Kekemelik sorunu yaşayan bireylerde sıkça görülen konuşmaya hazırlanırken kaygı düzeyindeki artış; korku; diğer insanlarla iletişim kurmaktan kaçınma duyguları ve özgüven eksikliği hipnoterapi ile giderilebilmektedir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus; Hipnoterapi uygulamalarına başlamadan önce mutlaka danışanda kekemeliğe dair var olan olumsuz düşünce; algı ve duygu değişiminin gerçekleşmiş olmasıdır. Bu da sistematik çalışmaları içeren bir eğitim sürecini işaret eder. Yani önce bilişsel değişimin sağlanarak bireyin kekemeliğini nasıl kontrol edebileceği becerisine ulaşmış olması gerekir. Kekemeliğin oldukça karmaşık yapıya sahip bir konuşma bozukluğu türü olduğunu sıkça tekrarlıyoruz. Kedi; köpekten veya başka bir şeyden korkmak; aile içinde yaşanan olumsuzluklar kekemeliğin nedeni değil; potansiyel kekemeliği tetikleyerek ortaya çıkaran unsurdur. Kekemeliğin nedenine ilişkin birbirinden farklı birçok kuram bulunmakla birlikte nörofizyolojik yapı; kalıtsal yatkınlık; çevresel ve psikolojik faktörlerin kekemeliğin ortaya çıkmasında rol oynadığı görüşü yaygın olarak kabul görmektedir. Bu yüzden de hipnoterapinin tek başına mucizevi ve kalıcı bir etkiye sahip olmasını beklemek gerçekçi olmayacaktır. Bütüncül yaklaşımla yürütülen eğitim süreci içerisinde danışanın kekemelik sorunuyla başa çıkma tekniklerini edinmesinin ardından; sonlandırma evresinde hipnoterapinin uygulanması durumunda bireye önemli ölçüde katkı sağlayan bir yöntem niteliğindedir.
Hipnoz kişinin içinde bulunduğu sorunları çözmek ve kendini keşfetmek üzere bilinçaltına kulak vermesidir. Bu anlamda içsel derin bir yolculuktur sonu aydınlığa açılan. Kişi gerçek hayatında yaşadığı sorunları hipnoz sırasında telkin desteğiyle tutarlı ve olumlu şekilde düzenler. Teknik olarak transta; dikkatin farklı yerlere odaklanarak kişinin sorununu çözmeye yönelik telkinlerin merkezi sinir sistemine gönderimidir. Fiziksel Gevşeme+Telkin+ Trans şeklinde formüle edebileceğimiz hipnoz bir yoğunlaşmadır. Hipnoz kişinin istediği telkinleri almak için girdiği trans halidir ve bu transta kişide farklı bir algı eşiği oluşturulur.
HİPNOZ NE DEĞİLDİR ?
1. İradenin; kontrolünün uygulayana verilmesi değildir.
2. Hipnoz girilince çıkılamama durumu olan bir trans değildir.
3. Kişiye istemeyeceği şeylerin yaptırılacağı; söylemek istemediklerinin söyletebileceği bir olgu değildir.
4. Bağımlılık oluşturan bir yöntem değildir.
5. Yan tesiri olan bir yöntem değildir.
6. Bilimseldir; gösteri sanatı değildir.
7. Hipnozda bilinç açıktır devre dışı değildir.
8. Hipnozda istemediğiniz bir şeyi söylemez ve yapmazsınız. Bu anlamda danışanı ele geçirme yöntemi değildir.
KISACA HİPNOZUN TARİHÇESİ
Hipnozun bilimsel tarihi 18. Yüzyılın sonlarına dayanır ve Avusturyalı hekim F. Mesmer ile baslar.
Yine o dönemlerde Fransa da bulunan S. Freud da tedavilerine destek amacıyla hipnozu kullanmaktaydı.
1. ve 2. Dünya Savaşlarında savaş nevrozlarında hipnoz kullanıldı.
1958 yılında Amerikan Tıp Birliği ve Amerikan Psikiyatri Birliği hipnozu resmi bir tedavi yöntemi olarak kabul etti. 1961 yılında ise İngiliz Tıp Birliği hipnozu resmi bir tedavi yöntemi olarak kabul etti.
Türkiye de 1960 yıllarında "Hipnotizma" adlı tezi ile Dr. Recep DOKSAT; hipnozu bir bilimsel çalışma halinde üniversiteye duyurmuştur .
"Bilinçli Hipnoz" tekniğinin kurucusu Dr. Hüsnü İsmet ÖZTÜRK 2000 den fazla hastayı bu yöntemle tedavi etmiş; 250 ye yakın hastasının da hipnoanestezisini kendi yapıp ameliyatlarını da gerçekleştirmiştir (Müezzinoğlu; A.E.)
Bu alanda çeşitli dernek ve çalışma grupları olduğu gibi ayni zamanda eğitimler veren kuruluşlar da bulunmaktadır.
Bilinçli Hipnoz için çok önemli 4 koşul vardır. Bunlar:
1- İhtiyaç (bir sorunun olması)
2- İnanç (sorunun çözümüne ve yönteme duyulan)
3- İstemek (hipnozu istemek)
4- İtimat (hipnozitöre güven duygusu ).
Oto Hipnoz; kişinin belli bir sorununa ilişkin olmak kaydıyla hipnoz sırasında verilen telkinlerle daha sonra ihtiyaç duyduğu zamanlarda ve dilediği her ortamda kendi kendini hipnoza alabilmesidir. Dilek F. Gündüz
Psikolog