İnsanların yaşadıkları yaşamdan duydukları memnuniyet ve coşkuya "mutluluk" diyoruz.Kuşkusuz her insan mutlu olmak üzere doğar ve mutlu olabilmek için yaşar.Evet;yaşam dikensiz gül bahçesi değildir;beraberinde getireceği sorunlar ve sıkıntılar her zaman olacaktır.Ama yaşamın her anı gece olmadığı gibi her anı da gündüz olmayacaktır.Mutluluk insan insana değişen kriterlele gerçekleşen bir yaşam memnuniyetidir.Ancak tüm insanların mutluluk konusundaki ortak noktası mutlu olmak istemeleri ve mutluluklarının yaşamlarından hoşnut olmalarıyla ilgisidir.
Mutluluğun göreceli;kişiden kişye değişen bir kavram olduğunu söylemiştik.Bu biraz da insanların mizacı ve yaşamdan beklentileri ile ilgilidir.Fakat bir de mutluluğun altyapısı vardır.Bu da bedensel sağlıklılık ve ruhsal sağlıklılıktır.Çünkü sağlıklı olunmadan mutlu da olunamaz.Bu nedenle insanların öz bakımlarını önemsemelerini;beslenmeleri;ne dikkat etmelerini ve aynı zamanda ruhsal gıdalarını da ihmal etmemelerini özellikle tavsiye ederiz.İnsan fiziksel olarak ihtiyacı olan gıdaları alarak;ruhsal olarak ise ihtiyacı olan güzellikleri yaşayarak beslenir.Fiziksel ve ruhsal olarak doğru beslenen insanlar ise mutlu olma yolunda önemli bir temeli inşa etmiş etmiş olur.
Mutluluk özetleyecek olursak insanların kendileriyle;karşı cinsle ve yaşamla ilişkilerinin kalitesi üzerinden belirlenen bir yaşamsal hoşnutluk duygusu olarak yaşanmaktadır.Bunun ilk ayağı kuşkusuz insanın kendisiyle ilişkisinin iyi olması yani öz barışıklığıdır.Kendini beğenmeyen hiç kimseyi beğenmez diye bir söz vardır ve çok da doğrudur.İnsanın kendisinin dışındaki alemle kurduğu ilişkinin temelinde kendisiyle kurduğu ilişkinin kalitesi yatmaktadır.Dolayısıyla kendisiyle barışık olmak yaşamda mutlu olabilmenin birinci kuralıdır.
Her insan kadınıyla;erkeğiyle karşı cinsle ergenliğinden itibaren bir şeyler paylaşma ihtiyacındadır.Toplum olarak çok tabulaştırmış olsak da aslında kadın-erkek ilişkilerinin kalitesi mutlu yaşamanın ikinci önemli basamağıdır.Gerek kadınlar;gerekse erkekler karşı cins tarafından kabul görmek isterler.İnsanın doğası gereği bu gereksinimin yeterli ölçüde karşılanması mutlu olmayı başarmada önemlidir.bunu sağlamak için insanların sosyal bir hayat yaşamaları;kendilerini iç dünyalarına hapsetmemeleri;aşırı seçici olmamaları ve beklenti çıtalarının çok yüksek olmaması kolaylaştırıcı olmaktadır.ilişki arayışlarında da diğer konularda da mükemmeliyetçi olmak önemli bir zorluk kaynağıdır.Çünkü insanın olduğu yerde hata mukadderdir ve mükemmeliyetçi olan insanların başkalarıyla ilişki kurmaları;kursalar da uzun soluklu olarak yürütebilmeleri oldukça zordur.Bu nedenle talep ve beklentilerde makul olmak işi kolaylaştıracaktır.
Mutluluğa giden yolun üçüncü önemli durağı insanın yaşadığı yaşamla ilişkisidir.Sosyalliği;zevkleri;eğlenme kültürü;deşarj olma gibi insani gereklilikler insanın yaşamla ilişkisini belirler.Unutmayalım ki insan acıkan;doyan ve doyumlarından haz alan bir varlıktır.Bu nedenle insanın doyum ve haz odaklı bir varlık olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.Önemli olan bu acıkma;doyma ve haz alma süreçlerini sağlıklı ve dengeli bir şekilde işletebilmektir.Yine unutmayalım ki insan eksiklikler karşısında yoksuzluk;fazlalıklar karşısında bezginlik hisseder.Onun içindir ki atalarımız" az verip azdırma;çok verio bezdirme" atasözü ile bur durumu çok güzel tasvir etmişlerdir.Doyum ihtiyaçların karşılanmasıyla sağlanan bir durumdur ve ihtiyaçların üzerine çıkılması doyumun normal sınırdan çıkarılmasına sebep olur.Bu nedenle kararı yarar noktasını tutturmakta fayda var.toplum olarak eksik olan tarafımız eğlence kültürümüzün ve dinlence kültürümüzün zayıflığıdır.Bunun normali çalışılarak geçen beş günün sonrasındaki iki günün birsinin dinlenerek diğerinin eğlenerek değerlendirilmesidir.Ayrıca çalışarak geçirilen on bir ayın sonrasında da 15-20 günün eğlenme ve dinlenme odaklı bir tatille değerlendirilmesidir.Böylesi bir düzen kuran insanımız çok azdır.Bu nedenle de bazı psikolojik ihtiyaçlar bizim toplumumuzda olması gerek düzen v3e disiplin içerisinde karşılanmamaktadır.
Mutluluğun bir de ekonomik öz yeterlilik;kendini gerçekleştirme;karşı cinsle iletişim gibi yaşamdan beslenmesi gereken tarafları vardır.Ekonomik yeterlilik günümüz dünyasında yaşamsal ihtiyaçların karşılanması için olmazsa olmaz konumdadır.kendini gerçekleştirme insanların olmak istediğini olması ve sevdiği işle uğraşmayı sağlamasıdır.karşı cinsle iletişim ise duygusal ve cinsel ihtiyaçların karşılanması için ihtiyaç olan yaşam partnerinin edinilmesi ve edinilen partnerle sğlıklı bir ilişkinin yürütülebilmesi anlamına gelmektedir.Bunların hiç birisi mutlu olma yolunda olmasa da olur diyebileceğimiz hususlar değildir;mutlaka gerçekleşmiş olmalıdır.
Bir de mutluluğu zorlaştıran ve kolaylaştıran etmenler vardır.Bir insanın isteklerinin fazla abartılı olmaması;beklentilerindeki makullük;duygularını iyi yönetebilmesi;karar alma becerisi;esnekliği ve uyumluluğu mutlu olmayı kolaylaştırmaktadır.Ama bir insanın mükemmeliyetçiliği;zor beğenmesi;katı yapısı;karasızlığı;ne istediğini bilememesi mutlu olmayı bir hayli zorlaştırır.Tavsiyemiz insanların ulaşılabilir ve gerçekçi hedefler seçmesi;küçük şeylerle de mutlu olabilmeyi öğrenmesi;aşırılıkların tümünden uzak durması ve makul olmayı bir yaşam tarzı haline getirebilmesidir.yaşam denilen yolculuk bir yerlere varabilmek içindir.git git bir yerlere varılamıyorsa o yaşamda doyum da yakalanmaz;mutluluk da...
Toplumsal yapımızdaki aşırı duygusallık mutlu olma yolundaki en önemli zorluğumuzdur.Hiç unutmam ben uzmanlık tezimi"müzikle ruhsal tedavi" konusunda vermiştim.Bu çalışma çoğunu tüm toplumun tanıdığı ünlü sanatçılarla geçmiş olan bir çalışma olmuştu.O birlikte çalıştığımız ve bilgilerinden istifade ettiğim bayan sanatçılardan birisi 1970 li yıllarda çok büyük bir çıkış yapmış;kaliteli sesi ve yorumu olan ama sonra ortadan kaybolmuş bir sanatçı idi.Kendisine bunun nedenini sorduğumda bana" sormayın Namık bey ben bir profosyonel gibi davranamadım;bestekara küs;aranjöre küs;yapımcıya küs derken birlikte çalışacak insan bırakmadım;böyle olunca da kabuğuma çekilmek zorunda kaldım" demişti.demek ki duygularımızı yönetmesini bilmez isek duygularımız bizi yönetmeye başlıyor ve sonuç da pek hoşnut edici olmuyor.Bu nedenle "duygular öne çıktığında akıl irtifa kaybeder" sözümüzü tüm insanlara hatırlatmakta fayda görüyorum.
Bir diğer genel sorunumuz da sorunları zamanında çözmek yerine biriktirme alışkanlığımızdır.Nedense kolay kolay ayağa kalkıp;harekete geçen bir toplum değiliz.ne oluyor;önce sorunlar birikiyor ve psikolojik olarak bizleri yoruyor sonra da biz üzerimize kara basan gibi çökmeye başladıktan sonra sorunlarımızı çözmeye çalışıyoruz.Bu biriktirme merakımızın bir işe yaramadığı gibi sorunların kökleşmesi;çözümlerinin zorlaşması ve psikolojik olarak bizleri yorması gibi dezavantajları da cabası.Bu nedenle hem sorun çözme becerileri gelişmemiş;hem yeterli derecede esneklik kazanmamış hem de bu sebeplerle sorun çözücü adımlar atmakta zorlanan insanlarız.Buna bir de ilk adımı karşımızdakinden bekleme;egommuzun şişikliği ve gururumuzu eklersek tabiki iş daha da içinden çıkılmaz bir hal alıyor.Hayat dikensiz gül bahçesi değil madem hayatın dikenlerinin üzerimize fazlaca batmaması için şu sorunları gecikmeden çözme ve biriktirmemeyi mutlaka öğrenmeliyiz.
Sorunlar paylaşarak azalır;sevinçler paylaşarak artar.Bunu görüyor;biliyor ve yaşıyoruz.Mutlu olmanı altın kuralı paylaşmaktır.derdi de çözer zevki de artırır.İhmal etmeyin ve mutluluğunuza sahip çıkın.Eğer zorlandığınız sorunlarınız varsa gelin biz psikologlardan yardım alın.Yaşamın getidiği sorunları içinize hapsetmektense dostça paylaşalım.Unutmayalım kapanmak yalnızlaşmaktır;çözüm ise paylaşmaktır.