Her şeyin olduğu gibi evlilik kurumunda bir sistematiği ve dinamikleri vardır. Yani basit yüzeysel ;tesadüf değildir birliktelikler; bir araya gelmeler ve evlilikler. Bir sürü insanla tanışır ve bunlardan biriyle hayatımızı birleştirmeye karar veririz. Görünmeyen bir şeyler olmalı bu bir araya gelişte. Ve aynı zamanda bilmecedir. Yüzyıllardır nedenleri araştırılır; mutlu birlikteliğin sırları çözülmeye çalışılır; şifreleri aranır; kodları üzerinde çalışılır. Hepsi mutlu birliktelik için. Evlilikte mutluluk önemlidir. Çünkü buradaki mutsuzluk hayatın diğer alanlarına yansır; etkiler ve cehenneme çevirebilir. Peki eşler birbirlerinden ne isterler? Güven isterler; inanmak isterler ve inançlarının devamını isterler. Yani istikrar ararlar. Bir zamanların her şeyin başı olan ‘’sevmek’’ yerini artık ‘’sevmek yeterli olmuyor’’ a bırakmıştır. Sevmenin üzerinde ne olabilir?. Bu birlikteliğin sağlıklı devamı için ne gerekli diye düşünülür ve en çok zikredilen; ilgi; aşk ve güvendir. Eşler birbirlerinden sıcaklık ararlar. Güvenli olmak ve bu güvenin sıcaklığında bunalmadan yaşamak isterler. Suçlanmak istemezler; zaten kendi suçluluk hissi kendilerine yetiyordur. Haksızlığa uğramak istemezler. Zaten haksızlıklardan kaçmak için bir evliliğe bir erkek ya da kadına tutunmak istemişlerdir. Tamamlanmak; eksik olanın giderilmesini isterler ama tamamlamak zor gelir. Yani ilişkilerde sorunu yaratan biraz egosantrik isteklerdir. Karşılıklı anlayış isterler ama anlayışlı olmaya gelince tahammüller azalır. Bağlılık ;sadakat ve sorumluluk bilincinde bir ilişkinin özlemini çekerler. Eşler değişim; gelişim isterler. Eşlerden biri değişim ve gelişim kapalı ise diğerini bu çok rahatsız eder; monotonluktan şikayet başlar. En başta aşkın etkisi ile kabul edilenler artık yetmemeye başlar. Korkularının sakinleştirilmesini beklerler; güven birazda buna denk gelir. Korkudan kurtulmak yerine tehditlerle birbirini korkutma yoluna giderler. Zaman zaman telaffuz edilen boşanalım o zaman cümlesiyle.
Destek beklerler; şefkat ararlar ama bunları vermek almaktan daha zor gelir. Çünkü insanların; eşlerin- karı ya da kocanın- bir geçmişi; geçmişteki güvensizlikleri; inançsızlıkları ve korkuları vardır. Korkuları yüzünden çoğu zaman bir saldırı altında olduklarını düşünür ve partnerini zaman zaman bir düşman gibi görüler. Şeffaflık ararken kontrollü olmak ilişkiye damgasını vurur ve çiftler eşlerine kendilerini bırakamazlar ve bunun gerekçesi olarak da yine güvenemediklerini ileri sürerler. Yani bir zamanlar hayatının kadını ya da erkeği olan zat artık güvensiz bir nesnedir. Fakat bununla birlikte seviyorum ama güvenmiyorum derler. Ne kadar ilginçtir! sevdiğiniz ama güvenemediğiniz bir insanla yaşamak. Acaba güvensiz ama sevgi nesnesi olan kimi temsil eder? Bazen evlilikte roller birbirine girer bu kaosu daha çok karmaşıklaştırır. Bu sefer kim kadın kim erkek; kim güvenilir kim tehlikeli....
İhtiyaçların tatmin edilmediği ilişki yük haline gelir yük boşaltılamaz ama taşınmaya devam eder. Yük yorar ama vazgeçilemez.. Haksızlık olarak değerlendirilir ama sevmeye devam edilir. Ya da sevmek ; alışkanlık; bağımlılık gibi kavramlar birbirine karışır .. Bütünlük duygusu ile bağımlılık ve yapışıklık birbirine karışır; eşlerden bir mesafe ister diğeri ise mesafesizlik ve oldukça yakın olamamaktan şikayet eder. Yakın olmamak sevilmemektir; özensizliktir; bırakılmaya karşı bir tehdittir. Diğeri yakınlıktan ; yaklaşmaktan ve yaklaşılmaktan korkar fazla yakınlık tehdit olarak algılanır. Yani eşler belli bir zaman sonra bir sarmalın içine sarılır ve oradan bir ağına içine düşmüşçesine dönüp dururlar çaresizce kurtarılmayı beklerler.
Ben kendimi sana sen de kendini bana anlatmadan bir olamayız derler. İfadeler doğru ama iş bu problemin çözümüne gelince eşler ya yanaşmaz karşıdakinden bekler ya da bir ilişkinin denkleminin olabileceğine inanmaz ve kafa yormanın yorgunluğa katlanmak istemezler. Düşünmek; yatırım yapmak yerine kaygılanmayı ve bunun neticesinde öfkeyi tercih ederler. Çünkü anlık rahatlamalar ;düşünmekten daha kolaydır. Düşünmeyi engelleyen bir de kurgular vardır; bu kurgularla senaryo yazılır oynanır ve partnerde figüran olarak seçilir. Kalıplarla hareket edilir ;kendi kalıplarımızın içine ötekini yerleştirmeye çalışır ve kalıba oturması için kenarlardan sıkıştırılır; itilir; tepilir ama bu süreçte karşımızdakinin canının nasıl yandığını anlayamayız; çünkü o anda karşımızdakini unutmuş ve işimize konsantre olmuşuzdur. Bağlılıktan söz ederken kendi bağlanma sorunlarımızın etkisi ile bağlanmaktan kaçar; karşımızdakini kendimize bağlamanın yolunu ararız. Bağlamak; bağlanmaktan daha kolay gelir. Çünkü bağlanmak risktir.
Bir ilişki içerisinde en az beklediklerimiz kadar; beklentileri karşılamazsak; almak istediğimiz kadar; vermek istemezsek; uydurmak isterken; uymaya çalışmazsak; değiştirmek isterken; değişmeyi ve gelişmeyi göze almazsak yani ben olmanın yanında ötekinin varlığını kabul edemediğimiz takdirde o ilişki; hüsrana yürür; mutsuzluğa yelken açar. Bir fırtınada ise ilişki ya çok ciddi hasar alır ve nihayetinde toparlanamazsa batar…