Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Kalp mi Beyin mi?

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 22:13    Güncellendi: 18.02.2025 22:13
Hiç kalbinizle beyniniz arasında kaldınız mı? Bir şeyi mantığınız uygun bulmasa da istediğiniz? Ya da kalbinize söz geçiremediğiniz? Duygular mı dinlenmeli yoksa mantık mı? Bu ikilem belki de hepimiz için hayatımızın bir döneminde içsel bir çatışma yaratmıştır. Duygularımızın devreye girmesiyle birlikte mantığımızın onaylamadığı seçimler yapmaya ve kararlar vermeye başladığımızda; mantığımızın bizi engellemeye çalışan sesini çok yüksek bir tonda duymuş olabiliriz. Özellikle de konu duygusal ilişkiler olunca birçok zaman duygularımızla mantığımız arasında içsel bir savaş yaşayabiliriz. Kalbimizin ne dediğini tüm benliğimizle hisseder; sonrasında da beynimizin devreye girmesiyle bu sesi susturmamız gerektiğini düşünebiliriz.

Bazı kişiler çok mantıklı olmakla övünür. Hiçbir zaman duygularına “yenilmediklerini”; hep mantıklı olanı seçebildiklerini anlatırlar. Bu kişiler için duyguların ne büyük bir “tehdit” yarattığını bir düşünsenize. Duyguları sanki onları ele geçirmeye ve yenmeye çalışan bir düşman gibi! Bastırılması ve yok edilmesi gereken bir düşman…

Gerçekten de çoğu zaman duygular bizi korkutur. Duyguları dinlersek yara alabileceğimizden korkar ve canımız yanmasın diye duygularımızdan kaçmaya çalışırız. Ya da duyguları dinlemeyi “güçsüzlük” olarak algılar ve güçsüz gibi görünmemek ya da hissetmemek için duyguları yok saymayı deneriz. Belki de duygulara izin verirsek tamamen kontrolü kaybedebileceğimizi ve oradan oraya savrulabileceğimizi düşünürüz. Ya da olumsuz bir duygu hissedersek eğer; bu duygunun hiç geçmeyeceğini veya bu duyguyla başa çıkamayacağımızı hissederiz. Bunlar gibi birçok sebep yüzünden duygularımızı bir tehdit olarak algılamaya başlayabilir ve onları bastırmamız gerektiğini düşünebiliriz.

Duygusal bir yaşantı yüzünden acı çekerken bir diğeri için “boşver; üzülme” demek ne kadar kolaydır. Bir o kadar da anlamsız ve sinir bozucu… Bir kişi duygusal olarak acı çekerken diğerinin onu avutma niyetiyle söylediği tüm sözler beyinle söylenir. “Üzüldüğüne değmez.”; “Unut onu.”; “Zaten sana uygun biri değildi.” Tam da bu yüzden karşıdaki kişiye hiçbir şey ifade etmez. Aynı ona öğütler veren kişi gibi; acı çeken kişinin mantığı da bu acının durması gerektiğine inanabilir. Ama bu acının geçmesini mantıkla durdurmak biliriz ki mümkün değildir.

Duyguların bedendeki merkezinin kalp; mantığın ise beyin olarak konumlandırıldığını düşünürüz. Kalp yaramaz bir çocuk gibidir. Koşar; düşer; yara alır; kalkar; tekrar düşer; tekrar canı yanar; yine de isteklerinin peşinden koşmaktan vazgeçmez. Meraklıdır. Her istediğini gerçekleştirmek ister. Sevinci; üzüntüyü; acıyı; heyecanı doruklarda yaşar. Yaşıyor olduğumuzu hissetmemize yol açar. Beyin ise deneyimli bir yetişkin gibidir. Mantıklı olanı savunur. Kurallar koyar; sebep-sonuç ilişkileri kurar; açıklamalar yapar; kalbin spontanlığını durdurmaya çalışır. Yara almamaya; “uygun” olanı seçmeye programlıdır.

Peki bu durumda hangisini dinlemeli; hangisini seçmeli? Bu sorunun cevabı aslında oldukça basit. Kalp ile beyin arasından sadece birini seçip diğerini yok saymaya çalışmak; benliğimizin yarısını çöpe atıp yarım bir şekilde yaşama devam etmeye benzer. Nasıl ki “elimiz mi daha önemli ayağımız mı” seçemeyeceğimiz gibi (ve de zaten ikisinden sadece birini seçmemize ve önemli görmemize gerek olmadığı gibi) sadece kalbimizi ya da beynimizi seçemeyiz çünkü seçersek yarım kalırız. Her ikisi de bizim çok temel ihtiyaçlarımızı karşılamak için oradadırlar ve bizim ihtiyaçlarımızı karşılamaya çalışırlar. Sadece odaklandıkları ihtiyaçlar farklıdır. Örneğin biri “sevme” ihtiyacımızı karşılamaya çalışıyorken diğeri “güvende olma” ihtiyacımızı karşılamaya çalışıyordur. Ya da biri “heyecan duyma” ihtiyacımızı karşılamaya çalışıyorken diğeri “sahip olduklarımızı kaybetmeme” ihtiyacımızı karşılamaya çalışıyordur. Burada önemli olan bir ihtiyacımıza önem verirken diğerini yok saymamaktır.

Ortaya çıkan ihtiyacımız her ne ise oldukça önemlidir. Eğer ihtiyaçlarımızı önemli görmeyip onların farkına varmazsak gitgide kendimizden ve yaşam enerjimizden uzaklaşmaya başlarız. İhtiyaçlarımızı gidermedikçe yaşamdan keyif almak oldukça zorlaşır ve yaşam anlamsızlaşır. Bu sebeple de hem kalbimiz hem de beynimiz bize kendimizle ilgili çok önemli ihtiyaçlarımızı duyurmaya çalışmaktadır. İkisinden birini görmezden gelmek; bastırmak ya da yok etmeye çalışmak; onu susturmanın aksine daha çok alevlenmesine yol açar. Biz ne kadar onu yok sayarsak; o da o kadar çok ve kontrol edemediğimiz bir şekilde var olduğunu göstermeye çalışır. Aksine biz hem kalbimizin hem de beynimizin bizim için “iyiyi” istediğini bilirsek her ikisiyle de temasa geçebilir ve her ikisinin de bize fark ettirmeye çalıştığı ihtiyaçları fark edebiliriz. Kalple beyni birbirleriyle savaşan düşmanlar olarak görmek yerine her ikisini de “bizim için” çalışan dostlar olarak görebilirsek eğer aralarında bir uzlaşma sağlanması da mümkün olur.

Ne demiş atalarımız: “Akıl var; mantık var!”. Ama aynı zamanda kalp de var… Her ikisine de sahip çıkıp; her ikisini de benliğimizde bütünleştirmek dileğiyle…