YAPICI DÜŞÜNCE
Konfüçyüs; “Karanlığa küfredeceğine bir mum yak!” der. Yapıcı düşünceyi bundan iyi ifade edebilen bir söz bulmak çok güçtür. Bir şeye kızmak; öfkelenip şikayet ve tenkit etmek sinirleri gerginleştirebilir; alınacak tedbirleri sağlam bir kafa ile almamıza mani olabilir; çünkü gene Çinli filozofun dediği gibi; “Öfkeli bir adamın içi zehir doludur.”
Vaktiyle bir kişi şirkette kimsenin düşünemediği fikirler söylüyordu.O kimseye; Her kafadan bir ses çıkıyordu:
-Bu bizim bünyemize uymaz.
-Bunu uygulamak imkansızdır.
-Buna yazılı esaslar uygun değildir.
-Böyle şeyler bizim için lüks sayılır.
-Bunu yapacak eleman nerede?
-Bu işe ayrılacak personele harcırah verilemez; hem de esas işlerinden ayrılacakları için terfi haklarını kaybederler.
Buna benzer daha birçok şey söylendi. Yaşlı ve tecrübeli uzman gülümsedi:
-Bu işin niçin olamayacağını göstermek için akla gelen her mazereti söylediniz; dedi; halbuki bunun yerine yapılabilme imkanlarını araştırmak için kafanızı yorsaydınız; daha olumlu hareket etmiş olmaz mıydınız? Statükoyu muhafaza etmek kolay olabilir; fakat dünyanın her tarafında iş yapan başarı elde eden; meşhur olan insanlar gelişmeye inanan; gelenekleri; eski metotları değiştiren insanlardır. Bu güç bir şeydir; fakat her yenilik güçtür ve insanları taassup; alışkanlık ve cehaletine karşı kazanılan bir zafer olabilir.
Bu bizim hepimizin zayıf bir tarafı; olabilir. Her şeyin kötü taraflarını görür; derhal kararımızı verir ve işin olamayacağı kanısına vararak adeta memnun olabiliriz. Böylece bir işi neden önceden düşünemediğimizden veya yapamadığımızdan dolayı kendi kendimizi sorumlu görme zorunluluğundan; kurtulabileceğimizi zannedebiliriz.
Onsekizinci asırda İngiliz Dışişleri Bakanlarından LordChesterfield’in ünlü bir klasik sayılan “Oğluna Mektupları” vardır. Burada Lord şu nasihatı verir:
“Her şeyi yapabilirsin; fakat yaptıklarından dolayı hiçbir zaman mazeret söylemeğe kendini alıştırmamalısın.”.
Herhangi bazı iş yerlerinize gidersiniz;hep şimdi olmaz yarın gel; diyebilirler. Bunun sebebi; o işi bugün yapmaktan; yani olumlu; yapıcı bir düşüncenin sonucu olan “evet” demektendir. Halbuki yarına bıraktığımız işleri bugün yapmağı prensip olarak kabul etsek; maddeten neler kazanacağımızı bir tarafa bırakalım; huzurumuzu ve yaşama zevkimizi bu kadar çabuk kaybetmeyebiliriz; sinirlerimiz bozulmayabilir; biz de karşılıklı başka masum insanların sinirlerini lüzumsuz yere bozma eğilimde olmayabilirdik.
. Eskiden “olmaz olmaz deme; olmaz olmaz” derlerdi. İmkanları yaratan hep olumlu; yapıcı düşünen insanlardır. Yenilgiyi daha başta kabul eden insanlar zafere ulaşmada zorlanabilirler.Yaşadığınız her gün meydan okumalar ve güçlüklerle dolu olabilir. Bunları yenebilmek; her şeyden önce onları yenebileceğimizi baştan kabul etmekle kabildir. Hiçbir iyi doktor daha baştan hastasının iyi olamayacağını kabul etmez; hatta ümit olmasa bile elinden gelen her şeyi yapar; en son dakikaya kadar her türlü çabayı gösterebilir.
Yapıcı düşünceyi öğrenmek için ne yapmalıyız?
İlk yapacağımız şey; bize bir iş verdiler mi; bir iş istediler mi; yeni bir durum karşısında kaldık mı; derhal bu olmaz; ben bunu yapamam; bu bizim bünyeye uygun değildir; gibi; cevapları vermekten sakınmak; yani daha ilk anda hayır demekten vazgeçmeğe çalışmaktır.
Şu halde birinci adım her şeyin bir olur tarafı bulunduğunu kabul etmek ve her yeni meydan okumayı “evet” le karşılamaya çalışalım.
İkinci adım bize verilen işi veya yapılan teklifi iyice anlamağa çalışmaktır. Buradaki iyice anlama deyimi; işin veya teklifin bütün fayda ve sakıncalarını iyice kavramak; tartmak ve herhangi şekilde olursa olsun bir peşin hükmün etkisi altında kalmadan bunları mantık süzgecinden geçirebilmek manasına alınabilir.
Üçüncü adım; düşüncelerimizi menfaatlerimizin yönüne çekerek taraflı hükümler vermekten kaçınmaktır. Bu da üzerinde durulması gereken önemli bir noktadır. Herhangi yeni bir teklif bize daha fazla iş çıkaracak; herhangi bir şekilde bizi daha fazla yoracaksa; onun yapılmaması için bulmayacağımız hiçbir bahane yoktur.Eğer karakter sahibi bir insan; bir şahsiyet; bir lider olmak istiyorsak; her meselede menfaatlerimizden fedakarlık etmeği öğrenmeliyiz.
Bütün dünya ulusları “Garcia’ya mektubu götürebilecek” adamı; yani olumlu; yapıcı; düşünebilen ve hareket edebilen; yapıcılığın risklerini; tehlikelerini göze alan insanlar arıyorlar. Bizim ise bunlara hepsinden fazla ihtiyacımız vardır; çünkü eğer hakikaten gelişmiş ulusların kervanında kendimize yer ayırmak istiyorsak; nereden gelmiş olursa olsun dilimizdeki “testiyi dolduran da bir; kıran da” sözü ile “devlet yasağı 3 gündür”; “boş ver böyle gelmiş böyle gider”; “biz adam olmayız” gibi içimize işlemiş yanlış hüküm ve sözlerden; kendimiz etkilenmemeye çalışalım. Bugünkü dünyanın hızı; yaşama heyecanını; ilerlemeyi ve yeni fikirlere inancını kaybetmiş insanlar için tehlikeli olabilir.