Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

İnsanlar Kendileriyle Yaşar; Kendileriyle Ölür

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 22:06    Güncellendi: 18.02.2025 22:06
Uzak aldığı ödüllerle; senaryosuyla ve Nuri Bilge Ceylan imzasıyla çokça tartışılan bir film oldu. Filmi beğenenler ve beğenmeyenler derken bir sessizliktir gitti izlediğiniz filmde. Filmin iletişimden yoksun ve her fırsatta yalnızlığa vurgu yapan sessiz ve durgun gidişi ya insanı yıldırıyor ya da şayet aklınız her an bir yere dalıp gidiyorsa sizi yormadan geçip gidiyor. Ancak Uzak’tan sıkılsanız da sıkılmasanız da şu bir gerçek ki bir insanın tatsız; tuzsuz yaşamı ve kendine yabancılığı çok iyi anlatılıyor bu filmde...
Filmin adı tek kelimeyle her şeyi anlatıyor… Bir adam var başrolde; adı Mahmut. Uzak bir adam… Kendine; başkalarına yaşadığı ana öylesine uzak ve yabancı… Yaşama anlamsız ve donuk kalan mimikleri ve bakışları; kendinden bihaber bir adam… Yaşadığı anın içinde o an olamayan… Belki de yaşamda olmayan… Ve öyle bir hal ki sanki duyguları yitip gitmiş… Sanki hiç günlüğünde duygunun adı olmamış; sanki bu adam için hiç duygular tanımlanmamış…
Bir erkek… İlk bakışta marjinal (!) bir duruş sergileyen evindeki dev kütüphanesi; duvarlarındaki fotoğraflar ve makinesiyle yaptığı işler açısından… Ancak toplumun erkeğin duygularını ifade etmeyişini destekler yönünü fazlaca tanımlarken kendinde nedense bu marjinal duruşunu hiç içselleştirememiş… Aslında hayatın farklı karelerini faklı şekilde yakalamaya çalışıp kendi yaşadığı kareyi bir türlü objektifine denk getiremeyen… Bir gün olsun kendi fotoğrafını çekmeyen… Aslında daha farklı bir arayışın kıvılcımını taşırken bir gün olsun oraya gitmeyen bir adam…
Üstünden çok zaman geçmiş gibi bir yaşamı paylaşmayalı… Annesinin telefonuna yetişemiyor ve bir isteği yok tekrar aramak için onu; kız kardeşinin sesine tepkisi cevaplamadığı telefonlar… Ne gidebiliyor ne gidemiyor hastaneye annesini ziyarete… Gidiyor aslında hastanede değil… Aslında yaşamın karesinde değil… Şu anki kadına bakışı sadece cinsel obje olarak; içinde sevgiden eser yok zaten…

Bir Misafir…
Filmde Mahmut’un yaşamına vurgu yapan kareler; bir gün; işsiz kalıp yeni bir iş bulma ümidiyle İstanbul’a gelen bir akrabayla bozuluyor. Yusuf; Mahmut’un uzak dünyasına misafirliğe gelirken Mahmut’un bir insanla yaşamaya tahammülsüzlüğü bir kez daha gözler önüne seriliyor.
Yusuf; Mahmut gibi büyük şehir görmüş değil; şehre büsbütün yabancı ve duygularını yüzünden açıkça görebildiğimiz bir karakter. Farklı yanları varsa da iki karakterin kadına bakışı aynı gibi. Yusuf hep bir iç geçirmeyle filmde yoğunca kullanılan kadın figüranlara takılırken; Mahmut da bunu izlediği cinsel içerikli filmler ve birlikte olduğu kadınla pekiştiriyor. İki erkeğin bakış açısından kadının bu kadar cinsel obje olarak ön plana çıkarılması insanı rahatsız ederken; bir yandan da toplumun erkeğe yüklediği güçlülük; duyguları bastırma ve erkek rolleri vurgulanıyor.
Mahmut; Yusuf’a ilk başta ılımlı davransa da daha sonra kendine kurduğu dünyanın içinde gezinen bu adamdan rahatsız oluyor. Onun varlığıyla kendini; kıstırdığı dünyada daha da kısılmış hissediyor. Paylaşmak zor geliyor… Evinde kendi kurallarına uygun davranamayan birini istemiyor. Ve bir dönem birlikte fotoğraf çekmeye gitseler de film izleseler de Mahmut’un yitirdiği duygularına dönmesine yetmiyor bu. Aslında Yusuf; Mahmut’un yalnız ve uzak dünyasına bir kez gözden geçirmesi için beklenmedik bir fırsat sunuyor.
İhtiyaçlar Hiyerarşisi
Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi teorisine göre; birey gereksinimleri beş grupta toplanır. Birincisi temel fizyolojik gereksinimler; ikincisi güvenlik gereksinimi (tehlikelere; yokluğa; tehdide karşı korunma); üçüncüsü sosyal gereksinimler (sevme; sevilme; bir gruba girme; dostluk ilişkileri kurma ihtiyacı); dördüncüsü saygınlık gereksinimi (özsaygı; özgüven; bağımsızlık; saygı duyulma) beşincisi kendini gerçekleştirme (yeteneklerin geliştirildiği son nokta) gereksinimidir. Bu açıdan Mahmut’un hayatına bakıldığında fizyolojik ihtiyaçlarını; güvenlik gereksinimlerini tamamlamış görünse de aslında kimi zaman hala ikinci basamakta olduğu görülmektedir. Çünkü evine giren bir fareyle baş ederken bile tereddüt etmektedir. Fareyi yakalayıp atmayı ilişki kurmaya yanaşmadığı Yusuf’tan beklemektedir.
Üçüncü basamak açısından bakıldığındaysa; daha buraya ulaşması söz konusu değildir. Çünkü yalnızlığıyla baş edememiş; sevgi ve iletişimle dolu bir dünyadansa marjinal görüntüsünün altında; kendinden tamamen uzaklaşmış; kabuğuna çekilmiş bir adam olarak kalmıştır. Kendini ait hissettiği bir grup yoktur ya da herhangi bir dostluk geliştirememiştir. İnsanlardan uzaktır. Öyle ki eski karısıyla yaşadığı ilişki sonucunda kadının bir daha çocuğunun olmaması durumunda yaşadığı suçlulukta bile bu duyguyu kaçarak yok etmektedir. Her ne kadar kendini hava alanında eski eşinin gidişine bakarken bulsa da bundan kaçmayı ve yine kendini olmadığı ama yaşamın süreçlerini bir şekilde gerçekleştirdiği dünyasında buluvermiştir.
Aslında böyle ilişkiden uzak ve kendinden kopuk bir hal sergilerken; hayatına girdiği için çok rahatsız olduğu Yusuf’a rağmen; Yusuf gittikten sonra kendini onun boş odasına bakarken ve ardında kalan izmaritini yakarken bulur. Ne kadar yalnızlığa alışmış ve artık kendini geride bırakmış olsa da aslında bir insanla yaşamanın; iletişim kurmanın tadına varınca bunu istediğini fark etmiştir. Sonra kendini akıp giden hayata bakarken bulmuştur boğazın soğuk; kışın donukluğuyla birleşmiş sularına bakarken. Havanın soğukluğunu fark etmeden bir kış fotoğrafı karesinde yalnız adam modelliğini en güzel şekilde gerçekleştirmiştir. Kendiyle baş başa ölü bir yaşamı seçmiştir…