Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Ergenlik Döneminde Cinsel Gelişim

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 22:05    Güncellendi: 18.02.2025 22:05
CİNSEL GELİŞİM

Ergenlik döneminde; ergeni fiziksel olgunluğa ulaşırken cinsel gelişim açısından pek çok yeni ve zorlu görev beklemektedir. Değişen bedenine ve cinsel açıdan olgunlaşan bedenin işlevlerine uyum sağlama; cinsel tutum ve değerlerin belirginleşmesi; cinsel davranışlarda bulunma; cinsellikle ilgili duygu; tutum ve yaşantılarının bütünleştirmesini sağlama bu görevler arasında sayılabilir. Cinsel gelişim; cinsel organların gelişimi ile birlikte içerisinde zihinsel; duygusal ve toplumsal öğeleri de taşımaktadır. Cinsel gelişimin zihinsel boyutu; ergenlik döneminde meydana gelecek değişimlerle ilgili bilgilerin kazanılması; cinsiyet farklılıkları ve cinsel rollerin öğrenilmesini kapsamaktadır. Duygusal boyutu; ergenlerin kendi bedenini nasıl hissettiği; cinsiyetine yönelik duygularını içermektedir. Toplumsal boyutu ise kız ve erkek çocukların kadın ve erkek olarak nasıl davranacaklarına ve cinsiyet rollerini nasıl belirleyeceklerine ilişkin deneyimleri kapsamaktadır.

Cinsel kimlik gelişiminde en belirgin gelişme ergenlik döneminde olur. Ergenler cinsel kimliğine uygun rolleri benimsemeye başlar ve kendi cinsel kimliğine uygun davranışları geliştirir. Karşı cinside tanımaya; onlarla ilişkilerini geliştirmeye başlar. Kızlar ve erkekler bu dönemden itibaren karşı cinsten hoşlanma; onların ilgisini çekme ve beğenisini kazanma eğilimi gösterirler ve romantik ilişkiler bu dönemde başlayabilir. Yaşadıkları romantik ilişkiler; yetişkin hayattaki daha kalıcı ve uzun sürecek romantik ilişkilerin provalarıdır. Bu doğrultuda ergenin cinselliği korkulacak; utanılacak bir olay olarak değil; doğal bir gelişim süreci olarak algılaması önemlidir. Ergenlere verilecek cinsel eğitim bu noktada çok önemlidir.

Ailelere bütün gelişim alanlarında olduğu gibi cinsel eğitimde de oldukça büyük görevler düşmektedir. Öncelikle ailelerin cinsel gelişimin bedenin normal bir tepkisi olduğunu kabul etmesi son derece önemlidir. Bilgi veren yetişkinle özdeşim; duygusal olgunluğu kolaylaştırdığı için kız çocuğuna annenin; erkek çocuğuna ise babanın bilgi vermesi anlamlı olmasına rağmen çocuğa konuyu kimin daha iyi açıklayabileceği önemlidir. Konuyu daha iyi açıklayabilecekse baba kız çocuğuna; anne erkek çocuğuna bilgi verebilir. Önemli olan çocuğun en iyi şekilde uygun bilgiyi almasıdır. Fakat dikkat edilmesi gereken; çocuk hangi ebeveyne soru yöneltiyorsa cevabı o ebeveyn vermelidir.
Bazen anne babalar çocuklarının çekingen davrandığını; soru sormadığını veya kendi çocuklarının cinsel gelişimle ilgili merakı olmadığını söylerler. Oysa ergenin soru sormaması bu konuda konuşmaya ihtiyacı olmadığı anlamına gelmez. Çünkü çocuk toplumsal ve kültürel etkenlerle cinselliğin konuşulmadığı bir ortamdaysa bu konuda soru sorulmayacağını öğrenir. Anne-baba tarafından ergenin cinsellikle ilgili merak ettiği konuları ve bu konular hakkındaki duygularını konuşabileceği bir ortamın mutlaka hazırlanması gerekmektedir.

Cinsel Yönelim

Cinsel yönelim cinsel haz ve tatmin nesnesi olarak hangi cinsin tercih edildiği; hangi cinsin çekici bulunduğudur. Heteroseksüellik bireyin cinsel açıdan karşı cinse yakınlık duyması; homoseksüellik bireyin cinsel açıdan hem cinsine ilgi duyması; biseksüellik ise bireyin her iki cinse de yakınlık duymasıdır. Bireylerin cinsel yönelimi ile cinsiyet rol davranışı arasında hiçbir ilişki yoktur. Tamamen eşcinsel bir erkek çok erkeksi olabilir; çok kadınsı olabilir ya da her ikisinin rolünü birden gösterebilir. Aynı şey kadınlar içinde geçerlidir. Homoseksüellik eskiden bir ruhsal rahatsızlık olarak değerlendirilmekteydi. Fakat yapılan çok sayıda çalışma cinsel yönelim ile duygusal ve sosyal problemler arasında bir ilişki olmadığını ortaya koyduğu için homoseksüellik günümüzde ruhsal rahatsızlık yani hastalık olarak değerlendirilmemektedir.

Toplumsal Cinsiyet/Cinsiyet Rolleri

Toplumda erkek ve kız çocukları arasında da cinsiyetine göre yaklaşımımızda farklılıklar olabiliyor ve bireyler cinsiyetine göre ayrımcılık yaşayabiliyor. Ancak çocuklarımızın kendi ayakları üzerinde duran; kendi kendilerine yetebilen yani kendi işini yapabilen bireyler olmasını istiyorsak yaklaşımımızdaki bu farklılıklara dikkat etmeliyiz.Cinsiyete bağlı olarak kadına ve erkeğe sosyal olarak belirlenmiş rollere toplumsal cinsiyet ya da cinsiyet rolleri adı verilmektedir.

Toplumsal cinsiyet özellikleri öğrenilen özelliklerdir. Bir çocuk erkek ya da kız olmayı ailesinden ve toplumdan öğrenmeye başlar. Örneğin; erkek çocuklardan ağlamamaları ya da bebeklerle oynamamaları beklenirken; kızlardan annelerine yardım etmeleri ama ağaçlara tırmanmamaları beklenir. Ailelerin; kardeşlerin; akrabaların ya da arkadaşların kız ve erkek çocuğa ilişkin bu görüşleri planları ve beklentileri kuşaktan kuşağa geçer ve onların her iki cinsiyet için beklentilere uygun davranmasını sağlar.
Kadın veya erkek rolleri toplum tarafından verilen mesajlarla şekillenir. Çocuklar doğduğunda cinsel rol ayrımının farkında değildir fakat doğduklarından itibaren yaşadıkları tecrübeler; yetişkinlerin yaklaşımları ve verilen gizli veya açık mesajlarla çocuklar cinsiyet rollerini öğrenir ve ona göre davranmaya başlar. “Erkeklere oyuncak olarak araba veya top; kızlara ise oyuncak bebek alınır. Erkekler güçlüdür; kadınlar zayıftır. Erkekler çapkındır; kadınlar sadıktır. Erkekler tamir işlerinde; kadınlar çocuk bakımında ve ev işlerinde iyidir. Kadınlar duygusaldır; erkekler değildir. Mühendislik erkek; hemşirelik kadın mesleğidir.” gibi yargılarla büyüyen çocuklar zaman içinde bu özellikleri ve rolleri benimser.
Toplumdaki kalıplaşmış cinsiyet rollerinden dolayı çocuklarımız birçok problemle karşılaşmaktadır. Toplumda erkeklerin sayısal derslerde ve alanlarda; kızların sözel derslerde ve alanlarda başarılı olduğuyla ilgili kalıplaşmış yargıyı hepiniz duymuşsunuzdur. Bu yargıya inanmış bir kız çocuğunun sayısal alanda ne kadar başarılı olabileceğini düşünüyorsunuz. Büyük ihtimalle erkeklerin duygularını belli etmemeleri ve güçlü olmaları gerektiğini de duymuşsunuzdur. Bu ön yargı nedeniyle birçok erkek duygularını ifade edememekte; yaşadıkları problemleri paylaşamamaktadır. Belki de çocuğumuz; bize en çok ihtiyacı olduğu zaman yaşadığı problemi bu ön yargıdan dolayı bizimle paylaşamayacak. Bunlara benzer örnekler çoğaltılabilir.

Aileler çocuklarının biyolojik özellikleri dışındaki farkların ve ayrımların kesin doğrular olmadığının ve toplum tarafından geliştirildiğini hiçbir zaman unutmayarak kendi ön yargılarından kurtulmalıdır. Çocukları büyütürken cinsiyet ayrımı içeren davranışlardan ve ön yargılardan uzak durarak onlara model olmalıdırlar.

KAYNAKÇA
Çiftçi; N. (2007). Ahlak Gelişimi. A. KAYA (Ed.); Eğitim Psikolojisi. Ankara: Pegema Yayıncılık.
Gander; M. J.; Gardiner H. W. (2004). Çocuk ve Ergen Gelisimi. B. Onur (Ed). Ankara: İmge Yayınevi.
Karabekiroğlu; K. (2009). Anne-Babalar İçin Ergen Ruh Sağlığı Rehberi. İstanbul: Say Yayınları.
Kulaksızoğlu; A. (1998). Ergenlik psikolojisi. İstanbul: Remzi Yayınevi.
Sanderson; C. (2010). Çocuğun Cinsel Eğitimi ve Tacizden Koruma Rehberi. Sistem Yayıncılık; İstanbul.
Santrock; J. W. (2012). Ergenlik. Çeviri Editörü: D. M. Siyez. Nobel Akademik Yayıncılık Eğitim Danışmanlık; Ankara.
Siyez; D. M. (2007). Fiziksel Gelişim. A. KAYA (Ed.); Eğitim Psikolojisi. Ankara: Pegema Yayıncılık.
Siyez; D. M. (2010). Ergenlerde Problem Davranışlar Okul Temelli Önleme Çalışmaları İle İlgili Uygulama Örnekleri. Ankara: Pegem Akademi.
Steinberg; L. (2007). Adolescence (Çev: F. Çok.). USA: Mcgraw Hill Companies.
UNFPA; State of World Population; New York; 2000.
Yavuzer; H. (2005). Çocuk Psikolojisi. Remzi Kitabevi; İstanbul.
Yazgan İnanç; B.; Bilgin; M. ve Kılıç Atıcı; M. (2004). Gelişim psikolojisi: çocuk ve ergen gelişimi. Adana: Nobel Yayınevi.
Yörükoğlu; A. (2000). Gençlik Çağı Ruh Sağlığı Ve Ruhsal Sorunlar. Özgür Yayınları; İstanbul.