Beraber yaşadığımız ya da yaşadığımızı zannettiğimiz yakınlarımızı ne kadar tanıyoruz? Ya da onlar bizi ne kadar tanıyorlar? Aynı ev; aynı iş yeri; aynı araçta yolculuk; öğrencilik ya da askerlik birçoğu kişisel seçimlerimizin dışında bulunmak zorunda olduğumuz yerlerdir.
Bir arada yaşama zorunluluğuna dayalı ilişkiler aile veya sosyal ilişkilerde çok yeterli olmayan zorunlu bir birlikteliği ifade eder. Eşler arasında; anne-baba ya da çocuk arasında aynı evde yaşamakla zorunlu olarak kurulan ilişki ve iletişimin aile içi mutluluğa yeterli olduğunu söylemek mümkün görünmemektedir. Çünkü aynı ortamda yaşamaktan kaynaklanan birlikteliğin ötesine geçmek ve güzel zaman geçirmek de çok önemlidir.
Nasıl bir arkadaşı; bir yeri görmek için dışarı çıkıyor; orada onunla olmak için çaba gösteriyorsak; aynı duyguları eşimiz ve çocuklarımız ile de yaşamalıyız. Eşimizle ve çocuklarımızla evde geçirdiğimiz güzel zamanları her zaman olmasa da bazen dışarıda; bir parkta; mesire; piknik alanında; sinemada; tiyatroda da tamamlamak ve rutine binen hayatı sıradanlıktan çıkarmak gerekmektedir. Her akşam beraber yemek yemek; beraber tv izlemek; sonrasında uyumak gibi tek düze yaşamın getirdiği sıradanlaşma bir müddet sonra duyguları; düşünce ve hisleri de sıradanlaştırıyor.
Bu nedenle sevdiklerimizle sıradanlığın dışına çıkıp beraber güzel zamanlar da geçirmeliyiz. Özellikle ebeveyn-çocuk ilişkisinde genel olarak yapılan bir hata var. Yaşları küçük olduğu ve genellikle evde ya da sokakta vakit geçiren; oynayan çocuklarla ilgilenilmez. Hem çalışıyoruzdur; hem zamanımız yoktur; hem de çocukla ilgili bir sorun; bir şikâyet olmadığı müddetçe anne-babalar da bunun verdiği rehavetle çocukları ihmal ederler.
Bu ihmal sürecinde çocukları büyümeye; değişmeye ve gelişmeye başlamıştır. 8–9 yaşlarındaki o uysal; sorunsuz çocuk gitmiş; onun yerine daha çok özgürlük; daha çok para daha çok kendi başına buyruk bir çocuk gelmiştir. İlk sorunla karşılaşınca bütün aile bir bocalama içine girer; bağırma; kavga ve gürültü eksik olmaz; çözüm olmayınca da hemen teşhis konur; çocuk ergenlik dönemindedir; anlayışlı olmak gerekir; düşüncesi ile alttan almaya; ona uyum sağlamaya çalışırlar. Her köşe başında ısrarla tavsiye edilen; onunla zaman geçirin; kaliteli zaman geçirin; telkinlerine kulak verip; kulak alırız.
Fakat sorun bitmemiştir; çünkü beraber zaman geçirmesi gereken ebeveyn ve çocuğun birbirini yeterince tanımadıkları ortaya çıkar. Ne çocuk 7–8 yaşlarındaki çikolata alınca mutlu olan çocuktur; ne de tamamen istendiği gibi büyüdüğü zannedilen kişidir. Çikolata almayı; bir hediye kıyafet almak bakarsınız ki bunları almak zorundasınızdır; diye düşünülür; yeterli görülmez; çünkü çocuğunuz ikna olmuyordur; size kendini açmıyor; sorularınızı kısa cevaplarla geçiştiriyor ve yanınızda fazla kalmak istemiyordur.
Burada çocukları ihmal ettiğimizi anlarız; ne zaman geçti de yıllar; o çok sevdiğimiz; canımızdan can bildiğimiz yavrularımız yabancılaştı. Odasına resmini astığı kişi kim? Neden babasının ya da annesinin değil de başkalarının resmi var? Neden; ailesi ile zaman geçirmek istemiyor?; sözünden çıkmadığı bu kişiler kim?; gibi sorular ve sorunlar yeterince meşgul ederler de cevap bulmaya çalışılır.
Çocuklarımızı sorun olduğu zaman değil de; her zaman güzel hatıraları olacağı yaşantılarımız olacak şekilde zaman geçirelim. Beraber parkta oynayalım; top oynayalım; gezintiye çıkalım. Çocuklarımızla sorunlar yaşamaya başlamadan ilgilenmeye çalışalım.
Ertelemeden; zamanında gösterdiğimiz ilgi ve emek; çocuklarımızı bize yakın tutacak; onları ve bizleri soru ve sorunlardan koruyacaktır.