Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Çocukluk ve Ergenlik Dönemi Sorunları

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 22:05    Güncellendi: 18.02.2025 22:05
ÇOCUKLUK VE ERGENLİK DÖNEMİ SORUNLARI

Çocukluk çağı zihinsel ve duygusal bozuklukları; sadece çocukların davranışlarını; duygularını; duygu durumlarını veya düşüncelerini değil; aynı zamanda tüm aile bireylerini etkileyebilen sorunlardır.
Çocukluk çağında sık görülen ruhsal hastalıklar ve gelişimsel bozukluklar arasında Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu; Bipolar Bozukluk ve Anksiyete Bozuklukları; Otizm ve benzeri Yaygın Gelişimsel Bozukluklar; Öğrenme Güçlüğü; Uyum Bozukluğu; Karşıt Gelme Bozukluğu ve Davranım Bozukluğu vb vardır.

1) DENETİMSİZ DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI

- DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB); okul öncesi ve erken okul yıllarında bazı çocuklarda belirgin olarak görülen önemli bir psikiyatrik bozukluktur. Bu çocuklar davranışlarını kontrol etmede ve dikkatlerini belirli bir duruma yoğunlaştırmada ciddi bir zorluk çekerler.
Amerikan Psikiyatri Derneği Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatiksel Elkitabı DSM IV’e göre DEHB’nin çeşitleri şunlardır:
(1) dikkat eksikliği baskın tip
(2) hiperaktivite baskın tip
(3) bileşik tip. Bu tipteki bireyler aşağıdaki semptomların pek çoğuna sahip olurlar:

Duygusal Tutarsızlık
- Konsantre olmakta güçlük çekme
- Duygusal istikrarsızlık
- Öfke patlamaları
- Sosyal yalnızlık
- Sorunlarından başkalarını sorumlu tutma ve diğerlerini suçlama
- Başkalarıyla sık sık kavga etme
- Eleştiriye aşırı duyarlılık

Dürtüsellik
- Çoğu zaman düşünmeden hareket etme ve daha sonra pişman olma
- Hızlı bir şekilde bir aktiviteden diğerine geçiş
- Organize olmada güçlük
- Denetime ihtiyaç
- Sınıf içinde yüksek sesle konuşma
- Oyunlarda ve gruplarda kendi sırasını beklememe
Dikkat Eksikliği
- Başladığı bir işi bitirememe
- Dinliyormuş gibi gözükmeme
- Dikkatin kolayca dağılması
- Konsantre olmakta zorluk çekme
Hiperaktivite
- Yerinde oturmakta güçlük çekme
- Elinde sürekli birşeyle oynama
- Kıpır kıpır olma hali
- Çok konuşma; söz kesme; sırasını beklemeden konuşma
- Oturarak oynanan sakin oyunlardan çok çabuk sıkılma
- Bedensel aktivite gerektiren oyunları tercih etme
KAYNAKÇA
WEB 1; Child Development Institute; http://www.childdevelopmentinfo.com/; 21.12.2010


- DAVRANIM BOZUKLUĞU
Davranım Bozukluğu çocuklarda en sık görülen ruhsal bozukluklardan biridir. Davranım Bozukluğu olan bir çocuk; insanların temel haklarını ve kendi yaşından beklenen sosyal normaları ihlal ederek sürekli sapkın; dürtüsel ve anti sosyal davranışlarda bulunur. Davranım Bozukluğu olan çocuklar: 1) başkalarına fiziksel yönden zarar verecek saldırgan davranışlarda bulunurlar 2) diğer çocuk ve yetişkinlere karşı agresif davranmasalar bile ciddi maddi hasara yol açarlar 3) çalar ve hile yaparlar 4) sık sık kuralları ihlal ederler.

Davranım bozukluğu belirtileri çocuklarda yaşla birlikte artan fiziksel güç; bilişsel yetenekler ve cinsel olgunluğa göre farklılık gösterir. Genellikle ilk başta yalan söyleme ve hırsızlık gibi daha az ciddi belirtiler ortaya çıkarken; daha sonraları otomobil hırsızlığı gibi daha ciddi davranışlar ortaya çıkar.

Davranım bozukluğu belirtileri aşağıdaki maddeleri içerebilir:
- Diğer çocuklara yönelik korkutucu ve tehdit edici davranışlar
- Sık sık fiziksel kavga başlatma
- Silah ve araç kullanarak insanlara ve mala ciddi zarar verme
- İnsanlara ve hayvanlara karşı fiziksel zulüm
- Çalma davranışı (yan kesicilik; kapkaççılık; silahlı soygun)
- Diğerlerine fiziksel şiddet uygulama
- Mülkiyeti yıkma (yangın çıkarma; pencereleri kırma; eve; binaya ve arabaya girme)
- Kendi iyiliği ve çıkarları için sık sık yalan söyleme ve verdiği vaatleri yerine getirmeme
- 13 yaşından önce ebeveynin sokağa çıkma yasağı kurallarına rağmen geceleri dışarda kalma
- Tekrar tekrar evden kaçma
- Alkol ve uyuşturucu kullanma
- Okuldan kaçma (13 yaşında önce)

DSM’e göre; bir çocuğun davranım bozukluğu tanısı alabilmesi için yukarıda belirtilen semptomların 3 veya daha fazlasını kesintisiz olarak 12 boyunca göstermesi gerekir. Ayrıca; bu belirtilerin çocuğun sosyal veya akademik işlevselliğini engelleyebilmesi gerekir.
Davranım bozukluğunun iki alt tipi vardır: Çocukluk çağı davranım bozukluğu ve ergenlik dönemi davranım bozukluğu. Çocukluk çağı davranım bozukluğu; çocuk 10 yaşına gelene kadar hastalığın en az bir belirtisini sergilediği zaman söz konusudur. Çocukluk çağı davranım bozukluğu tanısı alan çocukların büyük çoğunluğu fiziksel olarak agresif davranışlar sergileyen erkek çocuklarıdır. Bu çocuklar genellikle akranlarıyla iyi geçinemez ve aynı zamanda ilk çocukluk yılları boyunca karşıt gelme bozukluğu tanısı alabilirler.
Ergenlik döneminde ortaya çıkan tipte; bozukluğun 10 yaş öncesinde hiçbir belirtisi yoktur. Bu çocuklar agresif davranışlar sergilemeye daha az eğilimlidirler ve akranlarıyla daha iyi geçinirler. Bu bozukluk erkek ve kız çocuklarında hemen hemen aynı oranda görülür. Bu tipin görüldüğü kişiler kalıcı davranım bozukluğu; anti sosyal kişilik bozukluğu veya diğer kişilik bozukluklarını geliştirmeye daha az eğilimlidirler.
Davranım bozukluğu yaygın görülen bir bozukluktur ve bu tanıyı alan çocukların sayısı son birkaç yılda artış göstermiştir. DSM’e göre davranım bozukluğununun bugün görülme oranı yüzde 1 ile 10 arasındadır.
Araştırmalar; Davranım Bozukluğunun genetik ve çevresel faktörlerden bir arada etkilendiğini önermektedir. Bozukluk; Alkol Bağımlılığı; Şizofreni; DEHB ve Duygudurum bozuklukları (Major Depresyon ya da Bipolar Bozukluk gibi) tanısı alan ebeveynlerin biyolojik çocukları arasında daha yaygın olarak görülmektedir. Sözel zeka puanı düşük olan ve konsantre olma; hatırlama; soyut düşünme gibi beyin merkezli alanlarda sorunları olan kişilerde de bozukluğun tanısı istatiksel olarak artmaktadır. Bu koşullar; çocukların problem çözme; dikkatlerini yoğunlaştırma; muhakeme yeteneklerini etkilemektedir.

Bozukluğun çevresel tetikleyicileri ise şunlardır: ailesel işlev bozuklukları (örneğin; uzun süren evlilik çatışmasına maruz kalma; sınırlı maddi ve duygusal kaynaklar; istikrarsızlık; aile değerlerinde bozulma); akran reddi; okulda kötü performans. Okulda başarısız olan çocuklar genellikle akranları ve öğretmenleri tarafından reddedilir; sınıfta geri kalırlar ve büyük ölçüde okulu bırakma yönünde eğilim gösterirler. Aynı zamanda; bu faktörlerden herhangi birinin görülmesi diğer davranışsal sorunların ortaya çıkabileceğine de bir işarettir.
KAYNAKÇA
WEB 2; 2008; Andrea Barkoukis; Natalie Staats Reiss ve Mark Dombeck; “Introduction to Disorders of Childhood; Mental Help Net; http://www.mentalhelp.net/poc/view_doc.php?type=doc&id=1217&cn=37
; 21.12.2010

- KARŞIT OLMA- KARŞI GELME BOZUKLUĞU
Tüm çocuklar kendi fikirlerini savunmak için belli bir kapasiteye sahiptirler ve bunu farklı yoğunluk derecelerinde ortaya koyarlar. Bu özellik çocuk kabul edici olduğunda harika olabilirken; çocuk çok güçlü olumsuz düşüncelere sahip olma eğiliminde olduğunda dayanılmaz olabilir. Bir çocuğun kendi ihtiyaçlarını; sevdiği ve sevmediği şeyleri gösterme şekli biyolojik bir seviyede hala tam olarak anlaşılmamış bir dizi karmaşık faktör tarafından yönetilir. (1)
Karşı Gelme Bozukluğu bir çocukluk çağı psikiyatrik bozukluğudur. Bütün çocukların zaman zaman somurtkan; tartışmacı veya huysuz dönemleri olduğu için; Karşı Gelme Bozukluğu tanısının dikkatli bir şekilde yapılması gerekmektedir. (1)
Karşı Gelme Bozukluğu DSM IV tanı ölçütleri şunlardır:
A. aşağıda bulunan düşmanca;olumsuz ve meydan okuyan davranış örüntülerinden 4 veya daha fazlasının en az 6 ay boyunca var olması:
1) sık sık öfkelenme
2) sık sık yetişkinlerle tartışmaya girme
3) yetişkinlerin isteklerine çoğu zaman karşı gelme; kurallara uymama ve reddetme
4) çoğu kez kasıtlı olarak insanların canını sıkacak davranışlar sergileme
5) kendi hataları yüzünden başkalarını suçlama
6) kolay alınganlık gösterme ve küsme
7) çoğu zaman kızgın ve kırgın olma
8) sık sık kin duyma ve intikam alma isteği (1)

Karşı Gelme Bozukluğunun belirtileri hemen hemen her evde belirgindir. Ancak; bu bozukluğa sahip çocukların bazıları; bu davranışları bazı bölümlere ayırır ve böylece her ortamda sergilemezler. Diğer çocuklar ise bu tip davranışları okul; ev ve toplum gibi çoklu ortamlarda sergilerler. Genellikle; bu belirtiler çocukların iyi tanıdıkları yetişkin ve akranlarının yanında açıkça görülebilirken; belirgin davranışlar yabancıların önünde sergilenmeyebilir. Bu durum da tanı koymayı güçleştiren etmenlerden biridir. (2)

DSM IV’e göre; Karşı Gelme Bozukluğu çocuk ve ergenlerin yüzde 2 ile 16’sı arasında oldukça yaygın olarak görülmektedir. Bozukluk genellikle 8 yaş öncesinde başlar ve erken ergenlik başladıktan sonra nadiren teşhis edilir. Ergenlik öncesinde erkeklerde KGB geliştirme olasılığı daha çoktur; ergenlik döneminde ise bu bozukluk cinsiyetler arasında aynı oranda seyretmektedir. (2)

KAYNAKÇA
(1) WEB 1; Child Development Instıtute; http://www.childdevelopmentinfo.com/; 21.12.2010
(2) WEB 2; 2008; Andrea Barkoukis; Natalie Staats Reiss ve Mark Dombeck; “Introduction to Disorders of Childhood”; Mental Help Net; http://www.mentalhelp.net/poc/view_doc.php?type=doc&id=1217&cn=37; 21.12.2010


2) ÖĞRENME YETERSİZLİKLERİ (1)
Öğrenme yetersizlikleri; akademik; dil; konuşma ya da motor beceriler gibi özel alanlardaki yetersiz gelişme ile belirlenir. Bu bozukluğu olan kişiler normal ya da normal üstü zekaya sahiptirler fakat bir çocuk olarak bazı özel becerileri öğrenmekte güçlük çekerler.

- ÖĞRENME BOZUKLUKLARI
ÖĞRENME BOZUKLUKLARI (1)
Öğrenme bozuklukları 3 kategoriye ayrılır: okuma bozuklukları; aritmetik bozukluklar; yazılı ifade bozuklukları.
Disleksi; yani okuma güçlüğü olan çocuklar kelime tanıma; okuduğunu anlama ve tipik olarak da yazarken harf karıştırma konularında belirgin güçlük yaşarlar. Sözlü olarak okuduklarında yaşıyla uyumlu olmayan bir biçimde kelimelerin okunuşlarında çarpıtma; ekleme ve eksiklikler yaparlar. Erişkinlikte akıcı sözlü okuma; anlama ve yazarken harf karıştırma sorunları sürer. Bu bozukluk okul çağı çocukları arasında yüzde 2-8 oranında görülür.
Aritmetik bozukluğunda çocuk sayısal sembolleri tanımada; eldeli sayılarda eklemeyi hatırlamakta; nesneleri saymakta ya da aritmetiksel silsileyi izlemekte güçlük çeker. Aritmetikteki düşük başarı; en az düşük okuma ve heceleme başarısı kadar olağandır ve sıklıkla insanlarda bu üçünün tümü vardır.
Yazılı ifade bozukluğu; yazılı kelimeleri bütünleştirme yeteneğindeki bozulma ile tanımlanır. Bu yazma becerisi gerektiren günlük işlerde ya da akademik başarıda yeterince ciddi; olumsuz bir etkidir.

- İLETİŞİM BOZUKLUKLARI (1)
Dilin ifade bozukluğunda çocuk kendisini konuşarak ifade etmekte güçlük çeker. Çocuk iletişim kurmaya isteklidir ama doğru kelimeleri bulmakta olağan dışı bir zorluk yaşar. Örneğin; sokakta geçen bir arabayı gösterirken “araba” sözcüğünü çıkaramayabilir. Dört yaşlarındayken bu çocuk sadece kısa cümlelerle konuşur.
Fonolojik bozukluğu olan gençler; önemli bir kelime dağarcığını anlayabilir ve kullanabilirler ancak konuşmaları bebek konuşmasını andırır cinstedir.
Üçüncü bir iletişim bozukluğu kekelemedir ki bu aşağıdaki konuşma örüntülerinden bir ya da birden fazlasıyla karakterize edilmiş; söz akıcılığındaki kesintilerdir. Konuşma örüntüleri: seslerin sık tekrarı ya da uzatılması; kelimeler arasında uzun duraklamalar; telaffuzu zor kelimelerin yerine kolay kelimeleri koymak (belli sessiz harflerle başlayan kelimeler gibi) ve bütün kelimeyi tekrar etmek (sadece bir “go” yerine “go-go-go-go” demek gibi). Bazen vücut tikleri ve göz kırpıştırma da akıcı olmayan bu konuşmaya eşlik eder.
Seçici Mutizm (2)
Seçici Mutizm; bir çocuğun konuşması beklenen belli sosyal durumlarda konuşmayı başaramaması sonucu ortaya çıkar. Evde aile üyeleri ile konuşan fakat okulda öğretmenleri ve akranlarıyla hiç konuşmayan bir çocuğu bu duruma örnek verebiliriz. Bu bozukluğun tanısı 19. yüzyıla uzanmakla birlikte; sınıflandırılması ve sebepleriyle ilgili unsurlar hala belirsizliğini korumaktadırlar.
Seçici Mutizmin anksiyete bozukluklarının bir çeşidi olması muhtemeldir. Seçici sosyal durumlarda konuşmayı reddetmeye ek olarak; bu çocuklar sık sık utangaçlık; endişe; utanma ve olumsuz değerlendirme korkuları sergilerler. Çocuklar kendilerini sosyal olarak izole edebilir; akran ilişkilerinden geçi çekilebilir ve kendileri için güvenilir figürler olan anne ve babalarına daha çok sığınabilirler. Aynı zamanda; sık sık öfke nöbetleri ve diğer negatif veya kompulsif davranışları gösterebilirler. Bazı çocuklarda ev içinde özellikle muhalif davranışlar gözlemlenebilir.
DSM ölçütlerine göre; bir çocuğa Seçici Mutizm tanısının konabilmesi için yukarıdaki belirtilen semptomların en az bir ay boyunca sürmesi ve çocuğun konuşmayı reddetmesinin her hangi bir bozukluğun sonucu olmadığının bilinmesi gerekir.
Seçici Mutizmin seyri kişiden kişiye değişkenlik gösterebilir. Bazı çocuklar sadece birkaç ay sonra konuşmaya başlarken; diğerleri birkaç yıl boyunca bu problemi yaşayabilirler. Seçici mutizmi devam eden kişiler en sonunda bir veya daha fazla yetişkin anksiyete bozukluğu tanısı alabilirler.
Araştırmalar Seçici Mutizmin nadir görülen bir durum olduğunu ortaya koymaktadır. DSM’e göre ruh sağlığı uzmanları tarafından tedavi edilen çocukların % 1'den azı Seçici Mutizm tanısı alırlar.


- MOTOR BECERİ BOZUKLUKLARI (1)
Gelişimsel koordinasyon bozukluğu olarak da bilinen motor beceri bozukluklarında; çocuk motor koordinasyonunda; zeka geriliği ya da serebral palsi gibi bilinen fiziksel bir bozuklukla açıklanamayacak belirgin bir bozulma gösterir. Çocuk ayakkabılarını bağlamakta; düğmelerini iliklemekte ve büyüdüğünde ise maket yapmakta; top oynamakta; kitap harfi ya da el yazısı yazmakta zorluk çekebilir. Bu bozukluğun tanısı ancak akademik başarıyı etkilediğinde ya da günlük yaşam aktivitelerini önemli derecede engellediğinde konur.
DSM’e göre; çocukların yaklaşık % 6’sı bu bozukluğun kriterlerini karşılamaktadır. Gelişimsel Koordinasyon Bozukluğu genellikle 5-11 yaşında olan çocuklarda teşhis edilir.
KAYNAKÇA
(1) İhsan Dağ (Ed.); Anormal Psikolojisi; Ankara; Türk Psikologlar Derneği Yayınları; 2004; s. 440-441
(2) WEB 2; 2008; Andrea Barkoukis; Natalie Staats Reiss ve Mark Dombeck; “Introduction to Disorders of Childhood”; Mental Help Net; http://www.mentalhelp.net/poc/view_doc.php?type=doc&id=1217&cn=37; 21.12.2010

3) MENTAL RETARDASYON
Mental Retardasyon (Zeka Geriliği); bir çocuğun veya ergeninin zihinsel işlevsellik düzeyinin anlamlı olarak ortalamanın altında olması durumudur. Zeka geriliği olan çocuklar günlük işlevleri yerine getirmede yetersizlik yaşarlar.
Mental Retardasyon tanısı için DSM kriterleri; kişinin 18 yaşının altında olmasını; zeka puanlarının hiçbirinin 70’ten yüksek olmamasını ve işlevsellik alanlarının en az 2sinde bir gecikme olmasını gerektirir. Zeka geriliği olan kişiler iletişimde; özbakımda; ev yaşamında; toplum kaynaklarını kullanmada; kendini yönetmede; akademik becerilerde; iş becerilerinde; sosyal becerilerde; sağlık ve güvenlik becerilerinde problemler yaşayabilirler.
Fonksiyon bozukluğu; Zeka Geriliği tanısının çok önemli bir parçasıdır. Zeka puanı 70’in altında olan ve günlük işleyişin hiçbir alanında problem yaşamayan bir çocuk zihinsel engelli tanısı almaz. Bu sebeple; düşük zeka puanının zeka geriliğinden kesinlikle farklı olduğunu söyleyebiliriz.
DSM-IV; Mental Retardasyonu hafif; orta; ağır ve ileri derecede olmak üzere 4 seviyeye ayırır. Bu seviyeler sadece zeka puanı farklarına göre değil; aynı zamanda işlevsellikteki yeterliliğe göre de sınıflandırılırlar. Mental Retardasyonu çeşitli şekilde sınıflandıran Zeka Puanları aşağıdadır:
Zeka Puanı Zeka Geriliği Seviyesi
50-69 Hafif Derecede Zeka Geriliği
36-49 Orta Derecede Zeka Geriliği
20-34 Ağır Derecede Zeka Geriliği
20 altı İleri Derecede Zeka Geriliği
Mental retardasyon bir hastalık olmaktan ziyade; beyin hasarına sebep olan bir yaralanma veya hastalığın zihinsel ve davranışsal sonucudur. Genetik sebepleri olabilir veya travmalar sonucu oluşabilir.
Mental Retardasyonun belirtileri şunlardır:
- Zihinsel gelişim unsurlarını karşılamada başarısızlık
- Oturma; emekleme; yürüme veya konuşma gibi gelişimsel aşamaları gerçekleştirmede başarısızlık
- Çocuk gibi davranma konusunda ısrar - davranışın sonuçlarını ve toplumsal kuralları anlamama; çocuksu konuşma tarzı vb.
- Merak eksikliği ve problem çözmede güçlük çekme
- Mantıklı düşünme yeteneğinde ve öğrenme becerisinde zayıflık
- Hatırlamada güçlük
- Okulun gerektirdiği eğitim ihtiyaçlarını karşılamada yetersizlik
KAYNAKÇA
WEB 2; 2008; Andrea Barkoukis; Natalie Staats Reiss ve Mark Dombeck; “Introduction to Disorders of Childhood; Mental Help Net; http://www.mentalhelp.net/poc/view_doc.php?type=doc&id=1217&cn=37; 21.12.2010

4) YEME BOZUKLUKLARI
DSM; bebeklik ve ilk çocukluk çağındaki beslenme ve yeme bozukluklarını 3 sınıfa ayırır: Pika; Ruminasyon Bozukluğu ve Bebeklik veya Erken Çocukluk Dönemi Yeme Bozukluğu.
PİKA (1)
Pika; çocuğun yenilebilir olmayan maddeleri 4-9 hatta 10. aylar arasındaki dönem dışında yeme çabası şeklinde tanımlanabilir. Bebek; belirtilen dönemler arasında dünyayı tanımak için her şeyi ağzına götürebilir. Bu yüzden bu dönemde görülen durum; bir bozukluk olarak yorumlanmamalıdır. Pika’da çocuk; çivi; bozuk para; küçük oyuncaklar; sigara külü; kağıt; oyun hamuru; çim; toprak; kum; boya; sıva vb. değişik maddeleri ağzına alır; sıklıkla da her şeyi yiyebilir.
Bu davranış; ya ağır bir duygusal yoksunlukta ya da terkedilmiş çocuklarda ortaya çıkar; ayrıca beslenme ve sindirim bozukluklarının eşlik ettiği psikotik çocuklarda da görülebilir. Bazı uzmanlar; bu çocuklarda yaygın olarak hipokrom anemi yani kansızlık görülmesi nedeni ile bu yeme davranışını "demir" arama şeklinde yorumlamışlardır.

RUMİNASYON BOZUKLUĞU
Kısmen hazmedilmiş yiyeceğin; belirgin bir bulantı; tiksinme; öğürme ya da ilişkili sindirim sistemi bozukluğu olmadan ağıza getirilmesi ve yeniden çiğnenmesidir. Çocuk; çiğnenen yiyeceği yeniden yutar ya da tükürür. (1)
Bu bozukluk genellikle bebeklerde ya da küçük çocuklarda gelişir. Tanı için bu durumun en az bir ay sürmesi gereklidir. Semptomlar genellikle 3 ile 12 ay arasında ortaya çıkar. Ruminasyon bozukluğu nadir görülen bir bozukluktur ve kadınlara oranla erkeklerde daha sık görülmektedir. (2)
ERKEN ÇOCUKLUK DÖNEMİ YEME BOZUKLUĞU (2)
Erken çocukluk dönemi beslenme bozukluğu; bir çocuk yeteri kadar beslenmediği ve ana proteinleri almadığı zaman ortaya çıkar. Bu bozukluk kilo kaybına veya normal kiloyu korumada zorluklara yol açar. Bir çocuğun düzgün bir şekilde yemek yememesinin sayısız nedenleri vardır ve bunların hepsi bir bozukluğu oluşturmak zorunda değildir. Beslenme bozukluğu tanısı ancak problem kronik akciğer rahatsızlığı; yarım damak; reflü gibi hastalıklar veya herhangi başka ruhsal bozukluktan kaynaklanmadığı zaman konur. Bozukluk gıda eksikliğinin bir sonucu olarak da ortaya çıkmaz. DSM kriterlerinin karşılanması için; problemin 6 yaşından önce başlamış olması gerekir.
Beslenme Bozukluğunun belirtileri arasında kilo kaybının yanı sıra kabızlık; aşırı ağlama; sinirlilik ve apati (çevreye karşı ilgisizlik) sayılabilir. Bu bozukluktan etkilenen çocuklar yutma ya da çiğneme sorunları yaşayabilir; kendi kendine beslenmelerinin uygun olduğu bir yaşta bile kendilerini beslemede yetersiz kalabilir; tıkanabilir; öğürebilir ve kusabilir (bazen isteyerek) ve sadece belli bir renkteki ve yapıdaki gıdaları tercih edebilirler. Bazı çocuklar yemek saatinde başlarını çevirerek; çığlık atarak; yemeği fırlatarak; tükürerek veya öfke patlamaları geçirerek yemeyi veya içmeyi tamamen reddedebilirler. Bu problemin bir bozukluk sayılabilmesi için; semptomların oldukça şiddetli olması gerekir.
DSM’e göre; ortalama olarak çocukların % 3’ü beslenme bozukluğuna sahiptir. Bu bozukluk normal ve sağlıklı çocuklara oranla tıbbi ve gelişimsel engeli olan çocuklar arasında daha yaygın bir şekilde görülür. Uygun bir şekilde tedavi edilmeyen beslenme bozuklukları yaşam boyu sürecek ağır sağlık sorunlarına yol açabilir (kemik kaybı; büyüme gecikmesi gibi).

KAYNAKÇA
(1) WEB 1; Elvan İşeri Karacan (2009); “Çocukluk Çağı Yeme Bozuklukları”; Aktüel Psikoloji; http://www.aktuelpsikoloji.com/haber.php?haber_id=3651; 21.12.2010
(2) WEB 2; 2008; Andrea Barkoukis; Natalie Staats Reiss ve Mark Dombeck; “Introduction to Disorders of Childhood; Mental Help Net; http://www.mentalhelp.net/poc/view_doc.php?type=doc&id=1217&cn=37; 21.12.2010


5) ANKSİYETE BOZUKLUKLARI (1)
Çocuklar ve gençler de tıpkı yetişkinler gibi; yaşamlarında kaygı duyarlar ve aynı şekilde anksiyete bozukluklarına sahip olabilirler. Okula başlama; taşınma; bir ebeveynin kaybı gibi stres verici yaşam olayları bir anksiyete bozukluğunun başlangıcında tetikleyici bir rol oynayabilir fakat belirli bir stres kaynağının her zaman hastalığın gelişimine öncü olması beklenemez. Araştırmalar anksiyete bozukluğu olan çocukların; bozukluk tedavi edilmezse; az gelişmiş sosyal becerilere sahip olma; madde kötüye kullanımına karşı daha hassas olma; okulda daha başarısız olma gibi konularda yüksek risk altında olduklarını ortaya koymuştur.
Anksiyete bozukluğu olan gençler; öncelikli olarak yaşamlarında normal işlev gösterememe konusunda çok endişeli; üzgün veya huzursuz görünürler. Anksiyete bozuklukları uzun ömürlü olabilir ve bu durum bir çocuğun hayatını büyük ölçüde etkileyebilir. Eğer tedavi edilmezse; ileride aşağıdaki sorunlara yol açabilir:
- Okula gitmeme veya okulu bitirememe
- Akranları ile anlaşamama
- Düşük benlik saygısı
- Alkol veya uyuşturucu kullanımı
- İşe uyum sağlama konusunda problemler
- Yetişkinlikte anksiyet bozukluğu
Anksiyete Bozukluklarının Çeşitleri Nelerdir?
Çocuk ve ergenleri etkileyen farklı çeşitte anksiyete bozuklukları vardır. Bunlar:
- Yaygın Anksiyete Bozukluğu (1)
Bu bozukluğa sahip olan çocuk ve gençler; herhangi bir olayla ilişkisi olmayan aşırı ve gerçek olmayan bir endişe duyarlar. Bu genç insanlar tipik olarak çok düşük özgüvene sahiptirler; sürekli olarak gergin hissederler; kendilerini güvende hissetme ihtiyacı içindedirler ve fiziksel bir sebebi olmaksızın mide ağrısı ve diğer rahatsızlıklardan şikayetçi olurlar.

- Fobiler (1)
Fobiler; belirli bir durum veya nesneden gerçek dışı ve aşırı bir şekilde korkmaktır. Hayvanlardan; yükseklikten; fırtına; su veya kapalı bir alanda kalma gibi durumlardan korkma gibi durumlar özgül fobiler olarak sınıflandırılır. Diğer tarafta; sosyal fobisi olan çocuk ve gençler; eleştirilmekten veya diğerleri tarafından yargılanmaktan dolayı yoğun bir korku yaşarlar.
Her çocuğun farklı derecelerde korkuları olduğunu söylemek mümkündür. Bu korkuların bazıları normal iken diğerleri değildir. Korkan çocuğunu rahatlatmak ebeveynin görevidir. Bunu iyi ve başarılı bir şekilde yapmak; çocuğun şimdiki ve gelecekteki hayatında güven duygusunu hissetmesini sağlayacaktır.

Korku bir miktar sağlıklı ve anlaşılabilir bir duygudur. Bu bizi ve çocuklarımızı tehlikeden uzak tutar. Çocuklarımıza yabancılardan gelen şekeri kabul etmemeyi; işlek bir caddeden koşmaktan korku duymalarını; ecza dolabında bulunan bilmedikleri maddeleri yutmamalarını biz öğretiyoruz. Bu gibi durumlarda; işin özünde biz onlara gerçek bir tehlikeden ziyade hayali bir olaya yanıt vermeyi öğretiyoruz. Bunun sonucunda; ortada endişe duyulmasına gerek yokken böyle bir endişeyi hisseden ve büyük bir korku duyan çocukta fobinin temelleri atılıyor.
Yıllar önce yapılan bir dizi araştırmada; en yaygın görülen 50 korku tanımlanmıştır. Bunların bazıları çocukların korkularıyla ilişkilidir. Bunlar:
- Karanlık
- Yalnız kalmak
- Kızgın insanlar
- Reddetme
- Kınama
- Başarısızlık
- Hata yapma
- Köpekler
- Topluluk önünde konuşma
- Dişçiler
- Hastahaneler (kan)
- Örümcekler
- Sınava girmek
- Polis
- Sakat insanlar
Bu korkuların bir çoğu; eğer çocukluk döneminde teşhis ve tedavi edilmemişse; yetişkinlikte çok daha ciddi fobilere dönüşürler.
- Panik Bozukluk (1)
Panik Bozukluk belirgin bir neden olmaksızın tekrar eden panik ataklar ile ortaya çıkan bir bozukluktur. Panik atak; terleme; baş dönmesi; bulantı; kalp çarpması veya ölümden korkma eşliğinde devam eden yoğun bir korku dönemidir. Deneyim o kadar korkutucu bir şekilde yaşanır ki; kişi hayatını başka bir atağın eşiğinde yaşar ve panik atak yaratabilecek düzeydeki her durumdan şiddetli bir şekilde kaçar. Panik bozukluğu olan bir çocuk okula gitmek veya ailesinden ayrılmak istemeyebilir.

- Obsesif-Kompulsif Bozukluk (1)
Obsesif-kompulsif bozukluğu olan bir çocuk; kendisini tekrarlayan düşünce ve davranış kalıpları içinde sıkışmış olarak hisseder. Çocuk bu düşünce veya davranışların anlamsız ve stres verici olduğunu kabul etse bile; bunları durdurmak çok zordur. Tekrar tekrar el yıkama; sayı sayma; kontrol etme; temizlik gibi tekrarlayıcı kompulsif davranışlar genellikle takıntılı düşünceleri engelleme umudu ile yapılırlar. Bununla birlikte bu ritüelleri sergilemek sadece geçici bir rahatlama sağlar ve bunları yapmamak kaygının artmasına sebep olur. OKB hastalığı genellikle kroniktir ve tedavi edilmeyen obsesyon ve ritüelleri bir kişinin hayatının kontrolünü ele geçirebilir.

- Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) (1)
TSSB; çocuk ve ergenlerde tıpkı yetişkinlerde oldu gibi stres verici bir yaşam olayının ardından ortaya çıkabilir. Bunlar fiziksel veya cinsel taciz; şiddete tanık olmak veya şiddet mağduru olmak veya bir bombalama ya da kasırga gibi bir felakete yakalanmış olmak gibi stres verici olayları içerebilir. TSSB’ye sahip gençler olayı güçlü anılarda; flashbacklerde ve takıntılı düşüncelerde tekrar tekrar yaşarlar. Bunun sonucu olarak da; travmayla ilişkili olabilecek her şeyden kaçmayı denerler.
- Ayrılık Anksiyetesi Bozukluğu (2)
Ayrılık kaygısını yaşayan çocuklar ve ergenler ; kendi alıştıkları çevreden ve bakım veren kişilerden ayrıldıkları zaman ciddi şekilde sıkıntı çekerler. Aile üyelerinden ayrılma düşüncesi bile anksiyete hislerine yol açabilir ve ayrılık zamanı ciddi sıkıntılara sebep olur. Bu sıkıntı; sık ve baskın bir şekilde görülür; bakım veren kişilerden okula gitme veya çeşitli toplumsal aktivitelere katılma gibi sebeplerle geçici olarak ayrılma bile çocuğun yaşına uygun bir şekilde faaliyette bulunması yeteneğini engeller.
Ayrılık kaygısını yaşayan çocuklar; bakım veren kişiden ayrılmaya zorlandıkları zaman gergin ve kızgın hale gelebilirler ve tipik olarak bakım veren ile yeniden iletişime geçmeye çalışırlar. Onların yerini bilmek isteyebilir ve ayrılık dönemi boyunca onlarla temas halinde kalmak konusunda ısrar edebilirler. Aynı zamanda bu ayrılık süreci boyunca kendilerinin veya bakım veren kişinin başına bir hastalık ve kötü bir şey gelmesinden de yoğun bir şekilde korkabilirler.
Ayrılık kaygısının diğer belirtileri şunlardır:
- Evden veya alışıldık çevreden ayrılma düşüncesinden korkma (örneğin yolculuk sebebiyle). Bu durumda bakım veren kişinin yanında olacağı çocuğa belirtilmiş olsa bile korku devam eder.
- Bakım veren kişiden ayrı kalmaya sebep olacak aktiviteleri reddetme; örneğin okula gitmek istememe.
- Bir şeyleri tek başına yapma fikrinden korkma
- Uyku zamanı bakım veren kişiden ayrılmada zorluk çekme. Örneğin çocuklar uykuya dalana kadar bakım veren kişinin yanlarında kalmasını isteyebilirler.
- Ayrılığı yaşadığında veya ayrılmayla ilgili endişelendiğinde fiziksel semptomlara sahip olma (karın ağrısı; baş ağrısı; mide bulantısı gibi).
- Bakım verenden ayrılmayla ilgili tekrarlanan kabuslar.

DSM’e göre yukarıda bahsedilen belirtilerden en az üçü tanı konmadan önce bir ay boyunca devam etmelidir.
KAYNAKÇA
(1) WEB 1; Child Development Instıtute; http://www.childdevelopmentinfo.com/; 21.12.2010
(2) WEB 2; 2008; Andrea Barkoukis; Natalie Staats Reiss ve Mark Dombeck; “Introduction to Disorders of Childhood; Mental Help Net; http://www.mentalhelp.net/poc/view_doc.php?type=doc&id=1217&cn=37; 21.12.2010

6) ÇOCUK VE ERGENLERDE BİPOLAR BOZUKLUK (1)
Araştırma bulguları; manik-depresif hastalık olarak adlandırılan bipolar bozukluğun; çocuk ve ergenlerde de görülebilir olduğuna dair önemli kanıtlar sunmaktadır. Bipolar bozukluğu gençlik döneminde tanımak ve teşhisini koymak zordur; çünkü semptomları çocukluk çağında başlayan diğer ruhsal bozukluklar ile benzerlik gösterebilir. Ancak normal duygudurum değişikliklerinin aksine; bipolar bozukluk belirgin olarak okulda akranlarla; evde de aile ile olan ilişkiyi bozar.
Belirtileri ve tanısı
Bipolar bozukluk depresyon; mani ve /veya manik-depresif belirti atakları ile karakterize ciddi bir ruhsal hastalıktır. Bu ataklar normal ve sağlıklı işleyişi önemli ölçüde engelleyerek duygu durumunda; enerjide ve davranışlarda olağan dışı ve aşırı değişimlere sebep olabilir.
Manik belirtiler şunlardır:
- Duygu durumunda ciddi değişiklikler – aşırı derecede sinirli veya mutlu olma
- Aşırı şişirilmiş benlik saygısı; büyüklük hezeyanı
- Enerji artışı
- Çok konuşmak ve hızlı konuşmak; konuları çok çabuk değiştirmek
- Dikkatin bir durumdan diğerine hızla kayması; dikkat dağınıklığı
- Hiperseksüalite - cinsel duygu düşünce ve davranışlarda artma; açık cinsel dil kullanımı
- Amaca yönelik aktivite veya fiziksel ajitasyon
- Riski gözardı etme - aşırı riskli davranışlarda veya faaliyetlerde bulunma


Depresif belirtiler şunlardır:
- Sürekli üzgün ve sinirli duygu durumu
- Zevk alınan etkinliklere ilgi kaybı
- İştah ve vücut ağırlığında önemli değişiklik
- Uyuma güçlüğü veya aşırı uyuma
- Fiziksel ajitasyon veya yavaşlama
- Enerji kaybı
- Değersizlik veya suçluluk duyguları
- Konsantrasyon güçlüğü
- Tekrarlayan ölüm veya intihar düşünceleri

Mani ve depresyon belirtileri; yetişkenlere oranla çocuk ve ergenlerde farklı davranışlar aracılığıyla kendini gösterebilir. Manik çocukların ve gençlerin; yetişkinlerin aksine; daha mutlu ya da öforik olmaktan ziyade sinirli ve yıkıcı öfke patlamalarına eğilimli olmaları muhtemeldir. Depresif dönemlerde baş ağrısı; kas ağrıları; mide ağrısı veya yorgunluk gibi birçok fiziksel yakınmalar; okula gitmeme ve okulda başarısız olma; evden kaçmayı deneme; sinirlilik; şikayet etme; sebebsiz ağlama; sosyal izolasyon; iletişim eksikliği; reddedilme veya başarısızlığa karşı aşırı duyarlılık gibi problemler görülebilir. Diğer belirtiler alkol veya madde kötüye kullanımı ve ilişkilerde yaşanan zorlukları içerebilir.

KAYNAKÇA
(1) WEB 1; Child Development Instıtute; http://www.childdevelopmentinfo.com/; 21.12.2010

7) CİNSEL KİMLİK BOZUKLUKLARI
Cinsiyet kimliği psikolojide; bir bireyin kendini ait hissettiği cinsiyet olarak tanımlanır ve bu kimlik; çoğunlukla bireyin bedensel özellikleri ile ilgilidir. Yani bu kavram; bireyin kendisini sadece dişi ya da erkek olarak algılaması ile sınırlıdır. Cinsel kimlik; cinsiyet kimliğinden daha geniş kapsamlı bir kavramdır. Bireyin cinsel eğilimlerini; dış görünüşünü ve bunların toplum içindeki yansımasını da içerir. Bir kişinin cinsiyetini anlamak dışarıdan kolaydır; fakat cinsel kimliğini anlamak oldukça zor ve karmaşıktır. Bu; kişinin hissettiği içsel duygularla ilgilidir.
Doğduğu cinsiyetten memnun olmayan kişiler; “transcinsel’’ olarak adlandırılır. Diğer bir deyişle; bu kişide cinsiyet kimliği rahatsızlığı vardır. Bu rahatsızlık; bireyin sahip olduğu cinsiyetinden memnun olmaması; ci