Dostluğun farkli boyutlari gerçek dost yanlış yaptığında seni uyaran; sonrasında ise koruyan kişidir.yaptığın yanlışı herkese duyuran değil. Dostluk sadece güzel ve tatlı söz söylemek; gönül almak değildir. Bazı dostlar;damlarda rüzgar istikametini gösteren fırıldaklara benzerler. Bunlar dost değil; parazitlerdir. Insanın en büyük hissi yardım etmektir. Bu hissi en fazla anne sevgisinde görürüz. Fakat gerçek dostlarda da bu his mevcuttur. Yaşam gülmeyi; sevgi hak etmeyi; vefa unutmamayı; dostluk sadık kalmayı bilenler içindir. Herkesin kıyısında köşesinde az çok birikmiş parası vardır. Asıl mesele de zaten buradadır.bu biriktirdiğiniz parayı yalnız kendiniz için mi biriktirdiniz? Yoksa bunun bir kısmı ile olsun dostlarınıza yardım etmeyecek- misiniz? Cimrilik kar değil; ziyan getirir.ve çok kere paraya bir allah gibi tapan cimri; ufak bir hatasıyla bütün varını yoğunu kaybeder. Eski bir atasözüdür. Bir insan kafaca da kuvvetli olsa; bu kuvvetini yalnız kendisi için değil; biraz da diğer insanlar için harcamalıdır. Böyle yapmazsa günün birinde elindeki kuvveti de kaybeder. Tarihe bir göz atalım; imparatorlar kuvvetlerini bencilce; yalnız kendileri için kullanıyorlardı.kuvvetleri ellerinden alındı; miletler bu kadar bencilliğe dayana- mıyorlardı. Kuvvet ve servet sahibi; bunu biraz da herkesin menfaati uğruna sarfetmelidir. Zira kuvvet ne kadar büyürse; sorumluluk da o kadar büyük olur. Genellikle bağlılık ve yardım etmek isteği; fakirler arasında daha çoktur. Zenginler arasında daha az olabilir. Çünkü dostluk; zevklerin ve düşüncelerin uyuşmasıdır. Dostluk kişisel çıkar karşısında kurulan bir ilişki değildir. Hiç beklenmedik bir anında kalbine doğan sıcacık bir duygudur; dostluk. Sevinçtir; üzüntüdür; anlamaktır;hatırlanmaktır; sonsuza dek olan arkadaşlıktır. Dostluklarda zamanın önemi olmamalı; başın ne zaman sıkışırsa sıkışsın; koşabilmeli kapısını çaldığında gözlerindeki o bakışı anlayabilmeli.ihtiyaç duyduğunda omuzlarına yaslanabilmeli. En gizli sırlarını bile verebilmeli. Övüldüğünde değil; yuhalandığında durup koluna girmeli sana; senden çok güvenen bir sırdaş olabilmeli.gerçek dostluklar;hiçbir menfaate dayanılmadan sadece bir sevgi üzerine kurulursa daha kalıcı olur. Her dostlukta bir karşılık olabilmektedir.bazı dostlar bir ağaç gibidir.uzaktadır; birşey vermesine ihtiyaç yoktur. Ama sadece orada güçlü bir şekilde durduğunu bilmek bile insana destek sağlar. Hiçbir ilişkinin olmadığı birine dost denir mi? Neden denilmesin? Insanlar bir kez karşılaşsalar bile birbirlerini dost olarak benimseyebilirler.bazı dostluklar;şarap gibidir. Içtiğinde zevk alırsın; zaman geçtikçe de zevk artar. Bu dostluk sadece zevk üzerinedir; siz onu iyi şekilde korursunuz; o zaman keyif verir. Böyle dostlarla iyi vakit geçirilir. Sadece keyif üzerine dostluk olu mu? Elbette olabilir. Dostların hep kötü günlerde ortaya çıkması gerekmez. Ama kimi dostlar ilaç gibidir.sadece kötü günler için vardır. Bunlar keyif vermez; ama bir derdin olduğu anda ortaya çıkar. Pratik bir filozof olan dale carnegie “ dost kazanmak istiyorsan; her şeyden önce sen bir dost ol” der. Bazen çok kuvvetli sandığınız dostluklar doğru zannet- tiğiniz bir şeyi ulu orta söylemek yüzünden bozulur. Eğer bu kadar ufak bir şeye tahammülü yoksa; zaten dost değildir o; demek kolaydır. Bu adeta birini şakadan denize attıktan sonra ; o nasıl olsa yüzme bilir; yüzer çıkar demeğe benzer. Dostluk çok değerli bir meziyettir ve elektrik akımına benzeyen bir tarafı vardır. Iki telin birleşmesi ile devre kapanır ve ışık verir. Yazımıza ünlü alman şair schiller’in “kefalet” adlı şiiri ile bitirelim: eski yunanistan’daki zalim bir kralı öldürmek üzere başkente gelen bir fedai; kralın muhafızları tarafından yakalanır. Suçunu itiraf eder ve idama mahküm edilir.bunun üzerine krala yalvararak ondan köydeki kızkardeşini evlendirmek üzere cezasının 3 gün ileri bırakılmasını rica eder .kral gülerek peki ya gelmezsen? Onun arkasında duran bir delikanlı ileri atılır; o zaman der; onun yerine beni asarsın. Bu fedainin en yakın dostudur. Kral bu işi eğlenceli bulur; nasıl olsa suçluyu da yakalayacağını ümit ederek onu salıverir. Üçüncü günün akşamı olmuştur. Güneş batmak üzeredir. Halk büyük meydanda toplanmış; suçluya kefil olan gencin idam sehpasına çıkmasını seyretmeye hazırlanmakta- dır. Tam o sırada sellerin; taşan nehirlerin; haydutların arasından bir türlü güçlükleri ve tehlikeleri atlatarak gelen fedai; şehrin kapısında görünür ve yüksek sesle bağırır: durun; asmayın; ben geldim. Evet o; gelmiştir. Bir an içinde kralın gözleri dolar; sadakat ve dostluk boş şeyler değilmiş lütfen beni de aranıza alın; sizin üçüncü dostunuz olayım. Işte alman şairin dostluğun ilk şartını böylece sadakat; vefa olarak açıklamış oluyor.