Bu yazıyı okuyan herkes bundan sonra yardım ederken de alırken de daha dikkatli olacaktır!
Yardım etmek ne demektir?
Yardım etmek bir sanattır; bir beceridir. Her beceri gibi belli düzenleri vardır.
Biz insanlar her bakımdan başkalarının yardımına muhtacız. Ancak bu şekilde kendimizi geliştirebiliriz. Diğer taraftan başkalarına yardım etmeye de muhtacız. Kendisine iht...iyaç duyulmayan ve başkalarına yardım edemeyen insan yalnızlaşır ve körelir. Dolayısıyla yardım; sadece alana değil verene de hizmet eder.
Ödeşme Olarak Yardım
Yardım genellikle karşılıklıdır ve bunun sebebi ödeşmeye duyulan ihtiyaçtır. Birinden gereksindiği bir şey alan karşılığında bir şey vererek ödeşmek ister.
Bazı durumlarda karşılığını vererek ödeşmemiz ancak bir dereceye kadar mümkün olur. Ana babalarımızdan aldıklarımız; karşılığını verebileceğimizden çok daha büyüktür. Burada bize düşen daha çok aldığımız şeyi taktir etmek ve yürekten teşekkürümüzü sunmaktır.
Dolayısıyla almak ve vermek iki düzlemde gerçekleşir. Biri eşitler arasında diğeri ise seviye farkı olanlar arasındadır. Seviye farkı olanlar arasında alma ve verme daha büyük bir amaca hizmet eder. Anne babamızdan aldıklarımızı biz de kendi çocuklarımıza vererek ileriye taşıyabiliriz. Öğretmenlerimizden aldıklarımızı onlara geri veremeyebiliriz ama öğrendiklerimizi bir gün biz de birilerine faydalı olacak şekilde kullandığımızda aldıklarımızın karşılığını ödemiş oluruz. Yardım etmenin böylesi içine aldığı şeyleri taşıyıp ileten bir ırmağı andırır. Bu tür yardım; armağan edilmiş olanı yüceltir.
Yardım Etmenin İlk Düzeni:
Yardım etmenin ilk düzeni kişinin sadece sahip olduklarını vermesi ve sadece gereksindiklerini beklemesi ve almasıdır.
İlk düzen ihlali kişinin elinde olmayan şeyleri vermeye çalışması ve gereksinmediğini almak istemesidir. Ya da birinin diğerinin elinde olmayan bir şeyi ondan istemesi ve talep etmesidir. Ayrıca bir kişinin yalnız başına taşıyabileceği veya taşımak zorunda olduğu bir şeyi onun sırtından almak ve ona yardım etmeye kalkışmak da bir tür düzen ihlalidir. Dolayısıyla vermenin ve almanın sınırları vardır. Bunları görmek ve uygulamak yardım sanatının bir parçasıdır.
Bu şekildeki yardım alçak gönüllüdür. Aksi halde yardım edenin ve alanın nasıl bir zorlanma içine girdiği aile dizimlerimlerinde gözler önüne serilmektedir. Bir çok geleneksel görüşle çelişen bu vazgeçiş yardım edeni de alanı da korumaktadır.
Yardım Etmenin İkinci Düzeni:
Yardım etmenin ikinci düzeni; ancak bir kişi gerçekten yardım istediğinde ona yardım etmektir. Çoğu insana başkalarının yaşadıkları çok ağır gözükebilir ve bunu değiştirmek isteyebilirler. Yardımcı olmak isteyen bu kişinin yardım etme isteğinin nedeni karşısındakilerin buna ihtiyaç duymaları veya yardım istemeleri değil kendilerinin söz konusu duruma tahammül edememeleridir. Buna rağmen karşılarındaki kendilerine yardım edilmesine izin verirse bunu kendi ihtiyacından daha çok yardım edene yardım etmek istediğinden yapar. O zaman bu yardım etmek almaya; yardımı kabul etmek de vermeye dönüşür.
Bu tür bir ihlal yardım edeni de yardım dayatılanı da zayıflatır.
Yardım Etmenin Üçüncü Düzeni:
Yardım etmenin üçüncü düzeni; yardımcının yardım arayan bir yetişkinin karşısına yine bir yetişkin olarak çıkmasıdır. Böylece yardımcı yardım alanın kendisini ebeveyn rolüne itme çabalarına karşı durmuş olur.
Yardım etmenin bu ihlali; bir yetişkinin yardımcıdan anne babasından talep ettiklerini beklemesi ve yardımcının bu kişiye bir çocuk gibi davranarak onun taşıması gereken yükleri omzundan almasıdır.
Bir kişinin hayatına ebeveyni olmadığımız halde ebeveyn rolünde girersek bunun sonuçları vahim olabilir. Yardım ettiğimizi sandığımız kişiyi yetişkin olma boyutundan çocuk olma boyutuna çekmiş oluruz. Aslında ona iyilik yaptığımızı düşünürken onun gücünü zayıflatırız.
Eğer bir kişinin karşısında ebeveyn rolünü oynuyorsak bir taraftan bu şu anlama gelir ki aslında bizim ebeveyn rolüne girecek birine ihtiyacımız vardır. Örneğin; kendisinden yaşça büyük bir adamla evlenen bir kız için kolaylıkla “kendisine baba arıyor” diyebiliriz. Peki erkek ne aramaktadır? Annesinin yerine geçecek birini. Kulağa tuhaf gelse de üst bir konumda direnen kişi eşit ilişki kuramaz. Ya ebeveyn ya da çocuk rolündedir. Bazen ebeveyn bazen çocuk olur. Halbuki ebeveynlerimizden her ne kadar çok alacaklı hissetsek de onlar bize vermeleri gereken en temel şeyi vermişlerdir: Hayatı. Geri kalan tüm karşılanmamış ihtiyaçlarımız; kendimizi büyütme ve yetişkin olma yolunda verdiğimiz mücadelenin olmazsa olmaz zorlukları ve fırsatlarıdır.
Yardım Etmenin İlk Örneği
Yardım etmenin ilk örneği anne baba ve çocuk arasındaki ilişkidir. Ana baba verir; çocuk alır. Ana babanın verme gücü olduğu sürece çocuk ana babasından her şeyi isteyebilir ve alabilir. Eğer anne ve baba çocuklarına sınırlar koymaz ve onları belirli bir düzeyde düş kırıklığına uğratmazsa çocuklar anne babaya bağımlı hale gelir ve alıcı olmaktan verici olmaya geçemezler.
Diğer taraftan çocuklar anne babalarından aldıklarını anne babalarına geri vermeye kalkarlarsa sonuç mutsuzluk ve hüsran olur. Çünkü ebeveynlerinden aldıklarını geri vermeye kalkan sevgi dolu çocuk; ebeveynlerini kolaylıkla çocuk rolüne iter ve bu da onların yetişkin olma şanslarını ellerinden alır. Onlara iyilik yaptığını düşünürken onları zayıflatır.
Alma Verme Dengesi
Alma ve verme dengesi ilişkilerimizin sağlıklı yürütülebilmesinde oldukça önemli bir kriterdir. Eğer eşit bir ilişkide taraftardan biri daha fazla veriyor veya daha fazla alıyorsa sistemin dengesi bozulur ve sorunlar ortaya çıkmaya başlar. Doğamız her zaman bir denge arayışı içindedir. “Aile: Terk Etmemiz Gereken Sevgili” kitabının yazarı Humphreys çift ilişkisinde sadece alma veya sadece vermenin altında kendini değersiz bulma ve bundan kurtulmaya çalışarak fark edilme isteği olduğundan söz eder. Fazla alan; baskı ve suçluluk hisseder; bazen bu suçluluk duygusu onun ilişkiden çıkmasına neden olur bazen de ilişkide suçluluk duyguları nedeniyle bir tutsak gibi kalmasına yol açar. Fazla veren; terkedilme korkuları ve altta yatan değersizlik duyguları ile yüzleşmekten kaçıyor olabilir. Dolayısıyla; partner ilişkilerinde alma verme dengesini korumak olmazsa olmazdır. Eğer partnerinizden daha fazla verme kapasitesine sahipseniz bunu dengelemek için ancak partnerinizin size geri ödeyebileceği kadarını ona vermelisiniz.
Aldatılma gibi durumlar da alma verme dengesini bozmaktadır. Aldatılan partner; eşinin dengeyi bozduğunu hisseder ve ödeşme ihtiyacı duyar. Öfkesini bir türlü yatıştıramaz. Aldatan partner de ödeşme ve eşiyle tekrar aynı seviyeye gelme ihtiyacı duyabilir. Aldatan eş; olumsuz davranışının bedelini ödeyip yeniden kabul görmek isteyebilir. Bu durumda her iki eş ortaklaşa "bedel ödeme" konusunda anlaşabilirler. Aldatılan eş; aldatan eşten normalde zor olan bir şey yapmasını ister. Örneğin; işini değiştirmesini veya ailesinin yanında eşini aldattığını itiraf etmesini isteyebilir. Bedel her ne olursa olsun aldatılan eşin çektiği acı kadar yüksek bir bedel olmamalıdır. Aksi halde denge yeniden bozulur. Bedel sonrası çiftlerin yaralarını sarmaya başlaması hızlanmaktadır.
Uzm.Psk.Bilge Çapoğlu Bireysel-Aile ve Çift Terapisti