Hırçınlık; sinirlilik; saldırganlık; inatçılık; yalan; çalma; küfür gibi davranışlar davranış problemlerine girmektedir (Kanlıkılıçer; 2005:6). Bütün anne babalar çocuklarının istenen davranışları göstermelerini bekler. Ama çoğu zamanda durum kontrolden çıkar ve yemek yemek; parka gitmek; uyumak bile dayanılmaz bir hal alır. Ebeveynler böyle durumlarda her ne kadar istemeseler de çocuğa bağırmaya; çocuğu zorlamaya ya da onunla inatlaşmaya başlarlar. Otoriter bir şekilde söylenenleri yapacaksın Ya da yiyeceksin gibi sert cümleler istenmeyen davranışı düzeltmek yerine çocukların daha da hırçınlaşmasına neden olur. Olması gerekense çocuklar ile sevgi dolu; saygının hakim olduğu bağların kurulmasıdır. Bu durum ancak bu konuda bilgilenerek; ailede çocuğun anlayabileceği net ifadeler kullanılarak; kişilik gelişimini; merakını ve seçim hakkını engellemeyen kurallar oluşturarak ve istikrarımızı koruyarak mümkün olur. Çocuğa güç göstermek; sert cezalar ya da gereksiz yere verilen ödüller çocukta sadece korku ve bağımlılık gibi istenmeyen kişilik özelliklerinin oluşmasına neden olur. Davranış sorunu gösteren çocuğumuza neler yapabileceğimize bakacak olursak.
• Çocuklar ihtiyaçlarının görmezden gelinmesi ya da yeterince karşılanmaması sonucu istenmeyen davranışlar gösterebilirler. Öncelikle iyi bir dinleyici olmalı; çocuğumuzun davranışının nedenlerini anlamaya çalışmalıyız.
• Öğülmüş’ün (2001) de belirttiği gibi; anne babalar çocuklarının hangi davranışlarının kabul edilebilir hangilerinin edilemez olduğunu çocuklarına belirtmelidirler. Böylece anne-baba-çocuk ilişkisinde ortaya çıkan sorunların önlenmesi ve çözümlenmesi daha gerçekçi yollarla yapılmış olur.
• Davranış değişikliklerinde pozitif davranışları vurgulamak ceza vermekten daha etkili olmaktadır. Çocuk böylece yapması gereken davranışı öğrenmiş olur. Destekleyici olmayan; cezaya yönelik tutumlar çocukların sürekli olumsuz duygularını ifade etmelerine; sorunlar ile baş etmede zorlanmalarına; sosyal becerilerinde zayıflamaya neden olmaktadır.
• Yapılması gereken davranışı söyleyip daha sonra zıttı bir tutum sergilemek de istenmeyen davranışları ortaya çıkarır. Bu durum yaşanmaması için anne babaların verdikleri kararlarda istikrarlı olması gerekir. Çocuktan oyuncaklarını toplamasını isteyip sonra kendisi toplayan ebeveynlerin çocuklarında davranış değişikliği olmayacaktır. Ya da bütün bir gün televizyon izlemesine izin verip diğer gün izlemesine izin verilmeyen çocuklarda sınır kavramı gelişmeyecektir.
• Seçim hakkını muhakkak sınırlamak gerekir. Sınırsızlık güvensizlik duygularının oluşmasına neden olabilir. Bugün yumurtanı tavada mı istersin yoksa haşlanmış mı? gibi yapılması gereken sınırlayarak söylenmelidir. Ya da dışarı çıkarken mavi olan mı yoksa yeşil olan tişörtünü mü giyeceksin gibi tercihler sunulmalıdır. Çocuklarının her istediklerini yapan ebeveynlerin; çocukları üzerinde davranış kontrollerinin oldukça düşük olduğu görülmüştür (Aunola ve Nurmi; 2005; Darling ve Steinberg; 1993; Patterson ve Sanson; 1999). Bu çocukların ihtiyaçları doğru şekilde karşılanmadığından sınır sorunları yaşanmakta ve bu da sosyal alandaki ilişkilere yansımaktadır.
• Ebeveynler duygu kontrollerini iyi yapabilmelidir. Verilen cevaplara sinirlenerek cevap vermek yerine yüz ifadesi ve ses tonunu korunarak yapılacak işin nedeni çocuğa onun anlayabileceği ifadeler kullanılarak kesin ve net bir şekilde söylenmelidir.
• Ebeveynler birbirlerine karşı saldırgan davranışlar gösteriyor; bağırarak iletişime geçiyorlarsa ve çocuklar çevrelerinde sorunların öfke ve saldırganlık yoluyla çözümlendiğini görüyorlarsa; saldırganlığı sorun çözücü bir davranış olarak öğrenirler; saldırgan davranışların yaşamın bir parçası olduğunu düşünürler ve bunu kendi yaşamlarında da uygulamaya koyarlar. Bu nedenle yetişkinlerin davranışta bulunurken; her an bir çocuğa model oldukları bilinciyle hareket etmeleri gerekmektedir. Kağıtçıbaşı (1999)
• Öfke; kızgınlık; kıskançlık her insanda var olan olması gereken duygulardır. Çocuk bu duyguları yaşamanın normal olduğunu bilmeli ancak çocuğa bunun olumlu olarak ifade edebilmesi öğretilmelidir. Çocuk agresif davranışlarda bulunduğu zamanlarda duygularını ifade etmesi için teşvik edilmelidir. Çocukların yaşadıkları olumsuz duyguların ifade edilmemesi durumunda çocuk ile ebeveyn arasındaki ilişki bozulmakta ya da bu durum çocuğun öfkesini bastırmasına neden olmaktadır. Öfkenin bastırılması sonucu çocuk mutsuzluk ve endişe duyguları yaşamaktadır. Çocuğa destekleyici bir yaklaşım sayesinde çocuğun olumsuz duyguları azalmakta; karşılaştığı sorunların daha kolay üstesinden gelmekte ve insanlarla iletişimi gelişmektedir.
( DeBaryshe ve Fryxell; 2004).
• Çocuklar kendisini ifade edebileceği ve enerjisini boşaltabileceği aktivitelere yönlendirilmelidir.
• Çocukların davranışlarını düşünmelerini sağlayacak tepkiler verilmelidir. “Kesinlikle hayır ya da tabi ki yap” yerine Bunu yaparsan sonucunda ne olur? gibi cümlelerle düşünmesini sağlanabilir. Ebeveynlerin çocukların olumlu davranışlarının sonuçlarını açıklamaya dayalı yaklaşım biçimleri çocukların akıl yürütmelerini sağlar ve olumlu sosyal davranışların kazanılmasını ve olumlu davranışın yapılma sıklığını arttırır.
• Çocuklar tehdit edilmemeli; öğüt verilmemeli veya ikna edilmeye çalışılmamalıdır. Oyun onlarla iletişime geçmek için bir araç olarak kullanılabilir.