sağlayacak rollerin paylașımı; sosyal rol ve sorumlulukları kabullenme; kișisel girișimcilik ve yaratıcılığı desteklemeyi içermektedir (Gülsün ve ark.; 2009).
Çeşitli alt sistemler (evlilik; geniş aile; birey; biyolojik; sosyolojik vb.) birbirleri ile etkileşime geçer ve diğerini etkilerler. Bu yönden bakıldığında görülmektedir ki; evlilik ilişkisi cinsel sorunlar üzerinde etki bırakırken cinsel sorunlar da evlilik ilişkisini etkiler; aynı zaman da ikisi de diğer çeşitli güçler ile etkileşime geçer. Durum böyleyken; cinsel işlev bozukluklarının tedavisine çok boyutlu ve kapsamlı bir yaklaşımın; tam bir evlilik ilişkisi değerlendirmesini de içermesi gerekliliği aşikardır.
Cinsel ișlev bozukluklarının; eș ilișkilerinde dengeyi korumaya yönelik bir rolü olduğu da ileri sürülmüștür. Buna göre bozukluk eșlerin çok yakın bir ilișki içinde zedelenmelerini engellemekte ve benlik sınırlarını korumalarını da sağlayabilmektedir.Ancak; cinselliğin duygu ve düșünce alanındaki yakınlașmaya olumlu katkıları göz önüne alındığında; cinsel ișlev bozukluğunun; denge sağlamaktan çok ilișkiyi bozucu yönde etki göstereceği söylenebilir. Cinsellik; bireylerde zedelenme ve benliğin sınırının kaybı gibi korkuları içermeyen sağlıklı bir kișilik yapısında yașanabilir. Evlilikte cinsel yașamı çiftin genel iletișiminden ayrı düșünmek mümkün değildir. Dolayısıyla eșler arasında iletișimsizliğin ya da çatıșmaların cinsel ișlevi de etkilemesi beklenen bir durumdur. Sonuç olarak;cinsel sorunlar da genel çatıșmalara ya da duygusal uzaklașmalara yol açmaktadır (Gülsün ve ark.; 2009).
Kaynakça:
Gülsün M; Ak M; Bozkurt A. (2009). Psikiyatrik açıdan evlilik ve cinsellik. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar. 1:68-79
Kaplan H.S (2014). Yeni cinsel terapi; Cinsel İşlev bozukluklarının etkin tedavisi. 1. Baskı. Ankara: CK Yayınları