Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Grup Terapisi Nedir Ne Değildir?

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 22:13    Güncellendi: 18.02.2025 22:13
Grup Terapisi nedir ne değildir?

Grup; belirli bir amaç doğrultusunda bir araya gelmiş; iki ve üzeri insanın oluşturduğu topluluktur.

Grup terapisi ise ortalama 8-12 danışanla farkındalık kazanmak; yeni deneyimler edinmek ve günlük yaşamda karşılaşılan sıkıntılarla başetme yollarına ilişkin seçeneklere sahip olmak gibi amaçlarla kurulan; bireysel terapilere göre daha ekonomik olan terapi modelidir. Daire şeklinde oturulur ve grup içerisindeki bireyler birbiriyle etkileşim halindedir.

Gruba özgü tedavi edici etkiler arasında evrensellik (yalnız değilim duygusu); eşduyum becerilerinde artış; umut aşılaması; geçmişi tamir eden duygusal yaşantı; sosyalleşme becerilerinin gelişmesi; sağlıklı özdeşimler kurma; kabul ve hoşgörü geliştirme; gerçeği değerlendirme yetisinde artış; ilişkisel öğrenmeler; farkındalık artışı; içgörü artışı gibi etkiler vardır.

Grup Terapisi ilk olarak 1905 yılında Joseph Pratt tarafından Tüberküloz hastalarına 25 dakikalık toplantılar şeklinde başlamıştır. Haftada bir uygulanmıştır. 1940′lı yıllardan bu yana ise giderek yaygınlaşmaya başlamıştır.
Grup terapisinin oluşma amacı bireysel farklılıkların ayırtedilmesi ve diğerinin farkına vararak kendi sorunlarını normalleştirmeyi içerebilir.
Güven ilişkisi oluşturma; empati kurma; yargılamama; dürüstlük; saygı; gizlilik; gönüllü olma; göz teması kurma ve etkili dinleyebilme grup terapisinde olması şart olan bazı kriterlerdir.
Kişileri grup terapisine almadan önce bireysel görüşmeye alarak bir ön görüşme yapmak gereklidir.
Bireysel terapi ise; kişinin ihtiyaçlarına göre oluşan terapi sürecidir. Grup terapisinde fazla kişi ile birlikte çalışıldığı için bireysel terapiye göre avantaj ve dezavantajları vardır.
Kişinin yaşadıklarına benzer durumları başkalarının da yaşıyor olması; diğerlerinin kullandığı savunma mekanizmaları ve başaçıkma yollarını öğrenerek deneyimlemeye başlaması; sosyal problemelrin daha kolay aşılması; diğerlerince kabulün yaşanması; pozitif bildirimler alınması; yaşanan ve öğrenilenlerin hayata aktarılmasının daha kolay olabilmesi sebebiyle bireysel terapilere göre avantajlıdırlar. Dezavantajları ise uygun olmayan bir kişinin gruba dahil edilmesi halinde diğerlerini moralmen olumsuz etkileyebileceği gibi bir durum yaşanabilir. Bu tür durumların önüne geçmek için terapist ilk görüşmesinde titiz davranmalıdır. Aynı grup içinde çocukların; ergenlerin olduğu gibi 50- 70 yaş aralığındaki kişilerin bulunması ortak bir paydada buluşulmasını engelleyerek grup terapisinin amacını ketleyebilir. Aynı şekilde bir şizofren; bir depresyonlu hasta; narsist ve borderline gibi karışık özelliklere sahip gruplar da yine amaçsız kalacaktır.
Duygular ortaya konmalıdır; ister olumlu ister olumsuz; önemli olan duygunun ifade edilmesidir. Ben dili ile konuşulmalıdır. Ben dili kişinin karşıdaki insanı suçlamadan; herhangi bir yargı cümlesi kurmadan; rencide etmeden yaşadığı olayla ilgili kendi yaşadıkları hakkında bildirim vermesidir. Özellikle karşıdaki kişinin kişiliğine yönelik suçlama ve yargılama içeren ifadeler sen dilinin kullanıldığı ifadelerdir. Suçlamadan çok olumsuz davranışa ilişkin tepkinizi ve davranışın sizi nasıl etkilediğine odaklanmak istiyorsak ben dilini kullanarak iletişim kurmamız gerekir. İstenmeyen davranışa vurgu yapılıp üzerinizdeki etkilerine değindikten sonra; bunun ne tür duygular yaşattığı açıklanabilir.
Grup terapileri katılan kişilerin sabit olması ve dışarıdan yeni katılımcı kabul edilmemesi durumuna göre açık ve kapalı gruplar olmak üzere ikiye ayrılabilirler. Aşağıda bazı grup terapilerine örnekler sıralanmıştır:
 AA (Adsız Alkolikler grubu)
 Madde Bağımlılığı Grupları
 Destekleyici Gruplar
 Kısa Terapi Grupları
 Analitik Gruplar
 Psikodrama
 Maraton Gruplar
 Etkileşim Grupları
 Psiko-eğitim Grupları
 Hasta ailelerine yapılan gruplar
 Hastalıklara yönelik (Kanser grupları; diyabet grupları; obesite; bulimia grupları vb…)
 Hamilelerle gruplar
 Müzik Terapi (dans ve hareket terapisi)
 Ergoterapi vb…

Her bir grubun kendi içerisinde dinamikleri; kuralları ve yöntemleri bulunmaktadır. Kişiler grup içerisinde birçok düşünce ve duyguyu tanıma fırsatı yakalarlar. Araştırmalar göstermektedir ki yıllar sonra grup ile ilgili çoğu anı unutulurken ait olma duygusunu ve temel olarak kabullenmeyi anımsar kişiler.

Özlem Akkel
ozlemakkel.com
Kaynakça: Uzm.Psk.H.Yıldız Burkovik PP

Yazarın diğer yazıları:
Ötekinin Aynasında İnsan - Güven Duygusu - Tükenen insan

Yaşadığımız toplumda güven duygusunu sarsan birçok olay hatta travma her geçen gün insanları birbirinden uzaklaştırıyor. Otobüste; vapurda; işe giderken; yolda yürürken farkında olmadığımız bir kaygıyı göğsümüzün üzerinde taşıyor gibiyiz. Peki bizi çevremize; ailemize; toplumumuza bu kadar uzaklaştıran güvensizlik probleminin kaynağı nereden geliyor? Öncelikle güven nedir sorusunu sorarak başlamalıyız işe.

Güven duygusu toplumu nasıl etkiliyor?

Yemek; uyumak gibi hayatımızı devam ettirmemize yardımcı olan en temel gereksinimlerden biridir güven duygusu. Diğer insanlarla iletişim kurabilmek ve bu hayatı paylaşabilmek için en büyük yardımcımızdır. Bir diğerine güvenebilmemizin temelleri; çocukluğumuzda; aile içerisinde atılmıştır.

Güvensizlikse içerisinde alınganlık; kıskançlık ve şüphe taşıyan; olumsuz ve iletişimi zedeleyici bir duygu halidir. Çocuğun ailede kabul görmesi ve sorumluluk alabilmesi; çevresiyle sağlıklı ve dengeli ilişkiler kurabilmesine; toplum içerisinde diğer bireylere ve kendisine güvenebilmesine yardımcı olur. Güvenin temelleri çocukken atılır dedik ya; aynı zamanda güvensizliğin de öyle…

Peki belirli bir dine; kültüre; millete bağlı büyümüş ve ötekini yadsımış bir çocuk; metropolitan bir kentte sokağa çıkınca ne yaşar? Veyahut sürekli öteki komşu olarak yaşamış bir kişi için kalabalıklar özgürlük ve aitlik mi verir; tutsaklık mı? Güven sınırlarının çizilmesi kompleks bir süreç gerektirmekle birlikte aşırılığa kaçmak; aşırı güven duygusu geliştirme veya aşırı güvensizlik duygusu; yine tüm aşırılıklarda olduğu gibi iletişim sistemlerimizi olumsuz etkilemektedir.

http://www.tavsiyeediyorum.com/makale_15169.htm

Duygusal İstismar

Çocukluk ve yetişkinlik yaşamımız boyunca birçok üzüntü verici durumla ve olayla karşılaşabilir; yaşam boyu fiziksel; ruhsal birçok haksızlığa uğrayabiliriz. Bu zorlu yaşam olaylarının içerisinde bir olay vardır ki çok fazla tarif edemeyip yükü altında ezilebilir insan. Sözünü ettiğim istismar türleri içerisinde belki de en fazla karşılaştığımız tür olan ‘Duygusal İstismar’dır.
Duygusal olarak istismar edilmenin yaşı yoktur belki fakat yetişkin olmak kendi yaşamının sorumluluğunu almak anlamına geldiği ve yetişkin insanın kendini tehlikelerden koruyacağı hesaba katıldığı zaman yine gözler çocuk istismarına çevriliyor. Çocuğun duygusal olarak istismar edilmesi. Belki okurken çocuk; genç; yaşlı; kadın; erkek demeden incinen bir ruh olarak duygusal istismarın izlerini hissedebilirsiniz. Duygusal istismarın temelini oluşturan da bu ruhsal incinme ve hasar görmedir.
Çocuk; duygusal istismara iki şekilde maruz kalabilir. İlki; anne ve babanın ya da çocuğun bakımından sorumlu olan kişinin çocuğu olumsuz olarak etkileyecek davranışlara maruz bırakması; ikincisi de çocuğun ihtiyacı olan ve alması gereken bakımın verilmemesi; sevgisiz ve ilgisiz kalması diyebiliriz. Gerek çocuk yetiştirirken gerekse de akranlarla ve diğer insanlarla iletişim kurarken çoğu zaman kendi içsel yaşantılarına bağlı kırıcı; örseleyici davranışlarda bulunulabiliyor. Bu davranışlar insandan insana bulaşıcı bir özellik gösterir gibi zincirleme etki yapabilir. Genelde aile içinde öfkeli bir bireyin bulunması zamanla diğer insanlara öfke; şüpheci birinin aile üyelerine şüphe ve sürekli üzgün birinin olumsuz duyguları çevresindekilere bulaştırması gibi etki gösterir. Yaşanılan kötü çevre koşulları; işsizlik ve buna bağlı yoksulluk; suçluluk gibi etmenler duygusal istismar riskini artırıcı rol oynarlar. Aşırı alkol ve uyuşturucu kullanan aile çocukları da duygusal istismar açısından risk altındadır. Bu demek değildir ki bu risk grupları dışında çocuklar güvende ve ihmal edilmemiş olsun. Yine sıklıkla karşılaştığımız üzere yüksek gelirli iyi muhitlerde yaşayan ailelerin çocukları da farklı açılardan duygusal olarak ihmal ve istismar edilmektedir. Örneğin 11 yaşındaki çocuğuna tekne alan bir baba veyahut 3;5 yaşındaki kızına manikür yaptıran bir anne yine kendi içsel dinamikleri sebebiyle çocuklarını duygusal olarak istismar etmektedirler. Bu tip durumları çevrenizden görebileceğiniz gibi Tv haberleri ve gazetelerde de rastlayabilirsiniz. O halde statü; cinsiyet; maddi olanak; yaş ve kültür farkı gözetmeden bireysel davranışlara odaklanıp özellikle çocuklarda olumsuz etkiye neden olabilecek davranışları farketmeli ve otokontrolle bu davranış şeklini değiştirmek gerekmektedir. Aydınlatıcı olması bakımından bu davranış şekillerine de bir göz atalım:
http://www.tavsiyeediyorum.com/makale_14825.htm