Kapatılmaya çalışılan her acı; üstü örtülen her dilek size bir gün geri döner. Örtülü ya da açık açık ama mutlaka döner.
Her insan kendi yaşam amacını bilir aslında…
Doğumundan ölümüne kadar yaşam sürecini takip etmek istese de istemese de her şeyi anlar kişi. Anlar ama birleştiremez.
Kendi yaşam öykümüzün resmini kendi ellerimizle çizeriz aslında lakin başkasının aklıyla...
Bize öğretilen her şey ne kadar doğru ise biz de o kadar doğruyuz dur.
Bize pompalanan toplumsal öğretilerin tamamı bizim nasıl yaşayacağımızı belirler
Anılarımız bile bu perspektifte oluşmuştur.
Annemizin yabancılarla konuşma dediği; babamızın kızlar erkeklerle gezerse adı çıkar söylemleri hepimizin hayatında iyi kötü yer almamış mıdır?
Ve babamızın ya da annemizin saçımızı okşayıp; bu sana çok yakışmış demesi sonraki hayatımızda giyim zevkimizi belirlemez mi zannediyorsunuz.
O renk tişörtü giydiğimizde ki rahatlık… Hani o nereden geldiğini bilmediğimiz ama huzuru taaa içimizde hissettiğimiz küçük oda ya da hanımeli kokusu; o manzara…
Dejavu dediğimiz şey belki de çocukluğumuzu çağrıştıran ve çoklukla duyusal hafızanın anımsadığı; benzer nesneler; kokular; yüzler; manzaralar karşısında bize anımsattığı geçmişimizin günümüze taşınması olmasın.
Benzerlikler arttıkça; beynimiz parçaları daha kolay birleştiriyor ve duyusal; görsel; işitsel hafıza her bir yönden harekete geçip; bize anımsatıyor ve kafamızı karıştırıyor olabilir mi?
Parçaları birleştirirken zihin geçmiş ile bu günü birbirine harmanlıyor. Anılarımızda zaman kavramı yok; istediğimiz zaman ya da bazıları istemsizce gelebiliyor öyle değil mi?
Ne çok soru ne çok cevap… Asıl olansa süreç.
Ve bu süreç içinde kendimize sorduğumuz pek çok sorunun cevabını daha sorarken bildiğimiz ama bildiğimizi bilmediğimiz.
İnsan ayrılamaz bir bütün; dünü ile yarınını bağlamaya muktedir.
Bu bağlantıları bilinç ve duygu düzeyinde değiştirmek de elinde aslında
neden ve niçinleri bilinç düzeyine çıkartmak ki bunu duyguları da konserveleştirmeden yapmak hiç de kolay bir iş değildir. Lakin imkânsız da olduğu düşünülmemelidir.
Bilerek ve anlayarak yaşamak; andan tat alamamak anlamını da taşımaz üstelik sadece daha bilgelik dönemine denk gelen bu süreç duyguların da düşünceler eşliğinde olgunlaşmasını gerektirir ki en zor olan kısmı da budur.
Düşünceler olgunlaşırken duygular çocuk kalırsa; mutsuz ve sıkışmış bir tablo açığa çıkar ki tersi de doğrudur.
Bir bütün olarak insan kendinde ve kendi için son sözü söyleme hakkına sahiptir ancak bu büyük bir sorumluluk gerektirir ki kendinde olma hali yerine çoğumuzun kendini başkasına yükleyerek kendi sorumluluğumuzdan kaçma durumunu tercih edişimiz de tam olarak bundandır.
Yaşam doğuş anımızdan ölüş anımıza kadar bize ait bir süreçtir ve en azından akan suda bir kez yıkanacağını bilen zihinlerimiz olmalıdır ki sorumluluk alabilelim.
Andan içre anlardan oluşan kısa ya da uzun ömrümüzü iyi değerlendirebilelim.
Ahiret için hazırlanırken yapılan bencillik bu dünyada kendimiz ve diğerleri için özveriye dönüşmüyorsa işte o zaman vay halimize...
YAZARIN NOTU: Bilinç düzeyimiz arttıkça farkındalığımız; rasyonel düşünme kabiliyetimiz; EQ muz da yükselecektir.
Hayat bir öğretiler zinciri olmaktan çıkıp; sorgulama; anlama; üretme ve yaratma sürecine dönüşmediği; insanoğlu kalıp olarak alıp uygulamaya
bir anlam da eskiye biat etmeye bağlılık yemini etmiş gibi kolaycı yaşamaya devam ettiği sürece insanlık gerçek anlam da ilerleyemeyecektir. İleri gidiş ileri bakış ve bu bakışın gördüğü yolda gerekirse sürünerek ilerlemekle olur.
Soru ve önerileriniz için benimle iletişime geçebilirsiniz.