Aşk; yaşamın güçlü bir parçası; büyük bir yeğinlikle sevebilme kapasitesi olarak deneyimlenen çok özel bir süreçtir. Biyolojik cinsiyet rolü olarak kadın ve erkek; aşık olma sürecini farklı şekillerde yaşamaktadır. Bu farkların başında; genel olarak; erkekler önce fiziksel görünüme çekim duyup daha sonra kişilikleri ile ilgilenirken; kadınlarda ise duygusal ilişkinin yapısı fiziksel çekime yol açmaktadır.
Fiziksel çekim; kadınlar için önemli olsa da erkekler için çok daha önemlidir. Erkekler fiziksel çekimden etkilenirken; kadınların; ekonomik statü; hırs; anlaşılma; güçlü bir karakter ve zekadan etkilendikleri görülmektedir. Erkeklerin cinsellik için aşkı; kadınların aşk için cinselliği kullandıklarını söylemek çok da yanlış olmaz.
Erkekler de kadınlar da; ihtiyaç tatmininden; benzerliklerden; yakınlıktan; hoş kişiliklerden etkilenmektedirler. Kadınlar ilişkide daha temkinli davranırken; erkeklerin daha rahat ve cesur aşık olma eğilimi taşıdığı görülmektedir.
Yapılan araştırmalara göre erkeklerin baskınlığı seksepalitelerini artırırken; kadınların baskın davranışları çekici bulunmamaktadır. Ancak baskın erkekler; yardımdan ve işbirliğinden kaçınmadıkları takdirde daha çekici bulunmaktadır. Baskın ve bencil erkekler; kadınlara çekici gelmemektedir.
Peki; aynı geminin yolcusu bu iki cinsiyet; neden farklı biçimlerde yaşamakta bu süreci? Bu sorunun cevabını farklı kuramlar kendilerine göre açıklamışlardır. Evrim kuramına göre erkekler; kadınların üreme yeteneğini; gençlik; güzellik gibi dış görünüşle ilişkilendirip buna önem verirken; kadınlar ise erkeklerin kaynaklık edebilme potansiyeline ilişkin olarak; para kazanabilme ve statü gibi özellikleri aramaktadır.
Psikanalitik kurama göre ise; kızların da erkeklerin de ilk özdeşleşme nesneleri anneleridir. Bebek; kendini başkalarından ayırma becerisi kazandığında; ayrı ve bağımsız bir benlik duygusu geliştirmek ister. Erkekler; erkeksi bir cinsiyet kimliği geliştirebilmek için annelerine duydukları duygusal bağı baskılayarak babaları ile özdeşleşirler. Bir anlamda erkek; anneden ayrılırken; ayrı ve bağımsız bir erkek kimliği geliştirir. Aşık olduğunda tekrar bir kadınla duygusal bağ kurma; bebekken anne ile kurulan sembiyoz ilişkiye özlemi ifade ederken; bir yandan da kaybetme kaygısı arasında çelişki yaşanır. Kızlar ise cinsel kimlik oluşturmak amacıyla annelerinden ayrışmalarına gerek olmadığı için büyüdüklerinde de anne gibi olmak; yakınlaşmak kolayken; ayrışmak ve katı ego sınırlarını koymakta daha zorluk çekerler. Bu gelişimsel süreçler kadınları yakın bir ilişki kurma yoluyla tatmin ederken; erkeklerin bağımsızlık ve ayrılık üzerine kurulu rekabet ilişkileri ve başarı yoluyla tatmin bulması anlamına gelmektedir.
Toplumsal kuramlara göre bu fark; toplumsal normlar; cinsiyet stereotipleri; toplumsal roller ve güç farklılıklarının sonucudur. Stereotiplere göre davranmak toplumsal kabul için önemlidir. Birbirlerinin stereotiplerine uyan kadın ve erkekler; birbirlerini çekici bulmaktadır. Kadın erkeği daha az konuşkan; girişken; erkeksi ve güçlü bulduğu için çekici bulurken; erkek kadını anlayışlı; açık; konuşkan; sıcak ve duyarlı olduğu için çekici bulmaktadır. Ancak daha sonra kadın erkeğin konuşmamasından; erkekse kadının dırdırından şikayet etmektedir.
Aşık olmak oldukça kişisel ve özel bir alandır. Kadın olsun erkek olsun her ikisi için de önemli gereksinimlerin karşılandığı bu süreç ortak alanken; aşkın yaşanmasında cinsiyet farklılıkların olması da doğal görülmektedir.
*Çapkın; M. (2013). Psikodramanın Temel Kavramlar ile Aşka Bakış; Moreno’ nun Rol Kuramına Göre Aşık Rolünün İncelenmesi. İstanbul Psikodrama Enstitüsü Mezuniyet Tezi.
*Pines; A.M. (2010). Aşık Olmak. İstanbul; İletişim Yayınları.
*Mitchell; S.A (2010). Aşk Sürebilir mi? Zamana Karşı Romantik Aşkın Kaderi. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
*Taylor; S.-Peplau ;L.A.- Sears ;D.(2003). Sosyal Psikoloji. Ankara: İmge Kitabevi.