Bireyin gözle görünür; ispatlanabilir özelliklerine; yeteneklerine; yeterliliklerine kısaca başarılarına rağmen bunları görmezden gelmesi; reddetmesi durumu yetersizlik duygusundan kaynaklanmaktadır. Bu; kişinin idealleri ile gerçekteki durumu arasındaki farktan kaynaklanan bir durum olarak da düşünülebilir. Bu yapıdaki kişiler başarılarını şansa; dışsal sebeplere dayandırırken başarısızlıklarını da yeteneksizliklerine dayandırabilirler. Yetersizlik hissi; performans kaygısı ve korkusu ile bağlantılıdır. Beklentileri karşılayamama; aynı başarıyı bir daha elde edememe; eleştirilme; bir işi tamamen düzgün yapamama düşünceleri bireysel yeterlilik ve yetkinliklerini sürekli sorgulamalarına ve bundan emin olamayıp şüphe duymalarına neden olur. Çevresindeki herkesin olumlu yönlerini ve yeteneklerini görürken kendisinin sürekli olumsuz ya da başarısız olduğu yönlerine odaklanır. Kendi yetenekleri için; “zaten olması gereken buydu”; “yeteri kadar zeki ya da yetenekli değilim”; “bu yapabildiklerimi çalışarak başarıyorum” gibi söylemler içerisindedirler.
ÇOK ÇALIŞANLAR
Yetersizlik hissi bazen aşırı şekilde çalışmaya sebep olur; fakat beraberinde getirdiği başarının mutluluğunu ya yaşayamazlar ya da çok kısa süreliğine bir mutluluk ve doyum hissi yaşarlar. Yetersizlik hissi; korku ve kaygılar; bir sonraki projelerinde yeni baştan yaşanmaya başlar.
MÜKEMMELLİĞİN PEŞİNDEKİ YETERSİZLİK HİSSİ
Mükemmel yapma istekleri olduğu için en ufak bir eksiklik onları rahatsız eder ve motivasyon düşüklüğü yaşarlar. Bu da performansta düşüşe sebep olur ve başarısızlık hislerini kendi kendilerine yaşatmış olurlar. Bu kaygılar iki türlü davranışa neden olabilir; aynı hataları; kaygıları; eksiklik duygularını yaşamamak için ya daha çok çalışırlar ya da başarı olduklarında tekrar bir görev verileceği düşüncesi ve kaygısı ile yapabileceklerinden daha az çalışırlar.
SEVİNEMEME; ÖVÜNEMEME
Olumlu geri bildirim; övgü sözcükleri almak her ne kadar hoşlarına gitse de içlerinde bunu hak etmedikleri yönünde duygular belirir. Övgüleri sindiremezler.
AİLENİN VE ÇOCUKLUĞUN ÖNEMİ
Aile içi dinamikler ve roller sonucunda gelişen bireyin çevresini nasıl algıladığıyla bağlantılıdır. Burada ebeveyn tutumlarının rolü büyüktür. Aşırı kontrolcü; eleştirici; kendini beğenmiş ve yargılayıcı ebeveyn tutumları bu duruma yol açabilir. Örneğin bazı aileler çocuklarının her şeyi başarabilecek güçte mükemmel birey olduklarına inanır ve çocuklarına bu yönde geri bildirimler verirler. Zamanla kimsenin dört dörtlük olmadığını anlayan ve okulda; sosyal çevrede bazı başa çıkamadıkları durumlar yaşamaya başladıklarında tüm güçlü olmadıklarını anlar ve kendilerine yapılan övgülerden şüphe duymaya başlayabilirler ya da rahatsız olabilirler. Aslında yeteri kadar iyi olmadığı ve ailesinin onu kandırdığı duygusu yerleşebilir. Bu durumda iş yaşantısında övgü aldıklarında mutlu oldukları halde içlerinde bir huzursuzluk ve yetersizlik duygusu olarak ileride kendini gösterebilir. Daha sonra başarılarını; tesadüfi; dışsal ve şans etkenlere bağlama eğilimine girebilirler. Başarılar; benden kaynaklanmıyor düşünce tarzını yerleştirebilirler. Kimse hiçbir şeyi tamamen iyi yapamaz; başarılı oluyorsa muhakkak burada başka dışsal etkenler de vardır. Güçlü yetersizlik hislerinin altından; insani yetersizlikleri ve eksiklikleri kabul edememe çıkabilmektedir.
YARGILAMALAR; BEKLENTİLER VE KABULLER
Bir diğer örnek sürekli yargılayıcı ebeveyn tarafından eleştirilen çocuk ne yaparsa yapsın yaptıklarının yeterli olmayacağı beğenilmeyeceği kaygısını taşır ve bu zamanla performans kaygısına dönüşebilir ya da yeterince iyi yapmazsa ebeveynin sevgisini kaybedeceği korkusunu içinde barındırır. Bazı aileler ise çocuklarını bir takım kalıplar içinde değerlendirirler. “Bu bizim çalışkan çocuğumuz”; “efendi; akıllı; başarılı; yetenekli”; “kardeşine abilik-ablalık yapan”; “her zaman doğruyu; en güzeli yapan” vb. şekilde değerlendirirken diğer çocuğunu “küçük olan”; “duygusal olan”; “hassas olan” olarak değerlendirebilirler. Her iki konumdaki çocuk için yetersizlik hissi olası bir durum olarak gelişebilir. Bu şekilde kodlanmış çocuklar olarak ailelerinin onlara yüklediği bu rolleri sürekli gerçekleştirme dinamiği edinebilirler. Biri sürekli başarılı olma çabası ile her şeyi mükemmel yapmaya; yapamayınca kaygılanmaya ve hep bir yetersizlik hissi yaşayamaya mahkum kalabilir. Diğeri ise ne yaparsa yapsın; küçük; duygusal hassas; beceriksiz olan olacağı ve başarılarının görünmez olacağı düşüncesi ile bir işe başlarken yetersizlik duyguları ile performans düşüklüğü ya da kabul edilmeyeceği düşüncesi ile bile bile başarısız olma ve başarılı olsa bile takdiri kabul edememe; reddetme duygusu yaşayabilir.
Bu tür duygu durumları kişiden kişiye sebepleri farklılık gösterdiği için derinlemesine çalışılmalı bu gibi dinamikler irdelenmeli ve çatışmaların çözümlenmesi üzerine çalışılmalıdır.
Bu durum bir çok depresyon; panik; sosyal kaygı; içe kapanıklık gibi psikolojik rahatsızlığı beraberinde getirebilir.
SOSYAL KAYGI
Sosyal fobi; toplum içinde otururken; konuşurken ya da herhangi bir eylem yaparken kızarma; terleme; ellerin titremesi; kendini küçük düşürecek yanlış bir şey yapma kaygısı ve korkusu olarak algılanır. Bu nedenle kişi; topluluk içine girmekten kaçınır. Girmek zorunda kalınca da sıkıntıya bağlı ortaya çıkan belirtilerden rahatsız olur. Kişi bu korkunun ve belirtilerin topluluk içinde herkes tarafından fark edileceğinden de korkarak topluluğa girmekten çeşitli bahaneler bularak kaçınır.
Sosyal ortamlarda herkes bir miktar kaygı duyabilir. Bu kaygı normaldir ve gereklidir. Çünkü bir miktar kaygı bizim çevreye karşı daha duyarlı olmamızı sağlar. Oysa sosyal fobide bu kaygı düzeyi kişinin günlük yaşamını etkiler durumdadır. Çünkü hem hastalığa bağlı olarak ortaya çıkan kaçınma davranışı kişinin yaşamında yapması gereken şeyleri yapamamasına neden olarak sıkıntı yaratmakta hem de bu kaygıya bağlı olarak ortaya çıkan çeşitli ruhsal ve bedensel belirtiler nedeniyle de günlük yaşamını etkilemektedir. Yapılan çalışmalarda sosyal fobi belirtilerinin toplumun %10 unda görüldüğü saptanmıştır. Bu kadar yaygın görülmesine rağmen yeterince tanınmamakta ve tedavi edilmemektedir.
Sosyal İşlevselliği Olan Kişi;
Olumlu duygu ve beklentiler ile anksiyete ve davranışını kontrol edebilme algısı geliştirir;
Sosyal ipuçlarına dikkatini yöneltebilir;
Artmış otonomik uyarılma oluşur;
Sosyal ipuçlarına daha yeterli bir biçimde dikkati yoğunlaştırır;
İşlevsel sosyal performans gelişir ve
SOSYAL DURUMLARA YAKLAŞMA DAVRANIŞI sağlıklı bir biçimde ortaya çıkar.
Sosyal Fobisi Olan Kişi;
Olumsuz duygu ve beklentiler ile anksiyete ve davranışını kontrol edemeyeceği algısı geliştirir;
Dikkatini olası başarısız sosyal davranışın sonuçlarına yöneltir;
Artmış otonomik uyarılma oluşur;
Sosyal ipuçları yerine olası başarısız sonuçlara dikkatini yoğunlaştırır;
Sosyal performansta işlev bozukluğu gelişir;
SOSYAL DURUMLARDAN KAÇINMA DAVRANIŞI ortaya çıkar.