SOSYAL SERMAYEMİZ VAR ARTIK; PSİKOLOJİK AKRABALIK
Akrabanın kim olduğunu hepimiz biliriz. Bir insanın gücü akrabalarının çokluğu ile doğru orantılıdır. Akraba çokluğu elbette önemlidir ancak akrabalarla kurulan bağın sıcak tutulması daha önemlidir. İnsanlar en çok tanıdık ve akrabalarından ayrıldıkları zaman yalnızlık hissederler. Kimliğimiz; kişiliğimiz ve çevrede tanınma biçimimiz de akrabalarımızın bilinip tanınması ile ilgilidir. Günümüzde modern hayatın getirdiği gereklilikler nedeniyle insanlar akraba ve tanıdık çevresinden uzaklaşma ve yalnızlaşma yaşamaktadırlar. Bu yalnızlaşma zamanla yabancılaşmaya da sebep olmaktadır. Yabancılaşma ise ruh sağlığımızın bozulmasını ve intihar eğiliminin artmasına bile sebep olmaktadır. Akrabalık ilişkilerimiz eskilerin anlattığı kadar güçlü olmasa da diğer ülkelere kıyaslandığında bizim ülkemizin çok daha iyi durumda olduğu söylenebilir. Toplumumuzun bu alanda hala güçlü olduğunu sergileyen birçok gösterge var. Hatta aralarında kan bağı bulunmayan insanlar tarafından kendiliğinden oluşan sıcak ilişkiler nedeniyle ortaya çıkan yeni bir kavram var ki adına “Psikolojik akrabalık” deniyor. Üzerinde yeni yeni konuşmaya başladığımız bu kavramla bildiğimiz anlamda bir akrabalık ilişkisini kastetmiyoruz. İnsanlar arasında kan bağı nedeniyle oluşan bir ilişkiler zinciri değil; fakat kimi zaman bilinen akrabalık ilişkilerinden çok daha etkilidir diyebiliriz. Çoğunlukla iyi komşuluk ilişkilerinin bir sonucu olan psikolojik akrabalık; sosyal doku içinde beraber yaşama kültürünün; var olma duygusunun doğal bir kazanımıdır. Bu kazanım için tek şart ise karşıda bulunan kişiler için iyi duygular beslemektir. Psikolojik akrabalık; çok kültürlülüğün; aynı iklimi; aynı coğrafyayı; aynı acı ve sevinçleri paylaşmanın bir sonucu olarak oluşur. Aynı iş ortamını paylaşanlar; aynı apartmanda oturanlar; aynı mahalle sakinleri; aynı yerde askerlik ya da mecburi hizmet yapanlar; aynı aile hekimine kayıtlı kişiler; aynı zamanda ve aynı hastanede ameliyat olanlar yani aynı durumu bir ortaklık içinde paylaşanlar birer psikolojik akrabadırlar. Psikolojik akrabalık aslında Anadolu nun eski geçmişinden günümüze kadar süregelmiştir. Bu akrabalık tüm ayrılmaları; ihtilafları ve değişiklikleri bir zenginlik olarak kabul eder. Geçmişte Osmanlı İmparatorluğu da psikolojik akrabalığın yaşanmasına olanak sağlayan bir yönetim anlayışı ortaya koymuştur. Bugün geldiğimiz noktada bazı sıkıntılar yaşansa da gelecek adına her şeyin çok daha iyi olacağı son derece açıktır. Psikolojik akrabalık kimi zaman orijinal bir perspektif ortaya koyar. Bunun için kan bağı; aynı yerde yaşamak; komşuluk yapmak; aynı memleketli olmak bile gerekmez. Tanım olarak en kısa ve net ifadeyle “Aynı duygu ve düşünceleri paylaşanların” psikolojik akraba olduğu söylenebilir. Aynı milletin mensubu olmaya gerek yoktur. Tüm dünya insanları Adem ve Havva’nın genetik soyundan gelmelerinin yanında psikolojik akrabadırlar. Aynı takımı tutanlar; aynı dernek ve vakıf bünyesinde çalışma yapanlar; aynı rengi sevenler; binlerce yıldır aynı topraklarda yaşamış insanlar; kötümserliğe pirim vermeyen ve hayata olumlu bakanlar ile insanlığın ilk yaratıldığı andan beri iyiliğin galip olması kötülüğün yenilmesi için mücadele edenler aslında çok köklü bir psikolojik akrabalığa sahiplerdir. Dünyayı yönetenlerin en önemli görevi bireysel ve toplumsal sosyal sermayeyi geliştirirken psikolojik akrabalık ilişkilerini genişletmektir. Bu yüzden "komşuluk ilişkileri" hayati öneme sahiptir. Psikolojik akrabalık sosyal sermayeyi güçlendirecek en önemli sosyal ve kamusal zenginliktir. Sosyal sermaye; ilişkiler; ağlar; normlar; değerler ve enformel yaptırımlardan oluşur ki; bunlar toplumun sosyal ilişkiler ve işlemlerinin niteliğini ve niceliğini biçimlendirir. Tanımdan sosyal sermayenin üç bileşeni ortaya çıkmaktadır. Sosyal ağlar (networks); kim kimi tanır; Sosyal normlar; ağ üyelerinin birbirlerine nasıl davranacağını belirleyen kurallar ve Yaptırımlar; üyelerin kurallara uymasını sağlayacak süreçler. Tüm tanış olanların bir birlerlerine nasıl davranacaklarının belirlenmesi ve bunun geleneklerden faydalanılarak düzenlenmesi yöneticilerin görevidir. Sosyal sermayenin en iyi ölçüm aracı güven"dir. Eğer bir sosyal ağ içinde; (bu bir aile; mahalle; işletme; sektör; piyasa; ülke olabilir) üyeler birbirlerine ne kadar çok güveniyorlarsa sosyal sermaye o kadar güçlüdür. Bu gücü sağlamak adına yöneticilerin; kanun ve kural koyucuların ilk yapmaları gereken şey tüm yapılanların şeffaf ve iyi niyetli olduğuna geniş kitleleri inandırmaktır. Yöneticiler; psikolojik akrabalık halkalarını olabildiğinde genişletip sosyal sermaye ile bütünleştirerek geleceğin dünyasında her şeyin çok daha sağlıklı ve huzur içinde yaşanmasına katkı sağlayabilirler. Önce kendi evimizden başlamalı ve güven unsurunu tüm ilişkilerimizde en güçlü belirleyicimiz yaparak bireysel; kurumsal ve kitlesel olarak emin olmayı başarmalıyız. Kim olursa olsun emin olunan herkes zaten psikolojik akrabalığı hak eder.