Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Bipolar Duygudurum Bozukluğu

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 22:05    Güncellendi: 18.02.2025 22:05
BİPOLAR BOZUKLUK (İKİ UÇLU BOZUKLUK)

İki uçlu bozukluk (bipolar bozukluk; eski adıyla manik-depresif hastalık) iki ayrı hastalık dönemleriyle karakterize bir ruhsal bozukluktur. Bu hastalık dönemlerinden bir tanesinde taşkınlık (mani); diğerinde ise çökkünlük (depresyon) bulunmaktadır.

Hastalık dönemleri dışında ise hasta hemen tamamen normale döner. Bazı hastalarda ise günlük yaşamı kısmen etkileyen kalıntı belirtiler görülmekle birlikte; hastalar düzelir.
İki uçlu bozukluk toplumlarda ortalama %2-3 civarında görülmektedir. Erken kadın oranı eşittir ve ortalama başlangıç yaşı 20–25 arasındadır.

Hastalığın ortaya çıkmasında genetik yatkınlık önemlidir. Stresli veya travmatik olaylar; hastalığa yatkınlığı olan kişilerde; iki uçlu bozukluğun ilk hastalık döneminin ortaya çıkmasını tetikleyebilir. Bunlar; kimi zaman ailede görülen bir ölüm; işini kaybetmek; doğum veya taşınma gibi olaylardır.

Hastalık dönemleri arasında birçok kişi normal duygudurumlarına döner. Kimileri ise çökkün veya durgun bir duygudurum içerisindedir. Birtakım kişilerin hastalık belirtileri arasında hiç ara olmazken; kimilerinde kısa süreli aralar görülebilir. Ama en çok görülen durum hastalığın ilk yıllarında hastalık dönemleri arasında süre uzun iken; ilerleyen yıllarda bu süre giderek kısalma eğilimi gösterir.

Manik Atak:
"..Annemler beni buraya niye getirdi anlamıyorum. İyiyim ben.. Uzun zamandır bu kadar iyi hissetmemiştim. Geçen yıl yaşadığım o depresyon zamanında kötüydüm; ama şimdi çok iyiyim; hasta değilim ben. Uyumuyorsun diyorlar; uykum yok; niye uykuda zaman geçireyim ki ihtiyacım yok. Çok alış veriş yapıyormuşum... Ne var yani bir kaç birşey aldıysam; kredi kartı limitimi doldurdum diye kızıyorlar bana... Motorsiklet almama da izin vermediler. Oysa ben kurye zinciri kuracaktım. Aslında düşünüyorum da Harley Davidson satan bir yer açabilirim...."

Mani veya taşkınlık dönemi; hastanın aşırı coşkulu olduğu dönemdir. Bu dönemde hastada abartılı önemli düşünceler veya ayağı yere basmayan projeler; kendini olduğundan çok daha yüksekte hissetme; büyüklük düşünceleri; düşüncelerin hastanın zihninde adeta yarışması; kendini aşırı enerjik hissetme; uyku gereksiniminde azalma; hatta uyku gereksinimini inkar etme; sonuçlarını düşünmeden heyecanlı veya eğlenceli faaliyetlere kalkışmak (çok fazla para harcama; aşırı hızlı araba kullanma) görülen belirtilere örnektir. Bazen bu artışlar öfke yönünde olabilir.

Mani döneminde kişi hasta olduğunu düşünmez. Dolayısıyla tedavi başvurusu çoğunlukla yakınlarının zorlaması ile olur. Bu dönemde ilaç içmeyi reddetmesi olabilir; bazen hastaneye yatış gerekebilir.

Hipomanik Atak:

Mani dönemindekine benzer belirtiler vardır. Kişi kendini herzamanki normal haline gore daha iyi; mutlu; enerjik hisseder. Ancak mani dönemi ile karşılaştırıldığında şiddet olarak daha hafiftir. Kişinin işlevselliğini bozacak düzeyde değildir. Çoğunlukla kişi ya da çevresi tarafından bir hastalık dönemi olarak algılanmaz. Dolayısıyla bir tedavi başvurusu olmayabilir.

Depresif Atak:

"...Haftalardır doğru düzgün uyumuyorum; aslında saatlerce yatakta kalıyorum ama hep yorgunum; elimi kolumu kaldıracak halim yok; eskiden misafiri çok severdim; şimdi birisi gelecek diye ödüm patlıyor; ev işleri gözümde büyüyor; kalkıp çocukları okula yolcu ettikten sonra tekrar yatıyorum; haftalardır kuaföre gitmedim; oysa ben hiç fönsüz gezmezdim; yemek yemek aklıma bile gelmiyor; sürekli ağlamak istiyorum; böyle yaşayacağıma ölsem daha iyi...."

Depresik atakta ise hastada mutsuzluk; karamsarlık; umutsuzluk; özgüvende azalma; değersizlik hissetme; abartılı suçluluk veya pişmanlık duyguları; eskiden zevk aldığı faaliyetlerden zevk alamama; iştahsızlık veya uykusuzluk gibi değişiklikler; ölüm ve intihar düşünceleri; bedeninde nedeni açıklanamayan ağrılar ortaya çıkabilir.
Depresyondaki hastalar yaşam içindeki aktivitelerini sürdüremezler; iş; aile ve sosyal yaşamları olumsuz etkilenir. Depresyon şu anda dünyada en fazla yeti kaybı oluşturan hastalıklardan birisidir. İyi tedavi edilmemiş depresyon alkol ve madde kullanım sorunlarına ve başka ruhsal hastalıklara da zemin hazırlamaktadır. Uzamış ve iyi tedavi edilmemiş depresyon bedensel hastalıklara da zemin hazırlamakta ve diyabet; kalp hastalıkları gibi bedensel hastalıkların gidişini kötüleştirip ölüm riskini dahi arttırmaktadır.
Hayatın içinde yaşanan olaylara bağlı ya da durup dururken çökkün; mutsuz; karamsar hissettiğimiz günler olabilir. Bu olağan bir durumdur. Ancak bu “depresif” hissetme hali eğer sürekli bir hal almışsa; hemen her gün oluyorsa ve günlük işlerimizi yapmamıza engel oluyorsa ya da sürekli olarak hiç bir şeyden keyif alamaz hale gelmişsek; o zaman depresif atak olabilir. Eğer daha once kişinin hayatında herhangi bir manik ya da hipomanik atak öyküsü varsa bu durumda kişinin tanısı “bipolar bozukluk”tur; içinde bulunduğu dönem ise depresif ataktır.

Daha once hiç mani ya da hipomani öyküsü olmayan ve o sırada depresif atakta olan kişinin tanısı ise “major depresif bozukluk”tur. Bu durumdaki tedavi planlaması ile “bipolar bozukluk; depresif atakta” olan hastanın tedavi planlamaları farklı olmalıdır.

Karma atak:

Bazen de hastalarda hem mani hem de depresif atak belirtileri aynı anda bulunur. Yani hem enerjik hissetme; hareketlilik; sonunu düşünmeden tehlikeli olabilecek eylemlere katılma hem de değersiz; mutsuz hissetme; karamsarlık birarada bulunur. Bu durumda yine hastanın tanısı “bipolar bozukluk”tur ve kişi o sırada karma ataktadır.

Tedavi:

İki uçlu bozukluğun tedavisinde ilaç tedavileri önem taşımaktadır. Tedavi; her hastaya göre; doktoruyla ortaklaşa olarak planlanır. Bu tedavi programında ilaç tedavisi yanı sıra yaşamın düzene sokulması; kötü beslenme ve alkol–madde kullanım alışkanlıklarından uzaklaşma; stresle başa çıkma stratejilerini öğrenme; hastalığın seyri konusunda ayrıntılı bilgiye sahip olma bulunmaktadır. İlaç tedavisi olarak tercih edilen ilaçların başında duygudurum düzenleyiciler gelmektedir. Duydudurum düzenleyicilerin başında lityum gelirken; ayrıca valproat; lamotrijin; karbamazepin gibi antiepileptikler de duygudurum düzenleyici olarak kullanılmaktadır. Bunların yanısıra antipsikotikler de zaman zaman kullanılabilmektedir.

İki uçlu bozukluğun tedavisinde hastalık dönemlerinin tedavi edilmesi kadar; bu dönemlerin yeniden olmasını engellemek de önemlidir. Bu amaçla koruyucu tedavi planlanmaktadır. Koruyucu tedavide de duygudurum düzenleyiciler (lityum; valproat; lamotrijin; karbamazepin) Koruyucu tedavi; hastalık dönemlerinin daha kolay kontrol altına alınmasında da etkilidir. Bazen ikili; üçlü duygudurum düzenleyiciyi birlikte kullanmak gerekebilmektedir. Lityum; valproate; karbamezepin gibi duygudurum düzenleyicileri kullanırken düzenli kan düzeyi takipleri yapılmalıdır. Bu ilaçların dozları kişiye özel; kan düzeyleri bakılarak belirlenir. Belli aralıklarla da yan etkiler açısında kan tetkikleri yapılmalıdır. Ellerde titreme; saç dökülmesi; akne oluşumu gibi yan etkiler bazen bu ilaçları kullanırken ortaya çıkabilmektedir. Hastalığın seyrine büyük olumlu etkileri olan bu ilaçların; bazen ortaya çıkabilecek yan etkilere rağmen kullanılması hayati önem taşımaktadır.

Atakların kontrol altına alınmasında büyük önem taşıyan duygudurum düzenleyiciler ile hastalığın seyrinin iyileştirilmesi sağlanmaktadır. Böylece kişi hayatını hastalık etkileri olmaksızın yaşayabilmektedir. İlaçların kesilmesi sonucunda atak ortaya çıkma riski çok yüksektir.

Bipolar bozukluk; depresif atakta olan hastaya tedavi düzenlenirken bu tanının getirdiği incelikleri düşünerek ilaçları belirlemek gerekir. Bu durumda bunun kendiliğinden geçmesini beklemek doğru değildir. Gerçekten bir hastalık olup olmadığının değerlendirilmesi ve eğer varsa tedavi edilmesi gerekmektedir. Amaç depresyon belirtilerini düzeltirken; manik ya da hipomanik atağa kaymaya engel olmaktır. Bu nedenle kişi depresif atakta da olsa ilk seçenek antidepresanlar değil duygudurum düzenleyicilerdir (lityum; valproat; lamotrijin; karbamazepin).
Çalışmalar göstermektedir ki; depresyon hastalık düzeyinde bulunduğunda antidepresanlar çok başarılı sonuç vermektedirler. Ama depresyon bir hastalık değil de; gündelik moral bozukluğu düzeyindeyse; antidepresanlar işe yaramamaktadır. Yani depresyon hastalığında mutlaka bir etkili tedavi yapmak gerekirken; sadece moral bozukluğu veya yaşadığı olaylara bağlı üzüntü veya mutsuzluk yaşayan bir kişi hastaymış gibi tedavi edilmemelidir. Ayrıca depesif yakınmalarda tanının bipolar mı yoksa major depresif bozukluk mu olduğunun da ayırımının yapılması gerekmektedir. Bunun ayrımını da psikiyatri hekimleri yapabilmektedir.

Antidepresan ilaçlar birtakım hastalıkları tedavi etmede kullanılan ilaçlar olup; hiçbir zaman moral dopingi; mutluluk ilacı; uyuşturarak dertleri unutturan maddeler veya alışkanlık yapan ilaçlar değildir. Antidepresan ilaçlar depresyon hastalığında başarıyla kullanılmakta ve %80’lere varan yüz güldürücü sonuçlar alınmaktadır.

Antidepresan tedavilerin yanında hastalara psikoterapiler uygulanmaktadır. Psikoterapi; psikolojik ve duygusal rahatsızlıkları konuşarak tedavi etme yöntemlerinin genel ismidir. Bilimsel kuramlara dayanılarak geliştirilen psikoterapi yöntemlerinin; eğitimini almış; yetkin kişiler tarafından uygulanması gerekir. Bunlar dışındaki kuramlara dayanmayan; hastaya akıl öğretmeye veya yaşamına çeki düzen vermeye çalışan uğraşları; tedavi edici girişimler veya terapiler diye kabul etmek doğru değildir.

Sonuç olarak; major depresif bozukluk ve bipolar bozukluk psikiyatrik hastalıklar içinde yaygın olan ve yeti kaybı yapan hastalıklardan birisidir. Doğru tanınıp etkili tedavi edildiğinde bir toplum sağlığı sorunu yaratmamaktadır. Oysa; uzman olmayan kişiler tarafından uygun biçimde tedavi edilmediğinde pek çok başka soruna yol açmaktadır.