Amerikan Psikiyatri Örgütü’nün açıklamış olduğu son verilere göre obsesif kompülsif bozukluk dediğimiz OKB ortalama 19;5 yaşlarda ortaya çıkıyor. Erkeklerde ise kızlara göre görülme olasılığı daha yüksek. Erkeklerin yüzde 25’inde semptomlar 10 yaşından önce başlıyor. Semptomların 35 yaşından sonra çıkması ise seyrek rastlanan bir durum. Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü’nün epidemiyolojik alan taramalarına göre ise bu hastalık dünyada 50 milyondan fazla kişide görülmekte. Peki aslında hayatımızın bu kadar için olan OKB nedir?
Obsesif Kompulsif Bozukluk toplumumuzda takıntı-saplantı hastalığı ismi ile günlük dilimize yerleşmiştir. En basit hali ile obsesyonlar takıntı yapılan durumlar ile ilgili istenmeyen düşünceler iken; kompulsiyonlar kişinin bu takıntılardan ve düşüncelerden kurtulmak amacıyla yapmaktan kaçındığı veya fazladan yaptığı davranışlar; ritüellerdir. Bu bozukluğa sahip biri olarak yaşamak oldukça zor olduğu gibi bu bozukluğa sahip biri ile yaşamak da bir o kadar zordur. Çünkü bu hastalığı yaşamayan birinin empati yapması; o kişinin yaşadığı ehemi anlaması oldukça güçtür. Obsesyonlar kendini bireyde küçük yaşlarda göstermeye başlayabilir ancak bu takıntıların; sıradan takıntılar olmadığını farkedebilmek için dikkatli olmak gerekir. Çünkü çocuğunuzdaki bu takıntılar sahip olduğu kişilik ile de alakalı olabilir. Bu noktada ayırt edici olan takıntıların ardından gelen ritüeller ve bu ritüellerin hayat standardını düşürüp düşürmediğidir. Örneğin ellerini en az 3 kez yıkayan; temizlik obsesyonları olan biri ellerini en az 3 kez yıkamadan rahat etmeyecektir. Bu rahat edememe durumu sıradan bir rahatsızlık değildir. Kişiye iç huzursuzluk verir. Verilen örnekteki gibi 3 sayısına takıntılı biri elini 3 kereden az yıkadığı takdirde bir türlü temizlenemediğini düşünecek; bedenini ve kendini başka birinin anlayamayacağı şekilde pis hissedecektir. Bu düşünceleri bir süre sonra ise artacak veya şekil değiştirecektir. Örneğin temizlik takıntısı olan birinden bu sözleri sıklıkla duyabilirsiniz; “Elim masaya değdi; masa ya yeterince temiz değildiyse? Ellerimi yıkadım ancak yıkamadan önce sana dokunmuştum; ya sana bir şey olursa; git sende ellerini yıka. Ellerimi 3 kez yıkadım ama hala pis hissediyorum; baksana sence temizlenmiş mi; temizdir dimi yani eminsin?” Bu hastanın güvendiği kişiye ikna olmak için sorduğu sorular hastaya nevroz doyumu sağlar. Ve aslında ellerini 3 kere yıkamasına rağmen hala temiz olduğuna inanmadığını; bir başkasının onayına ihtiyacı olduğunu gösterir. Yani olay düşüncelerdedir; hasta ellerini kaç kere yıkarsa temizleneceğine inanırsa inansın bu inanç aslında hastaya sadece geçici bir doyum ve rahatlık sağlar. Kısa bir süre sonra ise obsesyonları; aklından atamadığı düşünceleri tekrar kişiye pis olduğuna dair kuşkuya düşürecek ve iç huzursuzluk yaratacaktır. Ve doyum sorularını en yakınındaki insanlara sormaya devam edecektir. Bu durumlarda hasta yakınları bir süre sonra tahammül edememeye başlamakta ve hastaya “yeter artık!; görmüyor musun temizsin işte; düşündüğün gibi olsa çoktan pislikten ölürdün; bak bana” gibi sitemlerde bulunmaya başlarlar. Bu zaten kendini yeterince çaresiz hisseden hastaya verilmesini istediğimiz en son tepkilerdir. Çünkü obsesif kompulsif bozuklukla birlikte depresyon da çok sık görülmektedir. Hasta kafasında oluşan mantıksız düşünceler yüzünden bir süre sonra delirdiğini düşünmeye başlar ve durumu ile başa çıkamaz ve düşüncelerden kurtulmak için ölüm düşünceleri başlar. Halbuki obsesif kompulsif bozukluğu olan bir kişinin gerçeklik algısı bozulmaz. Neyin gerçek neyin gerçek olmadığını ayırt edebilme yetisine sahiptir. Bu kişilerden “Biliyorum mantıksız; bir şey olmayacağını da biliyorum ama ya olursa düşüncesini kafamdan atamıyorum.” yakarışlarını çok duyarız. Burada baş edilemeyen “ama ya olursa” düşüncesidir. Bu noktada hastaya durumuyla ilgili psikoeğitim vermek ve baş edemediği bu düşüncelerin sadece beyninin yanıltması olduğunu anlatmak önemlidir. Bununla birlikte kişinin kendini geçici olarak rahatlatmak için sorduğu yineleyici sorulara elden geldiği kadar sabırlı ve sakin bir tutum sergilenmelidir. Ancak soruların cevaplarına kişi kendi kendine ulaşmalıdır. Hastanın istediği cevabı ona vermek uzun soluklu bir çözüm olmayacak sedece anlık rahatlamalar sağlayacaktır.
Obsesyonların altında genellikle görünenden farklı daha derin sebepler yatar. Ölüm korkusu da obsesyonların bilinçdışı temelidir. Unutulmamalıdır ki küçük yaşta kendini göstermeye başlayan semptomlar belirli dönemlerde ortadan kalkabilir. Ancak bu hastanın iyileştiği anlamına gelmez. Kişi hayatında başa çıkamadığı bir stresörle karşılaştığında aynı yineleyici düşünceler benzer ya da şekil değiştirmiş bir halde ve farklı yoğunluklarda tekrar ortaya çıkacaktır. Uzun süreli etkin bir tedavi için bilişsel davranışçı tedavi veya EMDR tekniği önerilir. Önemli olan kişinin ilk olarak hastalığını kabullenmesi ve iyileşmek için tedavide işbirliği yapmasıdır.