Daha önceki yazı ve makalelerimde dikkat bozukluğu ile dikkat dağınıklığının ayrı sorunlar olduğundan bahsetmiştim. Bugün yüz çocuktan doksan küsurunun esas sorunu dikkat dağınıklığı olduğu halde dikkat bozukluğu varmış gibi tıbbi bir yardım almak zorunda kaldığından; bunun son derece yanlış olduğundan bahsetmiştim.
Buradan tekrar ediyorum: Çocukların problemleri genellikle davranışlarıyla ilgilidir. Davranışlar hasta olmaz; sadece uyumsuz ve sorunlu olabilir. Davranışlar sonradan kazanılan ve doğru yahut hatalı olabilen bir dizi öğrenme süreçleriyle ilgili bir alandır. Dolayısı ile bu konuda yardım alınacak yerler sanıldığı gibi çocuk psikiyatrisi klinikleri değildir. Bu klinikler çocuk davranış sorunlarına hastalık gözüyle bakma temel hatasının - anlayışının bir yansımasıdır. Dolayısı ile buralardaki öncelikli tedaviler alakasız tıbbi tedavilerdir. Alakasız olduktan sonra bir yardımı kimin hangi unvanla sunduğunun bir önemi yoktur. Sözgelimi aynı antidepresanı normal bir psikiyatri ile çocuk psikiyatristinin yazması arasında önemli bir fark bulunmamaktadır.
Dikkat bozukluğu hiperaktivite ile birlikte seyreden; zemindeki bu aşırı ve dürtüsel hareketliliğe bağlı ve onun zorunlu bir sonucu olarak gelişen bir problem türüdür. Bu sebeple sorunun adı DEHB’dir zaten!
Bugün dürtüsel hareketliliğin olmadığı dikkat bozukluğu diye uyduruk bir teşhis türü üretilmiştir. Bu; ciğerleri olmayan insan demekle aynı saçmalık düzeyindeki bir hatadır. Buradaki esas amaç; dikkat dağınıklığı dediğim sorunu tıplaştırmak; tamamen bir öğrenme sorunu olan bu sorun türünü de tıbbi müdahalelere açık hale getirmektir.
Dikkat dağınıklığı dikkat bozukluğundan kıyas kabul etmeyecek derecede daha yaygındır. Bu sorun genellikle harici etmenlere bir tepki olarak ve öğrenilmiş bir davranış olarak ortaya çıkar. Bu sorunda belirleyici olan patolojik bir anomali yahut bozukluk değildir; alışkanlık ve eğilimdir.
Bunun iki ana nedeninden daha önce bahsetmiştim. Bunlardan birisi uyarıcıların fazla olduğu bir ortamda ders çalışma pratiği diğeri de çocuğun ders esnasında ilgisinin anne yahut kardeşi tarafından sürekli (belli komut ve yönergelerle) dağıtılması uygulamalarıydı.
Üçüncü bir nedeni de çocukların özellikle ilkokul birinci sınıftan başlayarak ebeveynleriyle birlikte ders çalışma uygulamasıdır.
Birlikte ders çalışma çocuğun derse uzun süreli yoğunlaşmasına fırsat vermemekte; karşılıklı konuşma şeklindeki bu süreç bir süre sonra çocukta ilgisini ve dikkatini derse uzun süre veremez hale gelme sonucunu doğurmaktadır.
Ayrıca bu hata; ders yükünü her an annesiyle paylaşma pratiği nedeniyle çocuğu hazıra ve kolaya alıştırmakta; bu alışkanlık ders çalışmaya karşı isteksizlik ve tembellik gelişmesine; işin kolayına kaçarak her an yardım beklenmesine de yol açmaktadır. Bu hatalı model; düşünce ve anlama – algılama tembelliğine de sebep olmaktadır. Sürekli annesinden destek alan; işine uzun süre bağımsız olarak yoğunlaşamayan çocukta bir dizi olumsuz sonuçların gözlenmesi kaçınılmaz olmaktadır. Bu temel hata çocuktaki eğilimleri bozmakta; hatalı bir alışkanlığın doğmasına yol açmaktadır.
ÖNERİ
Yapılması gereken çocukların yalnız bir odada ve bağımsız olarak yani tek başlarına kendilerinin ders çalışması; yapamadıkları; anlayamadıkları soruları işaretleyerek “dersin bitiminde” ebeveynlerinden destek istemeleri; bunun öğretilmesidir. “Anne şu soruyu yapamadım” diyerek çocukların annenin hemen desteğe koşması da son derece yanlıştır. Yani yardım dersin sonunda sunulmalı; dersin sonuna kadar çocuğun derse yoğunlaşması diri tutulmaya çalışılmalıdır.