Ruhsal olarak sağlıklı bir neslin yetişebilmesi için çocukların güven duydukları; sevildikleri; maddi-manevi ihtiyaçlarının karşılandığı aile ortamlarında yetişmeleri gerekmektedir. Bağlanma kuramına göre bebeklerin bakım veren kişiyle kurdukları duygusal bağlarda kişisel farklılıklar önemlidir ve bu farklılıklar bebeğin kendini; diğerlerini nasıl algıladığını; kriz alanlarında nasıl baş ettiğini etkilemektedir. Bakım veren kişi sıcak; tutarlı bir tutum sergiliyorsa bu güvenli bir bağlanmaya; tutarsız; reddedici bir tutum sergiliyorsa bu da güvensiz bağlanmaya sebep olmaktadır. Güvenli bağlanmanın olduğu ilişkilerde çocuk hem bakım veren kişinin dürüstlüğü; sorumluluğu hem de kendinin bakıma; ilgiye layık bir birey olduğuyla alakalı içsel bir model; inanış geliştirecektir. Bu durumda çocuğun ya da ileriki dönemlerde yetişkinin yaşadığı stres verici olaylarla; travmatik yaşantılarla baş edebilme gücü; güvensiz bağlanma ilişkisi olan bireylerden daha fazla olmaktadır. Ebeveynleri ya da kendisine bakım veren kişiler tarafından güvenli bir ortam oluşturulamamış; korunamamış çocuklar birçok travmatik olaya; istismara ve ihmale maruz kalabilmektedirler.
İstismar; çocuğa ebeveynleri ya da onun bakımından sorumlu olan kişiler tarafından gösterilen; fiziksel veya psikolojik nitelikli kötü muamelenin tümünü kapsamaktadır. İstismar yaşantısı travmatik bir olay olarak kişilerin hayatında uzun süreli olumsuz etkiler bırakmakta ve ruh sağlığını yaralamakta olduğu için üzerinde çalışılması gereken çok önemli bir konudur. Çocuk istismarı ve ihmali; anne-baba ya da bakıcı gibi bir yetişkin tarafından çocuğun sağlıklı gelişimini engelleyen ya da olumsuz etkileyen; toplumsal kurallar ve profesyonel kişiler tarafından uygunsuz ya da zarar verici olarak nitelendirilen eylem ve eylemsizliklerin tümü olarak da tanımlanabilmektedir. İstismarın beş çeşidi vardır: cinsel istismar; duygusal istismar; fiziksel istismar; ihmal ve ekonomik sömürü.
Çocukluk döneminde istismara maruz kalmış kişilerin kendileri ve diğerleriyle ilgili algıları değişebileceği için sosyal ilişkilerde daha şüpheci; çekingen davranabilmekte ve algıladıkları sosyal destek zayıf olabilmektedir. İstismarın çocukların duygusal gelişimi üzerindeki olumsuz etkilerine bakıldığında; çocuklar çok yoğun ve karmaşık duygular hissettiğinden; yaşanan olayları kontrol edemedikleri için kendilerini suçlama; ebeveynlere karşı hem yoğun sevgi hem de yoğun nefret duygularına sahip olma; yoğun üzüntü; terk edilmekten; yara almaktan korkma; kızgınlık; utanç; çaresizlik; duygularını ifade edememe; donukluk ve depresif belirtiler gibi problemlerden bahsetmek mümkündür. İstismara uğrayan çocukların davranışlarındaki değişikliklere bakıldığında; okulda başarısızlık ve motivasyon eksikliği; aşırı hırçın davranma; okula gitmeyi reddetme; yalan söyleme; uyku problemleri; altını ıslatma; tehlikeli oyunlar oynama; kendine ve diğerlerine zarar verici davranışlar gösterme; saldırgan ya da aşırı pasif tutumlar sergileme; aşırı ilgi çekme davranışları; ebeveynlerden birinin rolünü üstlenme; başkalarını memnun etmeye çalışma; çok çabuk arkadaş olup arkadaşlığını aniden bitirme; arkadaşlık ilişkilerinde uzlaşma becerileri gösterememe gibi sosyal ilişkileri olumsuz etkileyecek davranışların ortaya çıktığı söylenebilir. Çocukluk döneminde yaşanan travmalar hem çocukluk döneminde olduğu gibi yetişkinlik döneminde de ciddi rahatsızlıklara sebep olabilmektedir. Yaşanan travmatik anıların tekrar tekrar hatırlanması; tekrarlanan davranışlar; travmaya özgü korkular ve insanların yaşam ve gelecek hakkındaki inançlarının değişmesi travmanın uzun süreli etkileri arasındadır.
Çocukları istismara karşı korumak için öncelikle anne-babaların istismar içeren davranışlardan kaçınması ve çocuklarıyla sağlıklı bir iletişim kurmaları gerekmektedir. Eğer aileler bu iletişimi kuramazlarsa; çocuklar istismara maruz kaldığında bunu aileleriyle paylaşıp yardım talebinde bulunmayacak ve korunmaları; istismara müdahale edilmesi daha çok zorlaşacaktır.