Sevgi dolu bir ilişkinin temel unsuru özgürce kendini ifade değil; insanın kendi dışına uzanıp diğerinin varlığına ilgi göstermesidir. — Irvin David Yalom
Bireysel psikoterapilerin içeriği ve sürecine dair belki yıllanmış birçok makale bulunmaktadır. Kimlerle hangi durumlarda yapılır; hangi tür yöntemleri içerir ve bağlı olunabilecek ekollere dair yazılara sıklıkla rastlamış olabilirsiniz. Ülkemizde bireysel psikoterapinin aydınlatılmasına yönelik yazı; video ve diğer bilgilerin çoklukla verilmesine karşın; grup terapisine ilişkin çok fazla pratik bilgiye ulaşılamadığını görüyorum.
Belki artık ruh sağlığı uzmanlarının az çok nasıl bir yol izlediği ve ne yaptığına dair bilgiler artsa da halen grup terapisinin adını duymamış ve tabi ki ne işe yaradığını; nasıl bir süreç olduğunu bilemeyen birçok insanın olduğunu da bilmekteyim. Gel gör ki zaten ülkemizde de uzmanlar tarafından çok yoğun uygulanan bir terapi türü değildir. Biraz teorisinden az da pratiğinden bahsederek birkaç adımda grup terapisi ve sürecine ilişkin sizleri bilgilendirmek istedim. Grup terapisinin etkileri
Grup terapisi; ortalama 8-12 danışanla farkındalık kazanmak; yeni deneyimler edinmek ve günlük yaşamda karşılaşılan sıkıntılarla baş etme yollarına ilişkin seçeneklere sahip olmak gibi amaçlarla kurulan terapi modelidir. Kişilerin kendini diğerlerinden ayıran özelliklerini farketmesi; gruptaki bireylerin sorunlarını görerek kendininkini normalleştirme; yeni çözüm önerilerini bulma ve hayata geçirme amaçlarıyla bir araya gelmesidir. Yaşamda karşılaşabileceği sorunlara yeni bilgilerini kolaylıkla uyarlayabilmesi yönüyle bir yaşam provası görevi de görmektedir. Daire şeklinde oturulur ve grup içerisindeki bireyler birbiriyle etkileşim halindedir.
Grup Terapisi ilk olarak 1905 yılında Joseph Pratt tarafından Tüberküloz hastalarına 25 dakikalık toplantılar şeklinde başlamıştır. Haftada bir uygulanmıştır. 1940’lı yıllardan bu yana ise giderek yaygınlaşmaya başlamıştır.
Güven ilişkisi oluşturma; empati kurma; yargılamama; dürüstlük; saygı; gizlilik; gönüllü olma; göz teması kurma ve etkili dinleyebilme grup terapisinde olması şart olan bazı kriterlerdir.
Kişinin yaşadıklarına benzer durumları başkalarının da yaşıyor olması; diğerlerinin kullandığı savunma mekanizmaları ve başa çıkma yollarını öğrenerek deneyimlemeye başlaması; sosyal problemlerin daha kolay aşılması; diğerlerince kabulün yaşanması; pozitif bildirimler alınması; yaşanan ve öğrenilenlerin hayata aktarılmasının daha kolay olabilmesi sebebiyle bireysel terapilere göre avantajlıdırlar. Dezavantajları ise uygun olmayan bir kişinin gruba dahil edilmesi halinde diğerlerini moralmen olumsuz etkileyebileceği gibi bir durum yaşanabilir. Bu tür durumların önüne geçmek için terapist bireyi gruba dahil etmeden önce ilk görüşme yapmalı ve titiz bir şekilde grubu oluşturmalıdır.
Duyguların ortaya konması; ister olumlu ister olumsuz olsun; duygunun ifade edilmesi çok önemlidir. Anlaşıldığını hissetmek danışan için büyük bir güç kaynağı olacak ve aitlik duygusu hissederek kendini kabul etmesine ve gruba açmasına yardımcı olacaktır.
Gruba özgü terapötik faktörler içerisinde evrensellik (yalnız değilim düşüncesi); umut aşılama; karşılıklı bilgi aktarımının olması; özgecilik; taklitçi davranış; geçmişe yönelik iyileştirici yaşantılar; sosyalleşme; kabul ve hoşgörü; gerçeği değerlendirme ve farkındalık kazanma; etkileşimsel olarak bilgilenmeler; duygusal boşalım; varoluşsal etmenler; iç görünün artması gibi etkiler vardır.
Grup terapilerinde bireysel terapileri de şekillendiren terapi teknikleri kullanılabilmektedir. Tekniklerden bazıları; geştalt; destekleyici-ifade edici; bilişsel davranışsal; psikanalitik; psikoeğitimsel; psikodrama; dinamik-etkileşimsel terapi teknikleridir.
Voltan-Acar (1993; 1995) grup terapilerinde kullanılan alıştırmaları belli ölçütlere göre sınıflamıştır:
Kendini ve başkalarını tanımayla ilgili alıştırmalar
Çeşitli grup aşamalarıyla ilgili alıştırmalar
Süreçle ilgili alıştırmalar
Dirençle baş edebilmek amacıyla yapılan alıştırmalar;
Transla baş etmek amacıyla yapılan alıştırmalar;
Çatışmaları çözmek için yapılan alıştırmalar
İç çatışmalar;
Kişiler arası çatışmalar
Üyelerin iletişim biçimleriyle ilgili alıştırmalar
Sözel olanlar
Sözel olmayanlar
Harekete dayalı olanlar
Terapötik güçlerin oluşmasıyla ilgili alıştırmalar
Hayal etmeyle ilgili alıştırmalar
Temas rahatsızlıklarıyla baş edilmesiyle ilgili alıştırmalar
Adı geçen sınıflandırma; grup terapisine ve psikoterapilere ilişkin bilgi eksikliği olanlar için bazı yerlerde açıklayıcı olmayabilir. Özellikle alanda okuyan öğrenciler için kaynakçada belirteceğim kitaplara başvurmak yararlı olacaktır. Grup terapilerine ilişkin farkındalık kazanmak veya belki de bir gruba dahil olmak isteyenler içinse verdiğim bilgilerin başlangıç için yeterli olacağını düşünüyorum.
Bir grup terapi seansını yürütebilmek için terapistin; yazdığım ekollerde eğitim alması ve kendisi de en azından bir grup terapi sürecinden geçmiş olması gerekmektedir. Ancak bu şekilde süreci yönetebilir ve grup içerisindeki danışanlarına faydalı olabilir.
Grup terapileri katılan kişilerin sabit olması ve dışarıdan yeni katılımcı kabul edilmemesi durumuna göre açık ve kapalı gruplar olmak üzere ikiye ayrılabilirler. Ülkemizde de bazılarının bulunduğu bir kısım terapi grubu örneklerini yazmak istiyorum:
AA (Adsız Alkolikler grubu)
Madde Bağımlılığı Grupları
Destekleyici Gruplar
Kısa Terapi Grupları
Analitik Gruplar
Psikodrama
Maraton Gruplar
Etkileşim Grupları
Psiko-eğitim Grupları
Hasta ailelerine yapılan gruplar
Hastalıklara yönelik (Kanser grupları; diyabet grupları; obesite; bulimia grupları vb…)
Hamilelerle gruplar
Müzik Terapi (dans ve hareket terapisi)
Ergoterapi vb…
Bu grupları ihtiyaca; içinde bulunulan iş alanına göre çoğaltabiliriz. Bu tür gruplara katılmak istediğinizde size en yakın ruh sağlığı uzmanına başvurarak destek isteyebilirsiniz. Bulunduğunuz ilde açılmış bir grup var ise yönlendirme yapılabilir.
Diğer insana ihtiyaç duyduğumuz bir dünyada sosyal kalabilmeniz dileğimle..
Tükenmişlik çağımızın gözde sendromlarından biridir. Birçok insan sosyal medya; yazılı ve özellikle görsel medyadan öğrendikleri ile tükenmişlik sendromuna ilişkin birtakım bilgilere sahiptir. Bu bilgiler çoğu zaman yeterli olmamakla birlikte yardım arayışı içerisindeki insanları yönlendirici işleve sahip olabilirler. O halde bu konuda daha fazla konuşmaya ve yazmaya ihtiyaç olduğu açıktır.
Dünya Sağlık Örgütü (1998) yayınladığı Dünya Sağlık raporunda tükenmişliği; fazla çalışma ile ortaya çıkan aşırı bir duygusal yorgunluk ve bunun sonucunda iş ve sorumluluklarını yerine getirememe durumu olarak tanımlamıştır. Maslach da tükenmişliği; duygusal tükenme; duyarsızlaşma ve kişisel yeterlikte azalma ile karakterize; özel bir stres sendromu tipi olarak tanımlamıştır.
Tükenmişlik sendromu çoğunlukla çalışan insanlarda; iş doyumunun olmaması; çalışmalarının bir sonucunu görememe; takdir almama; iletişim problemleri yaşadığı çalışma ortamları; maddi ve manevi birçok nedenden ötürü görülebilir. Kişi yaşadığı tükenmişlik sonucunda çalışma arkadaşlarından uzaklaşma; içe kapanma; enerjinin düşmesi ve motivasyon eksikliği gibi problemler ile başbaşa kalır. Her geçen vakit kendini yalnız; soyutlanmış ve işe yaramaz hissetmeye başlar. Duygusal olarak çökkün; huzursuz; depresif; gergin ve öfkeli hissedebilir kendini. Depresyon benzeri özellikler taşımakla birlikte bu özellikler işe yöneliktir. Kendine ve çevresine karşı güvensiz hissetmektedir. Dikkati dağınık olabilir. Aynı zamanda düşünce ve inanışlarında olumsuz öğelerde artış görülmektedir. Daha kötümser; olumsuz yargıları çoğalmıştır. Fiziksel olarak da birçok semptom eşlik etmektedir. Yorgunluk ve güçsüzlük; ağrılar; uyku ve iştah problemleri en sık görülenleridir. Zamanla gerek duygusal ve zihinsel gerekse fiziksel problemler yaşayan kişi giderek daha olumsuz etkenlere maruz kalması; işten çıkarılmasına neden olabilecek tutumlar içerisine girmesi ile maddi kayıplara uğrayabilir. İşe geç gelme; iş yükümlülüklerini yerine getirememe gibi durumlar maddi ve manevi kayıplarını artıran faktörler olacaktır.
Tükenmişlik; risk alanı yüksek olan mesleklerde sıklıkla görülür. Fakat her kesimden; her yaştan ve cinsiyetten insanın karşılaşabileceği bir durumdur. Hizmet sektörü ve vardiyalı işlerde; sağlık sektörü ve insani ilişkileri esas alan işlerde çalışanlarda daha fazla rastlanmaktadır. Ayrıca kişilik özellikleri; eğitim düzeyi; sosyal desteği; uzun çalışma saatleri; kişinin beklentileri tükenmeyi artırıcı faktörlerdir. http://www.tavsiyeediyorum.com/makale_15065.htm