Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Yas Süreci

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 22:05    Güncellendi: 18.02.2025 22:05
İnsanlar yaşamları boyunca bazı kayıplarla ve doğal olarak da yas ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu kayıplardan katlanılması en zor olanlarının başında ölüm gelmektedir.
Yas; kayıp yaşantısına verilen yeniden yapılanma tepkisidir. Bu; şiddetli ve uzun bir acı sürecidir. Vamık Volkan; yas tutmayı “Herhangi bir yitim ya da değişikliğe verilen psikolojik yanıt; iç dünyamız ile gerçeklik arasında uyum sağlayabilmek için yaptığımız uzlaşmalar” olarak tanımlamaktadır. Yas; kaybedilene dair tamamlanmamış planları; istekleri; hayalleri içerir ve ana ikilem şudur: Gerçeklik; yaşamı kaybedilen kişi olmadan kabullenmeyi isterken; içsel psikolojik güçler; bağlılığı sürdürmeyi; onu yaşatmayı ve kaybolanı geri getirmeyi emreder. Bu normal bir süreçtir.
Yas; yaşanma biçimine göre; normal; travmatik ve kronik yas olarak tanımlanabilir. Normal yas; değer verilen bir kaybın ardından; şok ve inkârla başlayan; giderek kaybın kabul edilmesi; yeniden yapılanma ile yasın tamamlanması şeklinde yaşanması beklenen süreçtir. Normal yasta kaybın doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan fiziksel; duygusal; bilişsel ve davranışsal tepkiler görülmektedir. Fiziksel olarak; uyku ve yeme sorunları; psikosomatik rahatsızlıklar; duygusal olarak; kızgınlık; öfke; suçluluk; kaygı; sosyal olarak da; arkadaş ve akrabalarla olan ilişkilerin etkilenme biçimi şeklinde kendisini gösterebilir.
Bireysel faktörler kadar kültürel faktörler de yasın nasıl yaşanacağını belirler. Ölümün ardından yapılan ritüellerle kayıp yaşantısı; yakınlar arasında paylaşılır ve duyguların yaşanmasına izin verilirse; yasın normal bir süreç olması kolaylaşmaktadır. Örneğin kaybın ardından kültürel olarak yas evleri; ağıt yakıcılar; yedinci; kırkıncı ve elli ikinci günlerde yapılan anmalar süreç için kolaylaştırıcı faktörlerdir.
Diğer yandan; normal yas tepkilerinin ‘sorun ve hastalık’ gibi algılanılarak yaşanmasına izin verilmemesi; süreci kronik yas haline getirmektedir. Duygusal tepkilerden rahatsız olan kültür; bireye “güçlü” olması yönünde açık ya da gizli mesajlar verebilir. Birey bu durumda savunma mekanizmalarını harekete geçirerek yas tutmaya yönelik ihtiyaçlarını inkar edebilir. Duygunun gizlenmesi ya da bastırılması; geçici bir rahatlık sağlarken aynı zamanda sürekli bir acının yaşanmasına neden olur. Duyguların rahatlıkla yaşanamaması; yüzer gezer bir şekilde nerede; ne zaman karşısına çıkacağını bilmediği duygusal ve davranışsal tepkilere zemin hazırlamaktadır. Bu durumda yas uzatılarak kronik yasa dönüştürülür. Kronik yas; kaybın üzerinden en az 6 ay geçmesine rağmen bireyin kişisel; sosyal ve mesleki yaşam alanlarındaki işlevselliğinin giderek bozulması sonucu oluşan bir sorun olarak da nitelendirilebilir.
Kaybın ani şekilde oluşması; genellikle kişinin kendini çaresiz; yetersiz hissetmesine ve güven duygusunun sarsılmasına neden olur. Yas süreci de buna bağlı olarak travmatik yaşanır.
Yas; bilişsel ve duygusal kabullenmeyi içermektedir. Birey bilişsel olarak ölen kişinin bir daha geri dönmeyeceğini kabul etmesine rağmen; duygusal olarak bunun içselleştirmesi için daha uzun zamana ihtiyaç duyabilmektedir. Zihninde yaşattığı kişinin; somut olarak yaşamadığını; hissettiği bu durumun gerçeklikten kopukluğunu fark etmeye başlar. Bu farkındalıkla birlikte kayba yaptığı; ancak somut nesnesi olmayan yatırımı; başka nesnelere yönlendirmeye çalışır ve bu; hem kaybın kabulünü hem de bireyin yas sürecini tamamlamasını sağlar.
Doğal sürecin nasıl geçeceğini; kaybedilen kişinin; bireyin psikolojik atomunda ki önemi etkilemektedir. Sıralı ölüm; yaşlılık gibi normal sebeplerle; kaza; cinayet; intihar gibi beklenmeyen durumlar ardından yaşanan kayıplar yasın yaşanma biçimini etkilemektedir. Ölen kişinin bağlanma figürü olarak oynadığı rol; geride kalanı yalnız; çaresiz hissettirerek baş etmesi zor bir hale sokabilir. Ölen kişi ile bitmemiş işlerin olduğu ilişki dinamikleri; kaybı yaşayana; ayrıca suçluluk duyguları yükleyebilir ve buna bağlı olarak yas sürecini uzatabilmektedir.
Bireyin yaşı; inanç ve değerleri; kişilik özellikleri; zorluklarla baş etme biçimi; sosyal destekten yoksun oluşu; kayıp sonrası azalan ya da artan; roller yası yaşama biçimini etkilemektedir.
Yas sürecinin kaybı fark etme; kayba tepki verme; ölen kişi ile ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesi ve değerlendirilmesi ve ölen kişiyi unutmadan yeni ortama alışma; duygusal enerjinin yeniden kazanılması olarak sağlıklı bir şekilde yaşanması beklenir.
Yas ile oluşan duyguları ifade etmek; bu acıyı kabul etmek; tanımlamak ve üzerinde çalışmak çok önemli bir gerekliliktir. Aksi takdirde bu acı; bireyin yaşam kalitesini önemli ölçüde düşürebilir. Ölüm; kendini yeniden değerlendirmesi ihtiyacını ortaya çıkabilir. Kayıp; bireyin dünyaya bakış açısında da önemli değişiklikler oluşmasına neden olabilir. Kayıp yaşayan birey; yaşamının anlamını yeniden oluşturma; yaşamının kontrolünü tekrar eline alabilmek düşüncesiyle önemli yaşam değişiklikleri yapabilir. Bu aşamada kayba yönelik olan duygusal enerjiyi; bireyin yaşamındaki diğer ilişkilere ve kişisel ilgi alanlarına yönlendirilmesi oldukça önemlidir. Bu; ölen kişiyi unutmaya yönelik bir girişim değildir; geçmişini; anılarını koruyarak geleceği yaratma çabasıdır.
Bu zor aşamada bireylerin yanında olmak; acılarını yaşamalarını desteklemek ve paylaşmak; acılarını yaşamları boyunca taşımamaları anlamında oldukça önemlidir.

*Göka; E. (2009). Ölme; Ölümün ve Geride Kalanların Psikolojisi. İstanbul: Timaş Yayınları.
*Onur; B. (1991). Gelişim Psikolojisi; Yetişkinlik; Yaşlılık; Ölüm. Ankara: V Yayınları.
*Yalom; I. (2008). Güneşe Bakmak; Ölümle Yüzleşmek. İstanbul: Kabalcı Yayınevi.
*Yalom; I. (1999). Varoluşçu Psikoterapi. İstanbul: Kabalcı Yayınevi.
*Zintl; E.;Volkan;V.(2010). Gidenin Ardından. İstanbul: OA Yayınları.