Richter (2000); evliliklerde ve romantik ilişkilerde yaşanan çatışmalarda bireylerin bilinçdışından gelen bazı yansıtmaların belirleyici olduğunu belirlemiştir. Bu yansıtmalar; ne kadar fark edilemezse ilişkileri o kadar olumsuz yönde etkilerler. Bu yansıtmalar bilinçdışında kaldıkça etkinlikleri güçlenir ve kalıcılıkları artar. Bu yansıtmalar karşı tarafa; yani eşe ya da sevgiliye bazı roller yüklerler.
Bu yansıtma biçimleri şöyle gruplandırılabilir:
Eşini başkasının yerine koyma: Birçok kişiden; eşlerini anne; baba; kardeş; kuzen yerine koyduklarını ve onların özelliklerini taşıdığını düşündüklerini duyarız. Böyle olduğunda; geçmişte anne veya babayla yaşanmış olan aile içi çatışmaların ve ruhsal olarak çözümlenmemiş soruların günümüzde eşe yansıdığı görülür. Birey; çatışmalı role partnerini koyar. Böyle sorunlarda hem eski çatışmalar üzerinde çalışılır hem de eşin farklı biri olduğunun ayrımsanması sağlanır.
Ayna rolü: Farklılıklara izin vermeyen; partnerinin onun aynası ve aynısı olmasını isteyen bireyin eşine baskı kurmasıyla oluşan ve bireysel özgürlüklere izin vermeyen bir durumdur. Kişi eşinin kendisinin bir benzeri olmasını ister ve farklılıkları yok sayar. Zamanla bu durum; ilişkiden alınan hazzı yok eder.
İdeal kişi rolü: Kişinin hep olmak istediği fakat bir türlü sahip olamadığı özellikleri bulunduran birini bulma arayışı ya da eşinde bunu görmek adına onu zorlamasıyla oluşur. Bu ilişkiler başarı ve güç odaklı olurlar. Eşlerinden beklediklerini bulsalar da bulamasalar da ilişkinin doyumu düşük düzeyde kalır. Beklentiler yükseldikçe ilişkide yaşanan hayal kırıklılıkları derinleşir.
Negatif kişi rolü: Kişi; değiştirmek istediği yönünü eşinde görür ve onun değişmesine çabalar. Eşini değişime zorlarken kendisini göremez. Diğer yandan değişim için eşine bağımlı kalır çünkü aklı hep onun değişmesindedir. Bu ilişki biçiminde diğerine odaklanıldığından kendi içinde imkansızlıklar; öfkeler; direnişler ve kısır döngüler taşır.
Günah keçisi rolü: Kişi kendinde kabullenemediği; olumsuz bulduğu yanını kabuulenemez ve karşısındaki kişiye; partnerine yansıtır. Suçlu; haksız; zulmeden; saldırgan olan hep eşimiz midir? Bunu sorgulamak ilişkiyi değiştirebilir.
Zayıf yönün üstlenilmesi rolü/özgeci rol: Evli birey; ilişkideki zayıf; olumsuz ve kötü yönleri üstlenir. Sürekli olarak bunları düzeltmeye ve iyileştirmeye çabalar. Bu özgeci tutumu ile ilişkide mutlu olanılacağını hayal eder. Ne yazık ki böyle bir üstleniş ilikiyi tek taraflı hale getirir. Özverileri değersizleşir ve ihmal edilmeye davetiye çıkartır.
Yoldaş rolü: Evliliklerde bir olmak; ortak olmak önemlidir fakat aşırıya kaçıldığında bir ya da iki taraf için bıkkınlık ya da baskı yaratabilmektedir. Kendi yolunu çizmekte olan birey sadece aynı yolda gitmesini düşündüğü kişiyi bulmayı istemekte ya da eşini bu yönde değiştirmeye çalışabilmektedir. Yoldaşlık bitince ilişki krize girer.
YAKINLIK
Yanlış algılamalar; geçersiz atıf ve varsayımlar; genellemeler ve kalıplaşmış yargı ve algılar kişilerin ilişkilerinde sorun yaşamalarına sebep olabilmektedir. Yapılan bir araştırmada (Kayser; Himle; 1994) ilişkilerde sahip olunan işlevsiz düşüncelerin başında yakınlık kurmaya dair doğru olmayan inançların gelmesinden bahsetmektedir.
Bu sekiz işlevsiz inanç şunlardır:
Bir ilişkide çatışma yaşarsam yakınlık kuramam. (Çatışmadan kaçmak ilişkiyi sahteleştirir.)
Yakınlık kurarsam ilişkideki tüm güç ve kontrolü kaybederim. (Güç ve kontrolü kaybetme korkusu ilişkiyi iktidar mücadelesine dönüştürebilir.)
İlişkilerde yakınlık kuramamanın tek suçlusu benim. (Suçluluk hissi yoğun ise ilişkideki mesafe ayarlanamayabilir.)
Eğer partnerimin her istediğini yaparsam yakınlık kurmayı başarabilirim. (Her istediğini yapmak yapılanları değersizleştirir ve ilişkiyi sahip-hizmetçi moduna sokar.)
Sadece iyi bir anne ya da baba olursam evliliğimde yakınlık kurabilirim. (Koşullamalar doğallığı ve içtenliği bozar; yakınlaşmanın ertelenmesine neden olabilir.)
Yakınlık kurmadan önce her zaman eşime sevgi beslemeliyim; her zaman sevmeliyim. (Sevmek zorla olabilir mi?)
İlişkide cinsellik olmadan yakınlık kuramam. (İlişkinin cinsellik temelinde sürmesine neden olur; duygusal derinlik kaybedilir.)
Başka birileriyle yakınlık (arkadaşlık) kurarsam terk edilebilirim. (Bazı durumlarda eşlerden birinin yeni ilgi alanları geliştirmesi; yeni bir ortama katılması veya arkadaşlıklar kurması ve diğer eşin buna uyum sağlayamaması; eşlerin birbirlerinden farklı yönlerde kendilerini geliştirmeleri ilişkilerde sorun teşkil edebilmektedir. Bağımlı ilişkiler yerine bağımızın olduğu fakat bu bağla özgürleşebildiğimiz ilişkiler daha sağlıklı olabilmektedir.)
Yukarıda bahsedilen ve kişilerin yaşamlarında yakınlık kurmalarını zora sokan bu düşünceler; varlıklarıyla ilişkileri ve evlilikleri tehdit edebilmektedirler. Yapılması gereken bu inançların varlığında bunları sorgulamak; fark edebilmek ve anlamaktır. Böylelikle ruhsal gelişimle birlikte ilişkilerin kalitesi; yakınlığı ve içtenliği de artabilir.
İdeal partneri bulalım ya da bulmayalım; bulduğumuza inanalım ya da inanmayalım yaşadığımız ilişkide mutlu olmak adına çabalamak sağlıklı bir durumdur. Günümüzde boşanmalar artmaktadır; elbette ki sağlıklı alındığı takdirde boşanmak olağan bir durumdur fakat boşanma kararını bireyler istemeden; konuşulmadan bazen de sadece bir tepki olarak; sevildiğini görmek; ders vermek adına yapılabilmektedir. Böyle durumlarda kararımızın ne kadar doğru olduğunu sorgulamak olumlu bir davranıştır. Karşılaşılan ilk zorlukta pes etmek yerine; huzurlu olma ve mutlu kalmanın sağlanması; başarabileceğimiz ve başardığımızda güçlenebileceğimiz bir mücadeledir.
Peki; ilişkilerimizde nelere dikkat etmeliyiz?
Genellemelerde kaçınmak
Güven sağlanması
Sevgi; saygı; sadakat üçlüsü
Şiddet ve düşmanca tavırların yokluğu
Kişilerin kendi iç huzurları
Farkındalıkların artması
Çözüm odaklı yaklaşım
Yakınlık; sıcaklık ve bağ kurulması gibi durumların göz önünde bulundurulması
sağlıklı ve daha yapıcı ilişki kurabilmek adına fazlasıyla yardımcı olabilmektedir.
Romantik ilişkilerde ve evliliklerde; kişilerin değer farklılıkları arttıkça uyumun azaldığı ve çatışmaların arttığı bulunmuştur. Zıtlaşmalar; bir tarafın kendi değerlerinin kabulü adına ısrarcılığı; çatışmaları arttırmaktadır. İdeal eş; kavramının kişiler tarafından önemsenmesinin bir sebebi de bu konuyla alakalıdır.
Değer alanlarındaki uyumunun fazla olması; kişilerin mutlu olacaklarına inanmalarını sağlamaktadır. İdeal eşi ararken de bu değer faktörlerini fazlasıyla göz önünde bulundurmaktayız. Birlikte eğlenebildiğimiz; güvende hissettiğimiz; başarılı bulduğumuz ve birlikte başarı sağlayabildiğimiz; düşünce ve davranışlarımızın yakın olduğu; uyum sağlayabildiğimiz; iyiliği adına çalışabildiğimiz ve sosyal statü olarak kendimize uygun gördüğümüz; olgun bulduğumuz veya birlikte olgunlaşabildiğimiz kişiyi bulmayı istemekte veya kişiler arasında bütün bu değerler aynı olduğunda mutlu olacağımıza inanabilmekteyiz.
Mutlu ve sağlıklı bir ilişkide değerlerin yakın olması önemli olabilirken aynı zamanda değer farklılıklarını olgunlukla karşılama ve bunları kabullenebilme daha da önemli bir yere sahiptir diyebiliriz.