2012 yılında yapılan araştırma sonuçlarına göre kitap okuma oranı İngiltere ve Fransada %21 iken Türkiyede % 0.01 dir. İstatistiksel araştırmalar kitap okumadığımızı yani kitap okumayı sevmeyen bir toplum olduğumuzu açıkça ortaya koyuyor.
Severek; içimizden gelerek yaptığımız davranışlar kolaylıkla alışkanlığa dönüşürken; zorla yaptıklarımızla hep başımız derttedir. Zorla yaptırılanlar baskı üzerimizden kalktığında kısa sürede söner; alışkanlığa dönüşmez. Bu sebeple okuma alışkanlığını yerleştirmek için çocuklarımıza okumayı sevdirmekten başka çaremiz yok.
Pekiyi okumayı nasıl sevdirebiliriz?
Okumayı sevmek öncelikle ailede; devamında ilkokul sıralarında oluşan bir tutumdur.2-6 yaş döneminde annenin doğru tonlama ve zengin mimikle okuduğu hikâyeler; çocuğun zekâ ve duygusal gelişimine katkıda bulunduğu gibi; okuma sevgisinin de temellerini oluşturur. Kitap okuma zamanında ebeveyni ile eğlenceli vakit geçiren çocuk; duygusal hafızasında ikisini bir kodlayarak kitap okumayı eğlenceli bir etkinlik olarak algılar.
İlkokul birinci sınıfa başladığında ise sınıf öğretmeninin yaklaşımı çocuk için çok önemlidir.
Öğretmenler; öğrenciyi bir an evvel okumaya geçirmek için bireysel farklılıkları dikkate almadan aşırı yükleme yaparsa çocuk okumaya karşı olumsuz bir tutum geliştirmeye başlar.
Erken rekabet okuma isteğini öldürüyor
Öğretmenin ilk amacı okulu; öğrenmeyi; okumayı;araştırmayı sevdirmek olmalıdır.
Maalesef günümüzde çocuk; öğretmen ve veliler ilkokul birinci sınıftan itibaren sebep ve sonucu belirsiz bir yarışın içinde yer alıyorlar. Rekabet ortamının başarıyı arttıracağını düşünerek öğrenciler henüz hazır olmadan performans değerlendirmelerine dolayısıyla kıyaslanmaya maruz kalıyor. Ancak çocuğun gelişim özellikleri; öğrenme becerileri dikkate alınmadan haksız rekabet ile erken dönemde kendini içinde bulduğu bu yarış ortamı; çocuk üzerinde gerginlik ve strese neden oluyor . Bu durum; çocuğun okula ve okumaya karşı olumsuz tutum içerisine girmesine ve kendini okumaya ve öğrenmeye kapatmasına sebep olabilmektedir. Arkadaşlarından geride kalmayı; sürekli eleştirilip notlanmayı; yaptığı doğrularla ilgilenilmeyip; yanlışlarının sıklıkla konu edilmesini duygusal olarak kaldıramayan çocuk tepkisel davranıp ders çalışmayı; kitap okumayı bırakabiliyor. Stres ortamı içindeki çocuğun sakin ve mutlu olması; okuma ve okulla ilgili pozitif duygular içinde olması beklenemez. Bu sebeple; özellikle ilk yıllarda öğrenme ortamının stres ve kaygıdan uzak; her çocuğa başarı şansının verildiği bir ortam olması önemlidir.
Çocuğun hızlı okumasına değil; keyifle anlayarak okumasına odaklanın
Okumayı söken çocuğun önüne çıkan bir yarış daha var. “Dakikada kaç kelime okuyor?” Okulda öğretmen; evde anne-baba çocuğun bir dakikada kaç kelime okuduğunu hesaplayarak hızlı okumaya teşvik eder. Bu noktada çocuk; anlayarak değil; hızlı okumanın daha önemli olduğu kanısına varır. Daha hızlı okuyabilmek için kelimelerin anlamlarına; vurgularına dikkat etmeden; sonundaki ekleri yutarak; noktalama işaretlerine aldırmadan okumayı öğrenir. Hıza odaklı vurgusuz okumada metnin anlamı kaybolur. Çocuk; anlamadan okuduğu metni şüphesiz ki sevemez. Oysaki okumanın ilk amacı anlamaktır. Anlayarak bilgi edinmek; edinilen bilgileri yaşama aktarmak böylece yaşamı ve yaşama bakış açını zenginleştirmektir. Çocuklarımızın okuma davranışını alışkanlık haline getirmeleri ancak okumaktan keyif aldıkları için okumaları ile mümkündür. Bu nedenle çocukların okunulan metni hızla okuyup tüketmeleri yerine çocukların ne anladığına odaklanmak daha doğru olacaktır.
Ailece okuma gün ve saatleri planlayarak; bu zaman diliminde hep birlikte kitap okumak; kitap ile ilgili tartışmak; beğendiğimiz bölümleri dramatize etmek; öğretileri yaşama geçirmek için hep birlikte önerilerde bulunmak kitabı hayatımıza aktarmak için faydalı olacaktır. Bu deneyimleri zevkli hale getirerek çocukların güzel bir alışkanlık kazanmasına yardımcı olabiliriz.
Herşeye rağmen çocuk okumayı sevmiyorsa
Her şeye rağmen okumayı sevdiremediğimiz çocukta dikkat eksikliği; öğrenme güçlüğü; duygusal problemlerin var olabileceğini düşünerek uzman yardımına başvurmak gerekir.
Psikolog Gülten İKİZOĞLU