Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Birbirine Benzeyen Yeni Cinsiyetler mi Oluşacak?

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 22:13    Güncellendi: 18.02.2025 22:13
BİRBİRİNE YAKLAŞAN CİNSİYETLER Mİ OLUŞACAK?


Carl Gustav Jung; Freud un cinselliğe fazla önem verdiğini düşünerek farklı bir kuram üzerinde çalışmalarını yürütmüştür.

Benlik teorisi adını verdiği kuramı o zamana kadar gelmiş geçmiş kuramları alt üst edecek nitelikte ilginçlik sergiler. bilinçdışımız ile doğduğumuzu varsayar. Jung sanıldığı gibi boş bir zihin ile değil doğuştan arketipal Arketipal bilinçdışı en belirginleri anima; animus; gölge ve persona olan arketiplerden oluşur ki bunlar kuşaklar boyu aktarılmış ve insanlık var olduğu sürece de aktarılmaya devam edecektir.

Animus kadının içinde ki eril(erkek) yön; anima da erkeğin içinde ki dişil (kadın)yöndür. Her birimizin içinde kadınsı ve erkeksi duyguların olması da bundandır. Toplum da erkeğe ve kadına atfedilen roller değiştikçe kuşaklar da ki öğrenme ve kodlanma da değişmekte yeni ve farklı bakış açıları ile birbirlerine haklarını kabul ettirmek isteyen kadınlar ve erkekler arasında ki çatışma da yoğunlaşmaktadır.

Kadın şartlar zorlaştıkça ve erkeklerin dünyasına girdikçe; rol paylaşımı eşitlendikçe; animusu daha çok kullanmaya bilinçdışı arketipal kayıtlara daha çok baş vurmaya başlamıştır.

Erkekse kadının değişimi ile birlikte çocuk ve evin sorumluluğunu paylaşmaya ve daha çok empati yapmaya zorlanmıştır ki bu da animayı daha çok kullanmasını gerekli kılmıştır.

BİRBİRİNE YAKLAŞAN CİNSİYETLER Mİ OLUŞACAK?

Buraya kadar anlatılanlar tam olarak bu anlama gelmese de erkek ve kadının çağların yönlendirmesi ve toplumun şimdiye verdiği destekle gittikçe daha yakın kimlikler geliştireceğini düşünüyorum.

Hayat şartlarının zorluğu; kadınların çağlar boyu ezilmesi; varolan güçlerini kullandıkları halde hiçe sayılmaları erkek egemen bir toplum da varlıklarının tehdit altında olduğunu nesiller boyu aktarmış ve bu nedenle animusu bilemiştir.

Öne çıkan erkeksi özellikler kadınların kendilerini daha güvende ve güçlü hissetmelerini sağlarken; kopup gitmekte olan kadını anlama ve eşsiz kalmama çabası da erkeği animayı yani içinde ki dişil yönü kullanmaya itmiştir. Bu erkeğe empati; yardım ; sağduyu ve sevgiyi ifade edebilme özelliklerini katmıştır ki çocuklarına daha iyi bir baba olabilmek de bundan hariç tutulamaz.

Erkekle kadının rolleri birbirlerine yaklaşıyormuş; hatta değişiyormuş gibi görünse de durum tam olarak böyle değildir.

Bilinçdışımız enteresan biçimde üst bilince uyum yapabilecek plastibiteye sahiptir ve bizi yöneten bilincimizin sadece bir parçasıdır.Yönelimler şartlara göre düzenlenir.

Bu da demektir ki Jung un haklı olduğu noktalar varken Freud u da yabana atamayız. Çevrenin bizi nasıl şekillendirdiği kadar genetik faktörlerin de önemi yadsınamaz büyüklüktedir. Anlaşılan o ki insan bir bütündür ve sadece bir tek kuram ile açıklanamayacak kadar da deryadır.Ancak şunu da göz ardı etmemek gerekir ki yönelimlerin şartlara insiye olmasının içinde pek çok faktör ile beraber kişinin var oluşunu koruma içgüdüsü de doğuştandır.

İlk hedef canlı kalmaktır. İnsan doğası gereği doymak; barınmak; özgür ve güçlü olmak; tam kendiliğini oluşturmak ister ki Maslow un ihtiyaçlar pramitinin en zirve noktasına gelebilsin.

Bunları yapmak isterken beyin olası bütün yolları tarar; içinden zamana ve mekana en uygun bulduğu önceden tarafından ya da başkaları tarafından deneyimlenmiş kodlu kalıbı devreye sokar ki bu kalıbın için de Jung a göre çağlar boyu aktarılan bilgilerin de izlerinin olması kuvvetle muhtemeldir.

Hangi yönümüzü devreye sokarsak durumla daha iyi baş edebiliriz? sorusuna beyin hemen cevap verir. Örn; iş hayatı için de bir projenin kabul ettirilmesi gereken rekabetçi bir ortamdasınız ve rakipleriniz amansız ... Bu durum da bir kadının animusu ister istemez devreye sokması onun lehinedir ki bilinçdışı (beyin) bunu zaten kendisi ayarlar.Bilinçdışını uzak bir diyarda ki çağrışımlar gibi düşünmeyin sadece o an da düşündüğümüzü düşünmediğimiz lakin alttan alta işleyen yolakların bir parçasıdır o ve beynimizden başka bir beyinde de değildir.

Bilinç bizim bilincimiz olduğu kadar planlamadan planlayan parçaları da bize ait bilinç dışını oluşturur.Korkularımızın sebebi; karanlık yanımız; içimizde ki erkek ve dişi; hatta gerçek kendiliğimizin büyük bir bölümü bile orada saklıdır.

Şimdi konuya dönecek olursak; her iki cinsin bazı özelliklerinin birbirine yaklaşması kaçınılmaz olsa da ben bir uzlaşma sağlanacağına ve kadının kadın; erkeğin ise erkek olarak kalacağına olan inancımı sürdürüyorum.

Buna inanıyor olmamın nedeni; yüzyıllar sonra da kadınların bir erkeğe; erkeklern de bir kadına hayat arkadaşı ve sıkı birer yoldaş olarak ihtiyaç duyacaklarını düşünmemden ileri geliyor.

Haklara saygı duyulan; eşitlikçi ve empatik bir dünya umudu ile erkek ve kadınlara saygımla...

YAZARIN NOTU:

Carl Gustav Jung (1912)
Carl Gustav Jung. (d. 26 Temmuz 1875 Kesswil; Thurgau; İsviçre. ö. 6 Haziran 1961 Küsnacht ZH; Zürih; İsviçre). İsviçreli psikiyatr; Analitik psikolojinin kurucusudur. Derinlik psikolojisinin Sigmund Freud ve Alfred Adler ile beraber üç büyük kurucusundan birisidir.

Basel Üniversitesi nde tıp profesörü olan büyükbabasının adını taşıyan Carl Gustav Jung İsviçreli bir papazın oğludur. 1895 yılında Basel de tıp eğitimi almaya başladı ve 1900 yılında Eugen Bleuler in asistanı olarak Burghölzli de psikiyatrist olarak hizmet verdi. Doktorasını 1902 yılında tamamladı. Konu okült (gizli; görünmeyen) fenomenler (etkiler) ve onların Psikoloji ve Patolojiyle bağlantıları idi. Paris te 6 ay Pierre Janet ile bilgilerini derinleştirdi. 1903 yılında Emma Rauschenbach ile evlendi. 36 yaşında Uluslararası Psikanaliz Birliği nin ilk başkanı oldu. Psikolojik analizlerinde astrolojiden de yararlanan Carl Gustav Jung; Sigmund Freud ile beraber çalıştığı toplumsal bilinçaltı kavramı ile de tanınır.

GÖLGE: Gölge bilinçdışındaki bir arketiptir. Bilinç ve benliğin karşıtı; tersidir. İstenilmeyen; kabûl görmeyen tüm kişisel özelikler gölge arketipine dâhil olmaktadır. Örneğin; kişi kendini ince olarak tanımlıyorsa onun gölgesi kaba ve katıdır. Acımasız birinin gölgesi çok ince ve şefkatlidir. Kendini çirkin olarak tanımlayan kişinin gölgesi güzel olmaktadır. (Buna karşın; diğerleri bunu görmezse kişinin güzel tanımlaması yalnızca kendisini kibirlendirir.)

Gölge ne mutlak iyi ne de mutlak kötüdür. Jung; gölge dokunun varlığını bilinçdışıından bilince kavuşturmanın önemini vurgulamaktadır. Bu yapılmadıkça; kişi kendi gölge kompleksini projekte ederek iletişim bozukluğuna ve ruhta derin yaralara yol açar.

PERSONA:Persona; Türkçe karşılığıyla maske; Jung tarafından ortaya atılan; bireyin günlük yaşamdaki ihtiyaçlarıyla ilişkili olan tavrı tanımlar.

Buna göre; bilinç ile bilinçdışı arasında sürekli bir yer değiştirme söz konusudur ve aralarında belirgin bir ayrım yoktur. Ne düşüneceğimizi önceden tahmin edemeyiz; bilinçli isteklerimizden bütünüyle farklı bir yönde beklemedik düşünceler oluşabilir. Ayrıca; bugün bilinçli olan şey; yarın unutulabilir veya bastırılabilir. Bir adamı çalıştığı iş yerinde gözlemleyen biri; onun güleryüzlü; ileri görüşlü; samimi biri olduğu sonucuna varabilir. Ama aynı adam; başka bir ortamda; örneğin evinde; işyerindekinin tam tersi bir halde olabilir. "Öyleyse hangisi asıl karakterdir; gerçek kişiliktir?" diye sorar Jung. "... Normal bir kişilikte bile; karakter bölünmesi imkânsız değildir."

Uzm. Psikolog Esra Erdoğan