Bugünkü yazımda hayatımızın çok büyük bir kısmında yer tutan teknolojik bir cihazın bizim psikolojimiz ve davranışlarımız üzerindeki etkilerinden bahsetmek istiyorum. Öncelikle yazıma günümüzde ne yazık ki kaliteli TV programlarının kalmadığından söz ederek başlayabilirim. Kaliteli olmadığı gibi tehlikeliler de. Özellikle yayınlanan dizilere baktığımızda en çok reyting alanların mafya; suç; şiddet içeren diziler olduğunu söyleyebilirim. Hatta ailelerin denetimsizliğinden veya çocuklarıyla mücadele edememelerinden dolayı bu dizileri izleyen kitlelerin yarısından çoğunu çocuk ve ergenler oluşturmakta. Bu da ileride psikopat neslin çoğalarak artması anlamına geliyor. Neden mi? Çünkü hepimiz etrafımızı model alarak öğreniyoruz ve dikkat edin model aldığımız kişilerin hepsi güçlü; karizmatik; söz geçirebilen; korkuyla beraber saygı duyulan kişiler. Eğer televizyon baskın olmasaydı bu modelin çocuklukta baba veya anne; ergenlik öncesi çocuklukta öğretmenler ve ergenlikle beraber arkadaşlar veya diğer tanınan yetişkinler olması gerekirdi. Ancak pek çoğumuzun hayatında televizyondaki fazlasıyla maskülen; güçlü ve korku salan karakterleri bastırabilecek kimse olmadığından dolayı çocuklarımız ve gençlerimiz de anne ve babalarının çok daha üzerinde otorite sahibi olan bu karakterleri model alıyorlar.
Özellikle ergenlikteki gençler kendilerine bir kimlik oluşturma çabası içerisinde bu güçlü görünümlü yetişkinlerin sergilediği olumsuz davranışları sergiliyor; onların kullandığı jargonları kullanıyor; sigara; alkol ve uyuşturucuya çok daha kolay yönelip insan hayatını değersizleştiriyorlar. Çünkü filmlerde insan hayatı değersiz. Hele ki bir de film veya dizideki karakter yanlış davranışından dolayı ceza almıyorsa. Örneğin filmin sonunda banka soygunu yapan bir kişinin yakalanamaması ve parayla beraber güzel bir hayat sürmesi gibi… Bu tip; kötüleri ödüllendiren filmlerin ergenleri sonuçlarını düşünmeden davranmaya ittiği çok aşikar. Bir de ergenliğin getirdiği; fizyolojik (hormonal) değişimlerin etki ettiği risk alma davranışlarının da arttığını hesaba katarsak gençlerimizin neden daha çok suça yatkın olduğunu daha iyi anlayabiliriz. Bunun yanı sıra ergenliğin sonuna kadar bilişsel yapı henüz yetişkinlerinki kadar gelişmemiş olduğundan gençlerimizin olaylara çok boyutlu ve daha gerçekçi bakamamaları da çok büyük bir etken.
Gerçi bakıldığı zaman gençlerimize televizyon kontrolü koyduğumuzda bu sefer de arkadaş çevresinden yine benzer davranışları görebileceğini düşünebilirsiniz ama yine de herkes biraz sorumluluk alsa zararı azaltma şansımız da o kadar artar.
Yazımın buraya kadar olan kısmında genç ve ergenlerden söz ettim. Küçük çocuklara nasıl etki ediyor televizyon? Okul çağına kadar çocuklarımızın gerçek ve kurgu arasında ayrım yapamadığını biliyoruz. Dolayısıyla izlediği fantezi ürünü dizi-film; çizgi filmdeki hareketleri taklit etmeye çalışabilir ve kendisini o karakter zannedebilir. Hatırlayın bundan seneler önce kendini Pokemon zannedip kendini aşağı atan çocuğu.
Peki biz yetişkinler nasıl etkileniyoruz? Aslında birazdan bahsedeceğim şey sadece yetişkinler için değil herkes için geçerli. Biz hayvanlardan farklı olarak kendi davranışlarımızı kontrol edecek bir beyin yapısına sahibiz. Ancak televizyonda izlediklerimiz ne kadar çok vahşet içerirse kendi davranışlarımız üzerindeki denetimimiz o kadar azalmaya başlar. Çocuklardan farklı olarak izlediğimizin her ne kadar kurgu olduğunu içten içe bilsek de beynimiz onu program süresince gerçek yapar. Çünkü aslında televizyonda gösterilen Kurtlar Vadisi gibi dizilerde yer alan olayların gerçekte de yaşandığının veya yaşanabileceğinin farkındayızdır. Hikaye kurgu ama bir anlamda da gerçek. Dolayısıyla sürekli takip ettiğimiz bu programlar esnasında kaygı düzeyimiz o kadar artar ve biz fark etmeden o kadar çok duygu yoğunluğuna sahip oluruz ki bir yerden sonra kendi davranışlarımızı üzerindeki hakimiyeti yitirmeye başlarız. Eskisine nazaran çok daha kolay öfkelendiğiniz; öfkeniz sırasında hissizleştiğinizi ve karşınızdakine çok daha kolay saldırı pozisyonuna geçtiğinizi düşündüğünüz oluyor mu? Televizyon izleme alışkanlıklarınızı gözden geçirin derim.
Son olarak televizyonun bir hipnoz aracı olduğundan bahsetmek istiyorum. Son zamanlarda belki daha çok duyduğunuz sizin “sübliminal mesaj” dediğiniz; benim ise “eşik altı” algı olarak adlandırdığım bir olgu var. Eşik altı algı; siz bilinç düzeyinde fark etmeden sizi doğrudan etkileyecek olan mesajların algılanmasıdır. Bilinç düzeyinde algılamadığınız için verilen mesajların doğru ya da yanlış olduğunu anlama veya kendi bakış açınıza göre süzgeçten geçirme şansınız olmadan direk o mesajı alır ve uygularsınız. Bu teknik özellikle reklamlarda çok kullanılsa da dizi ve filmlere de fazlasıyla yerleştirilmekte ve sizi siz farkında olmadan belli grupların veya kişilerin propaganda aracı yapmaktadır.