Özel eğitim adından da anlaşılacağı gibi özel olan çocukların eğitim sürecini oluşturmaktadır. Özel çocuklar derken yaşıtlarından anlamlı farklılıkları bulunan çocuklardan söz edilmektedir. Bu farklılıkların bireysel farkların ötesinde gelişimsel anlamda yaşıtlarının anlamlı derecede gerisinde veya ilerisinde bulunması durumunda çocuğa özel eğitime ihtiyacı olan veya özel gereksinimli çocuk tanımı yapılmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken yaşıtlarının gelişimsel olarak sadece gerisinde olan çocuk değil yaşıtlarının ilerisinde olan çocukta özel eğitime gereksinimi olan çocuk olarak tanımlanmaktadır. Belki de tanı koymanın birinci kriteri olarak çocuğun yaşıtlarından anlamlı farklılığı olup olmadığına karar vermek; ikinci kriter ise bu anlamlı farklılığın ne yönde olduğuna karar vermek olmalıdır.
Peki gelişimsel olarak farklı olmak ne demektir? Karar verme sürecinde çocuğun bütün gelişim alanlarına bakmak gerekmekte midir? Çocuğu değerlendirirken hangi durumlarını kimlerin değerlendirmesi gerektiği sorusu da akla gelmektedir. Gelişimsel olarak tanılama derken çocuğun bedensel özelliklerinin; dil gelişiminin; sosyal becerilerinin; bilgiyi alma hızının; bilgiyi yorumlama hızının ve bilgiye tepki verme hızının; dikkatini toplama süresinin; dikkate alınması gerekmektedir. Bu gelişim alanlarını sağlıklı değerlendirebilmek için yazımızın başında söz ettiğimiz bakış açısına sahip; özel eğitim alanında yeterliliği olan ve değişik disiplin alanlarından gelen uzmanların olması gerekmektedir. Ancak bugün tanılama sürecinde görev alanların büyük bir çoğunluğunun psikolojik danışman/ rehber öğretmen olduğu dikkat çekmektedir; bu görevi yapmak üzere görevlendirilen bu personelin özel eğitime bakış açısının lisans düzeyinde alınan özel eğitim dersleri ile sınırlı olduğu; hizmet içi eğitimlerle desteklenmediği görülmektedir. Bu durum özel eğitimde tanının baştan eksik ve yanlış yapılmasına yol açmaktadır. Bu yanlış ve eksik tanı ile yapılan değerlendirmenin de yanlış ve eksik olması sonucunu doğurmakta olup bu ülkemiz açısından ve özel eğitim gereksinimi olan çocuklar açısından önemli kayıplara yol açmaktadır. Son yıllarda özel eğitimde tanılama süreçlerine farklı engel guruplarının sınıf öğretmenlerinin katıldığı gözlenmekte olsa da disiplinler arası yaklaşım sergilendiği anlamını taşımamaktadır. Çünkü psikolojik danışman ve özel eğitim uzmanı birlikte değil çoğu zaman bireysel olarak değerlendirmelerini yapmaktadırlar. Çoğu zamanda bakış açıları farklı olmakla birlikte kimin gücü kime yeterse mantığı ile karar verilmektedir.
Özel eğitimde farklı disiplinlerden uzmanların görev alması; uzmanların aynı çocukla ilgili farklı gelişim alanları açısından değerlendirme yapması ve bu değerlendirmeler ışığında çocuğun tanısının konulması ile bireysel ihtiyaçlarına yönelik eğitim planın oluşturulması anlatılmaktadır. Bu nedenle tanılama işlemi bir ekip işi olmakla birlikte ekipte psikolojik danışman ile özel eğitim uzmanı yanı sıra çocuk gelişimi uzmanı; fizyoterapist; sosyal hizmet uzmanı gibi uzmanların görev almasının gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bu uzmanlara gereken durumlarda tıp kökenli bir doktorun eklenmesinin de uygun olacağı düşünülmektedir.
Özel eğitime gereksinimi olan çocuğun akademik alanlardaki gelişimi kadar; geldiği sosyal çevrenin; gelişiminde geçirdiği hastalıkların; ailenin çocuk yetiştirme tutumlarının; ailenin çocuk yetiştirmeye ilişkin inançlarının; ev ortamında yaratılan duygusal iklimin; diğer insanlarla ilişki kurabilme olanaklarının büyük önemi olduğu bilinmektedir. Bunun yanı sıra çocuğun tanılamaya geldiği ana kadarki yaşamının nerede ve nasıl geçirildiği; sistematik eğitim sürecine girip girmediği de büyük önem taşımaktadır. Söz ettiğimiz bu bilgilerin elde edilmeden tanı konulup değerlendirme yapılması planlanan eğitimin başarısız ve etkisiz olması sonucunu doğuracaktır. Bu bilgilerin elde edilmesi farklı disiplin alanlarından gelen uzmanların bireysel becerileri ile mümkün olmaktadır. Uzmanların temel bilgi kaynakları; çocuğun gözlem sonuçları; aileden alınan bilgiler ve eğitim sürecinde ise çocuk oradan öğretmeni aracılığı ile elde edilen bilgiler olmalıdır. Bu bilgi kaynaklarının daha ayrıntılı inceleyecek olursak:
1- Uzmanın gözlem yapması: Çocuk tanılamanın yapılacağı ortama nasıl geliyor; çocuk bu ortama girerken bir direnç sergiliyor mu; çocuk yeni girdiği ortamda rahat hareket ediyor mu; çocuk iletişim kurmak istediğiniz de iletişim kuruyor mu; iletişim kurarken kullanılan dilin telaffuzunda; içeriğinde ve akıcılığında farklılık var mı; göz teması ve fiziksel temas kuruyor mu; önüne konulan eğitim materyali ile ilgileniyor mu; ilgileniyorsa ne şekilde ilgileniyor gibi sorulara yanıt aranmaya çalışılır. Bu soruların yanıtları uzmanın o anda kendi kendine yaptığı gözlemler sonucunda bulunabilir. Ve bu soruların yanıtları da uzmanın uyguladığı standart test sonuçları kadar değerlidir. Zira test sonuçları farklı sebeplerden dolayı yanıltıcı olabilmesine rağmen bu gözlemlerin sonucu daha net ve kolay ölçülebilir niteliktedir. Bu sorulara yanıt ararken uzman çocuğun psikolojisini anlar; bu doğrultuda davranır ve çocuğun çalışmalara aktif katılmasını sağlayabilir. Sonuçta tanılama yapılırken amaç çocuğun gerçek performansını sergilemesini sağlamaktır.
2- Aileden bilgilerin alınması: İlk defa inceleme için başvuran ailelere şahsen şu soruyu sormayı çok seviyorum. “Sizin sorununuz nedir; sizi buraya getiren sebep nedir?” bu soru ile karşılaşan aile önce “duvara toslanmış” hali yaşıyor sonra kendine gelip sorunun özünü anlatmaya başlıyor. Sorunun özü öncelikle günlük ev hallerinde yaşadıkları sıkıntılar; neyi sorun ettikleri; neye çözüm aradıkları; sorunu fark ettikleri zamanı; daha önce bu sorunu çözmeye yönelik çabalarını; soruna ilişkin yaşadıkları duygusal durumu; daha önceki uzman deneyimlerini ve bu doğrultudaki beklentilerini anlayabiliyorsunuz. Tabi ki bu bilgileri alırken çocuğun gelişimine ilişkin de birçok bilgiyi almış oluyorsunuz. Burada uzman; sorularla yönlendirici olmalıdır. Ailenin anlaşıldığını hissetmesi ve uzmana inanması da buradaki uzmanın tavrı ve davranış şekli ile ilgilidir. Ailenin anlaşılması çocuğun içinde yaşadığı sosyal çevreye; evdeki duygusal iklime ve çocuğun tanılama sürecindeki davranışlarının anlaşılmasına yol açacaktır. Tabi aileden çocuğun daha önce geçirdiği gelişim aşamaları da bu çerçevede alınmalıdır.
3- Öğretmenden gelen bilgiler: Çocuğun eğitim süreci öğretmen tarafından daha profesyonel göz ile değerlendirileceği unutulmamalıdır. Öğretmenler daha çok hazırladıkları raporlarla öğrenci ile ilgili gözlemlerini bildirmektedir. Raporların mümkün olduğunca okunaklı; anlaşılır ifadelerle ve gözlem sonuçları ile yaşantıları içeren tarzda olması önemlidir. Standart hazır formların işaretleme yolu ile işaretlenip bırakılması öğrencinin anlaşılması açısından yeterli olmamaktadır. Bu işaretlemelere ek olarak verilecek bilgilerin çok değerli olduğunun bilinci ile doyurucu olması çocuğun eğitim sürecini özetleyen; eğitim sürecindeki tıkanmaları ve gelişmiş yönleri içeren nitelikte olması gerekmektedir. Ayrıca öğrencinin eğitiminde bilinen klasik yöntemlere ek olarak hangi yöntemlerin uygulandığı elde edilen sonuçların ne olduğu; çocuğun sınıf içi ilişkilerinin durumu; sınıftaki duygusal tepkileri; ailenin eğitim sürecindeki yeri ve katkısının bu raporlarda yer alması gerekmektedir.
Bütün bu bilgi kaynaklarının bir arada olduğu durumda öğrencinin ve ailenin ihtiyaçlarının ortaya çıkmamasına imkân yoktur. Elde edilen bu bilgiler ihtiyaçları ortaya çıkardığında ortaya çıkan ihtiyaçların öncelik sırası ile sıralanması sonucunda sağlıklı bir eğitim planı oluşturulması mümkündür. Bütün bu sürecin sağlıklı işlemesi başta incelemeyi yürüten uzmanın; sonra ailenin ve daha sonra çocuğun öğretmeninin sorumluluğundadır. Dikkat edilecek olursa burada çocuğun hiçbir sorumluluğu yoktur. Çünkü çocuğun sorunun ortaya çıkmasında varolmaktan başka hiçbir sorumluluğu yoktur.
Oktay TOPALOĞLU
Psikolojik Danışman