Sanırım hiç kimse boşanmak için evlenmez. Boşanmadan etkilenmeyecek aile bireyi yoktur. Kadın; adam ve çocuklar hepsi kendi nasiplerini alır az ya da çok hepsi bu yeni durumdan etkilenirler. Çocuk anneye ya da babaya verilir; ebeveynlerinden birini belli aralıklarla görmek zorunda kalır veya bu seçimi kendi yapması istenir ve dünyanın en zor seçimini yapmak zorunluluğuyla erkenden yüzleşir. Yaş ne kadar küçükse seçimin küçük omuzlarında oluşturacağı yük o denli ağırdır. Annede kalsa babayı; babada kalsa anneyi özleyecektir; keşke böyle bir seçim yapmak zorunda kalmasa; ama nafile; hakim amca ya da teyzenin onu bir odaya alarak “Söyle bakalım annenle mi yaşamak istiyorsun yoksa babanla mı?” sorusuna maruz kalacaktır.
Ülkemizde hakimler velayete karar verirken; çocuğun en yüksek fayda göreceği tarafı seçmeye; zihinsel; ruhsal ve bedensel olarak kimin yanında kalması daha hayırlı olacaksa çocuğu o tarafa vermeye gayret ederler. İstatistikler incelendiğinde boşanmaların sıklıkla evliliğin ilk 10 senesinde yaşandığı görülür. Bu sebeple ülkemizdeki boşanan çiftlerin çocukları henüz bebek ya da çocuk yaştadır denilebilir. Bu sebeple hakimlerin “çocuk annenin bakım ve şefkatine ihtiyaç duyduğu yaşta gerekçesiyle” anneden yana seçim yaptıkları görülür. Zaten kanunumuz da annenin; çocuğun bedeni; zihni ve ahlaki gelişmesine engel olacağı yönünde ciddi ve inandırıcı kanıtlar yoksa çocuğu anneye vermekten yanadır. Genelde anneye verilen çocuğun babayla şahsi ilişkileri çocuğun yaşı dikkate alınarak hakim tarafından düzenlenmesiyle boşanmada velayeti kimin alacağı neticelenir.
2012 yılı istatistiklerine bakıldığında ilk kez boşanan çiftlerin sayısının evlenenlerin sayısını geçtiği ve boşanmanın toplumsal bir sorun olarak yaygınlaşmaya başladığı görülür. İnsanlarımızın çoğu boşanma konusunda nasıl davranması gerektiği konusunda yeterli bilince sahip değil. Şahsi gözlemim eğitiminde bu bilinçte çok değişikliğe neden olmadığı. Yani eğitimli ya da eğitimsiz kişilerin boşanmada velayet konusuna çok farklı tepkiler vermediği; çocuklarının psikolojisini çok da düşünmedikleri yönünde. Genelde ego savaşına dönen boşanmalarda çocuklar en göz ardı edilen; fakat boşanma olayından en fazla yarayla ayrılan kişiler oluyorlar.
Eğer velayet anneye verilmişse; velayeti annede olan kız ya da erkek çocukların zihinsel; ruhsal ve cinsel yönden sağlıklı yetişkinler olabilmeleri için baba modeline ihtiyaçları olduğu muhakkak. Bu sebeple çocuklar baba ile yeterli şekilde görüşme imkanına sahip olmalıdır. Boşanmış çiftler bu konuda bilinçli davranmalı; birlik içinde hareket etmelidirler.
Model alma açısından velayet başka bir riski daha gündeme getirir “Velayeti babasında olan kız çocuğu; velayeti annesinde olan erkek çocuğu.” Kız çocuk kimliğini bulmak için kadın; erkek çocuk erkek modele ihtiyaç duyar. Öz anne babanın yerini ise kimse alamaz; o boşluğu gerçekte kimse dolduramaz. Bu sebeple çocuk hemcinsiyle yeterli etkin zaman geçirmeli; bu mümkün değilse çocuğun cinsiyetine uygun kişilerle (teyze; hala; babaanne; dayı; amca; dede…)vakit geçirmesi için ortam hazırlanmalıdır. Modeli olmayan çocuk yaşam içinde çok örselenir.
Diğer boyut kız çocukların babaları; erkek çocukların da anneleriyle ilişkilerini sağlıklı anlamlandırabilmeleri için hemcins olan ebeveynin sağlıklı modelliğine ihtiyaç duymasıdır. Kadın ve erkek birbirlerinden boşanır; ama çocuklarından boşanamazlar. Aile birliği dağılmış olmasına rağmen anne baba model olmaya devam ettiğinin sorumluluğunda olmalı ve ayrıldığı eşi ile iletişimini sağlıklı temas sınırında tutmaya azami gayreti göstermelidir. Çünkü ayrıldıktan sonra süren ya da sürmeyen iletişimin kalite ya da kalitesizliği çocuğun yetişkin hayatında karşı cinsle olan ilişki biçimlerini doğrudan etkileyecektir.
Örneğin velayeti babada olan kız çocuk babasının nesidir; bakıcısı mı; annesi mi yoksa yalnızca kızı mı?
14 yaşında bir danışanım şöyle demişti “Sanki babam benim sevgilim gibi; bizi birlikte görenler de öyle zannediyor; ayda bir babamı gördüğümde el ele dolaşıyoruz; babamlayken çok mutluyum; annemleyken de mutluyum ama hep babamı düşünüyorum; babamı çok özlüyorum; kız arkadaşıyla evlenirse diye ağlıyorum; uyuyamıyorum.”
Baba evlense çocuk narsistik bir çöküş yaşar; fakat kendisini konumlandırması kolaylaşır ve bu yolla ilgisini babadan çekerek vakti geldiğinde diğer erkeklere yöneltebilir. Aynı çatı altındayken sağlıklı model olamayan ebeveynler hiç olmazsa ayrıldıktan sonra sağlıklı model olmaya gayret etmeli kendi hal ve hareketlerinin çocuklarının gelecekteki ilişki şekillerini biçimlendirdiğinin farkında olmaları elzemdir.
Velayet anneye verildiği durumlarda en büyük tehlikelerden birinin bilinçsiz babalar olduğu göze çarpar. Çocuğunu gördüğü süreyi sadece eğlenerek geçiren; çocuğunun terbiyesiyle ilgilenmek yerine ahlaki gelişimini tamamen anneye devreden; ona aşırı özgürlük tanıyan; sözüm ona boşanmanın ortaya çıkardığı olumsuz etkileri aşırı verici davranarak telafi etmeye çalışan; sırf çocuğuyla sürtüşmemek için annenin koyduğu kuralları sabote eden bu yolla da çocuğuna yanlış model olan babalar. Çalışan anne de ülkemiz için yeni bir durum ve çalışan anneler de hafta sonu babalarından farksız; boşanmayı sözüm ona en az yarayla atlatmak için çocuğunun olur olmadık tüm isteklerine evet diyerek; bırakın onlara sağlık model olmayı; bencil; dürtüsel… bireyler olmaları için tüm yatırımları yaptıklarının farkında bile değiller.
Boşanmış ailelerde sıklıkla gözlediğim konulardan bir de anne babanın çocuklarını kendilerine sakladığı durumlardır. Yoğunlukla boşanmış ailelerde rastlanılan bu durum olmakla birlikte; aile birliği devam eden ailelerde de sıklıkla görülen bu duruma genelde Aşırı Koruyucu Tutuma sahip kişilerde rastlanır. Aşırı Koruyucu Tutuma sahip anne ya da baba çocuğunu hayatının merkezi yapar; onun için saçını süpürge eder ve bağımsızlaşmasına izin vermez. “Sen benim her şeyimsin; ben sensiz ne yaparım; sensiz bir hayat düşünemiyorum; sırf senin için bir daha evlenmedim; keşke hiç büyümesen hep çocuk kalsan; kimseye güvenme ne yaşarsan gel bana anlat ben senin için en iyisini düşünürüm… “gibi söylemlerle çocuğu kendine öylesine bağımlı kılar ki; çocuk büyüdüğünde ya “Annem (babam) yalnız ne yapar; onu yalnız bırakamam” deyip evlenemez ya da evlenir; fakat anneyle (babayla) bağımlı ilişkisini sürdürdüğü için kendi yuvasında huzur bulamaz.
Yine boşanmış ailelerde sık karşılaşılan durumlardan biri de; boşanmış ebeveynin birisi ile beraber olduğu halde bu durumu çocuklarından gizlemesidir. Gizler çünkü kendince “çocuğum kıskanmasın; duyarsa etkilenir; derslerinde başarısız olmasın; üzülmesin; psikolojisi sağlıklı kalsın….” Akla uygunlaştırarak çocuklarının gizlemesinin altında yatan “Çocuğum bana bağımlı kalsın; hep benim olsun; onun yaşamındaki en değerli en önemli kişi ben olmalıyım.“ gizil isteğidir; ama bu gerçekle yüzleştirsen de fark edemeyecek kadar içgörü yoksunu oldukları görülür. Oysa bu hususta ebeveyn çok dikkatli olmalı; kendi narsistik eğilimine çocuğunu kurban etmekten uzaklaşmalıdır. Aksi halde çocuğa yanlış model olacak ve onun gelecekte karşı cinsle yaşayacağı tüm ilişkileri şimdiden kirletecektir.