Çok yakın zamana kadar psikoloji bilimi hep insanların sorunlarıyla; zaaflarıyla ya da rahatsızlıklarıyla ilgilendi. Hep “Yolunda gitmeyen ne var?” diye sordu. Ruhsal bozuklukları tanımlamak ve tedavi yolları keşfetmek ile ilgilendi. Fakat bu bozuklukların daha oluşmadan nasıl engelleneceğini bulmanın yollarını aramadı; ta ki pozitif psikoloji oluşana dek. Hayatımız her gün biraz daha materyalist olurken; daha anlamlı ve tatmin edici bir hayata sahip olmanın peşinden koşar olduk. Artık herkesin ortak bir isteği var: Mutlu olmak. Pozitif psikolojinin cevaplamaya çalıştığı ana soru ise “Hayatı yaşamaya değer kılan ve hayata mutluluğu getiren nedir?” Pozitif psikoloji bugüne kadar bakılmamış başka bir bakış açısından bakıyor; zayıflıkların; sorunların ya da güçsüzlüklerin yerine; güçlü yanların ve başarıların peşinden gidiyor.
Psikolojiyi bir kenara koyarsak; günlük hayatımızda bile hep sorunlarımızı; başarısızlıklarımızı; yapamadıklarımızı; güçsüz yanlarımızı ya da beğenmediğimizi özelliklerimizi görmeye alışkınız. Seanslarımda; danışanlarımdan beğenmedikleri ya da değiştirmek istedikleri yönlerini sorduğumda; çok uzun bir listeyi; hemen ve çok hızlı bir biçimde hazırlıyorlar. Fakat onlardan beğendikleri yönlerini; yeteneklerini ya da başarılarını istediğimde zorlanıyorlar. Yazmaya gayret ettiklerinde ise bir kaç madde yazıp başka bir şey bulamadıklarını söylüyorlar. Gerçekten de başarısızlıklarımızın; zayıf yönlerimizin listesi bu kadar uzun olurken; güçlü yönlerimizin ve başarısızlıklarımızın listesi bu kadar kısa olabilir mi? Bir başkasının iyi ve olumlu yönlerini düşündüğümüzde ise yine çok uzun bir liste yazabiliyoruz. Başkalarının başarılarını; iyi yönlerini hemen görebilirken neden kendimize bu kadar haksızlık yapıyoruz?
Bence ilk olarak; kötüyü ve sorunu görmeye odaklıyız. Yolunda gitmeyen bir şey olduğun hemen tespit edebiliyoruz; fakat yolunda giden şeyleri fark etmiyoruz bile. Sanki bizim görüş alanımıza girebilmesi için kötü; can sıkıcı ya da olumsuz bir şey olmalıymış gibi... Olumsuz olayları ve olumsuz yönlerimizi tespit etmemiz için çitamız ne kadar düşükse; olumlu yönlerimizi tespit etmek için de çitamız bir o kadar yüksek. Peki ya bir değişiklik yapıp yolunda gideni; olumlu olanı görsek? Hayatımızda neler değişirdi?
Hayatımız aslında gerçekten farklı olurdu. İlk olarak kendimize güvenimiz çok daha fazla olurdu. Hep olumsuz yönlerinizi gördüğünüzde nasıl hissedersiniz? Olumsuz yönlerinizi farkında olmanıza rağmen; olumlu yönlerinizi bilseniz ve bu yönlerinizin beklediğinizden daha fazla olduğunu gördüğünüzde nasıl hissedersiniz? Konuşmanın; yürümeniz çok başka olurdu. Siz kendinize güveniniz arttıkça; kendinize saygınız da artardı.
En büyük fark ise inşaların size yaklaşımı olurdu. Siz olumsuz özelliklerinize odaklandıkça; diğer insanlara da kendinizi böyle sunmuş olursunuz. Siz kendinizi başarısız olarak görüyorsanız ve başardığınız şeyleri görmezden geliyorsanız (ki bu sadece çok güzel kek yapmak bile olabilir; bu herkesin başaramadığı bir şeydir) diğer insanlarında sizi başarısız algılamasına neden olursunuz. Siz kendinizi nasıl algılarsanız; kendinizde ne görürseniz; diğer insanlara bunu sunarsınız ve sizi bu şekilde algılamalarını sağlarsınız.
Siz olumsuz yönlerinizi gördükçe aslında o olumsuz özellikleri beslersiniz; daha da büyütürsünüz. “Ben başarısızım” diye düşünen bir insan aslında başarısızlığını tetikler. Böyle düşünmek yerine; çok daha gerçekçi ve objektif bir biçimde “Şu konularda şu kriterlere göre başarısız oldum; fakat şu konularda gerçekten başarılıyım” diye düşünen kişi başarılarının da; başarısız olduğu konularında farkındadır. Farkında olduğu için eksik olduğu kısımları geliştirebilir; iyi olduğu yönlerini daha etkin kullanıp daha başarılı olur. “Ben başarısızım” diye bir sonuca varmak; bugüne kadar elde ettiğiniz küçük ya da büyük her başarınıza büyük haksızlık olur.
Aslında yapmamız gereken hem olumlu hem de olumsuz yönlerimizin farkında olmak. Bu yönlerimiz nerelerde olumlu ya da olumsuz oluyor; hangi durumlarda; kimlerin karşısında vs.? Bunların tespitini iyi yapmak gerekiyor; her ne kadar zor olsa da. Sadece memnun oluğumuz; olumlu olduğunu düşündüğümüz yönlerimizi bilmek de yetmiyor. Bu sefer de şişirilmiş bir özgüvenimiz oluyor; eleştiri kabul edemiyoruz ya da eksik yanlarımızı görüp geliştiremiyoruz.
Her şey de olduğu gibi burada da önemli olan dengeyi sağlayabilmek. İnsanlar genelde olumsuzu görmeye meyillidir. Bu yüzden olumlu tarafı görmek kişiye zor gelir; hele söz konusu kendisi ise...