İlyas Salman’ın muhteşem bir oyunculuk sergilediği; Alman-Fransız ve Türkiye ortak yapımı “Sarı Mercedes” adlı bir sinema filmi vardır. Köyünde bin bir zorluk ve yoksulluk içerisinde büyüyen; yetim ve öksüz Bayram’ın hikâyesini anlatır.
Bayram; bir fırsatını bulup Almanya’ya işçi olarak gitmiştir. Temizlik işçiliği yaparak kazandığı tüm parayla hep hayalini kurduğu son model bir mercedes alır. Bayram’ın tüm istediği bir gün “Balkız” adını verdiği bu mercedesiyle doğup büyüdüğü köyüne giriş yapmak ve onu tanıyanların hayranlığını kazanarak sevdiği kızla evlenmektir. Bu amaçla; aldığı ilk senelik izninde gözünden bile sakındığı Balkız’ı ile köyüne varmak için Almanya’dan yola çıkar. Bir yol hikâyesinin anlatıldığı bu film; Bayram’ın Türkiye’ye dönüş yolu boyunca başından geçen olayları konu alır.
Bu filmde benim en çok dikkatimi çeken durum Bayram’ın Almanya’ya gittikten sonra çok değiştiği olmuştur. Dönüş seyahati boyunca Türkiye’de gördüklerine tepeden bakar; insanların davranışları; “görmemişlikleri” Bayram’ı rahatsız eder. Örneğin; Balkız’ına benzin almak için her benzin istasyonunda durmak istemez; illa Avrupa benzini satan bir istasyon arama çabası içerisine girer. Hatta bir benzin istasyonunda gördüğü bir eşek arabasına küfrederek oraya uğramaktan vazgeçer…
Bu filmde enteresan olan ise şudur; Bayram Almanya’ya gitmeden önce; yol boyunca rahatsızlık duyduğu hemen her şeyin çok daha gerisinde bir yaşam sürmektedir ancak bunu öyle yok saymış ve bastırmıştır ki; kendisini bu yanını hatırlatacak her şey onda yoğun bir rahatsızlık ve öfkeye neden olmaktadır. Ona; geçmişini hatırlatacak unsurlardan ve kendisiyle ilgili görmek istemediklerinden köşe bucak kaçma ve tüm bunları başkalarına yansıtma gibi savunma mekanizması geliştirmiştir. Bayram; ancak bunu yaparak kendisinin değerli olduğunu hisseder hale gelmiştir. İşin en ilginç tarafı ise; neden böyle davrandığının hiçbir zaman farkında değildir.
Günlük hayatta ilişki içinde olduğumuz ya da haberini duyduğumuz; izlediğimiz onlarca kişinin davranışları bizim tahammül sınırlarımızı zorlayabiliyor; öfkelendiriyor; hatta nefret bile duymamıza neden olabiliyor. Korkak olduğunu düşündüğümüz arkadaşımızı; yalan söyleyen birini; rüşvet aldığını duyduğumuz bir siyasetçiyi ya da acımasızca adam öldüren örgüt militanlarını görmeye bile tahammül edemediğimiz zamanlarımız oluyor…
Peki; hiç düşündünüz mü niçin bir insan başka bir insandan bu denli rahatsızlık duyar?
İsviçreli Psikanalist Carl Gustav Jung der ki; "Başkalarında bizi rahatsız eden her şey kendimizi tanımamızı sağlar." Psikoterapi ile yakından ilgilenen biri olarak diyebilirim ki; başka insanlarda görüp de bizde rahatsızlık uyandıran her ne ise bilinçdışımızın derinliklerinde bize ait olan ancak hiçbir zaman görmek istemediğimiz tarafımız olabilmektedir.
İnsan; ruhunun derinliklerinde iyiliği ve yapıcı olmayı barındırdığı gibi kötülüğü ve acizliği de barındırır. Ancak çok az kişi içlerindeki ilkel ve olumsuz duygularıyla yüzleşip onları yönetebilecek bir ruhsal olgunluğa erişebilir. Bu yüzden de başkalarında gördüğü olumsuz bir olay karşısında aşırı öfkeye ve nefrete kapılırlar. Aslında diğerlerinde gördükleri şey; genellikle bastırdıkları ve başkalarına yansıtmak zorunda kaldıkları kendi ilkel benlik parçalarından öte bir şey değildir.
Kendisinin karanlık yönleri ile yüzleşmeyi başarabilmiş; ruhsal olarak olgunlaşmış bir birey ise başkalarında gördükleri tüm olumsuzluklar karşısında öfkelenmek ya da nefret duymaktan öte onlara acırlar; hatta her şeye rağmen onlara karşı koşulsuz bir kabul ve sevgi duyabilirler.
Antik Yunan’da Delfi kentinde bulunan Apollo Tapınağı vardı ve tapınağın giriş kapısında altın harflerle “Gnothi Seauton” yazardı. Türkçe’si “Kendini Bil” anlamındadır. “Kendini bilmek” her ne kadar kolay bir durum gibi görünse de kendimizle yüzleşebilme cesaretini de gerektirir. Bundan dolayı benliğimizin alt katmanlarında neler olduğu konusunun çoğu zaman uzağında kalmayı tercih ederiz. Başkalarına öfkelenmek; nefret etmek; kin duymak daha kolayımıza gelir; çünkü en çok korktuğumuz şey; kendimizi tüm bu duyguları bir gün yine kendimize karşı hissediyor olarak bulmaktır.
Nefretinizi kazanmış ya da size rahatsızlık veren insanları iyi incelemenizi tavsiye ederim. Bunu yaparken kendinize de dışarıdan ve tarafsız bir şekilde bakabilmeniz de önemli. Bu şekilde davranmak çok güç olsa da; bunu yapabildiğinizde onlarda kendinize dair birçok ipucu edinebilirsiniz.
Her zaman başarabildiğim söylenemez ama ben; günlük hayatımda bunu yapmayı deniyorum. Bunu başarabildiğim zamanlarda ise ;bu durum bana kimi zaman acı verse de; kendimi daha çok tanıdığımı hissetmek benim için büyük bir kazanca dönüşüyor.
Her insan bize tutulan bir ruh aynasıdır aslında. Bakmasını bilen kişiye ruhunun derinliklerine dair çok şeyi gösterir.