Tarih boyunca beklenen cin şişeden çıkar ve hasetçi birine sorar!
Haydi; dile benden ne diliyorsan!
Cidden mi! Ne dileyebilirim ki!
Bilmem. Düşün... Tek bir şansın var... İyi kullan! Ben her asırda ortaya çıkmam böyle; kıymetini bil...
Teşekkürler!
Lakin bir şartım var!
Nedir cin abi?
Sana ne verirsem komşuna iki mislini vereceğim!
Tamam!
Düşün ve söyle hadi!
Öyleyse benim bir gözümü çıkar!
...
SORUN DIŞINIZDA DEĞİL; İÇİNİZDE
İnsanı mutsuz yapan sanıldığı gibi dışımızdaki eksiklikler değildir. Tam tersine içimizdeki noksanlıklardır!
Bunların başında da haset ve kibir gelir!
Haset ve kibir en büyük stres ve mutsuzluk; hatta ruhsal hastalık kaynağıdır.
Siz hiç psikolojide buna değinildiğini gördünüz mü?
Hayata pozitif bak vs.
Başka?
Yok...
O işin ucu pek haz etmediği değerlere vs. dokunursa sorunların esas kaynağından gözünü kırpmadan kaçar!
Pek çok sorunun esas kaynağı olan haset ve kibir tamamen algılama hatasından kaynaklanır.
Kibirli kişi kendi meziyetlerini; haset eden de başkalarının sahip olduklarını hatalı algılamaktadır!
Gerek mutsuzluğun gerekse ruhsal pek çok sorunun en temeldeki müsebbibi olan bu iki marazi duygudan ve huydan kurtulmanın yolu evvela bu iki olguya ilişkin hatalı algımızı düzeltmektir.
Bu iki meseledeki algı hatasının ortak yönü kişileştirmedir.
Yani gerek kendimizin gerekse dışımızdaki kişilerin artı ve meziyetlerini kişilerin bizzat kendilerine yüklemek; şahıslarına bağlamak; kendilerinden bilmektir.
Her canlı doğası gereği kendi türünü kıskanır! Ancak insan kendisi gibi insan olmayanı; mesela bitkileri; hayvanları; melekleri; yaratıcıyı vs. kıskanmaz!
Öyleyse hasedin ve kibrin esas nedeni bir kısım artı ve meziyetleri kendimiz gibi olan insanlara atfetmektir!
Yani ipin ucunu yanlış yere bağlamaktır.
Çözüm için bu işin tam tersi yapılmalıdır. Çünkü hastalıklar sebeplerin zıddı ile tedavi edilir.
Bu sebeple bu meziyetler doğru kaynağa bağlanmalıdır. Ki bu algı hatası oluşmasın; haliyle de akabindeki marazi duygular beslenemesin!
O HALDE
Kendimizdeki meziyetleri kendimize bağlama hatasının ürünü olan kibirden;
Başkasındaki artıları başkasının şahsından bilme hatasının sonucu olan hasetten korunmanın ve kurtulmanın yolu bu iki konuya ilişkin hatalı algımızı düzeltmektir.
Yani hakları asıl hak sahibine teslim etmektir.
Dediğim gibi:
Hakları asıl hak sahibine teslim etmemenin; bu hakları esas sahibinden gasp ederek kişileştirmenin cezası kibir ve hasettir...
Kibir ve hasedin cezası ise en basitinden stres; huzursuzluk ve mutsuzluk; hatta bir kısım ruhsal hastalıklardır!
HAKİKATEN BİZ MİYİZ
Peki sahip olduğumuz meziyetlerin esas sahibi biz değil miyiz
sahiden?
Elbette.
Bu meziyetler için gerekli olan göz; beyin; akıl; organ; doku; kalp vb. organlar bizim mi?
Bizim tabi mi diyorsunuz!
Bu bir iddia!
O halde sorgulayalım!
Bir insan bir şeyin kendisine ait olduğunu iddia ediyorsa o kişiye nereden aldın diye sorarlar!
Peki siz benim diye sahiplendiğiniz o meziyetler için gerekli olan organları - uzuvları vs. nereden aldınız?
...
Peki karşılığında ne verdiniz?
...
Vermeden kim kime ne verir?
...
Demek ki sahip olduklarımızın esas sahibi biz değiliz!
Bize ait olmayan şeylerin ürünü olan artı ve meziyetler de bize ait olamaz!
Sadece alet işliyor; biz ise övünüyoruz sadece!
Öyleyse ipin ucunu doğru yere bağlayalım.
Bu ipin ucundan tutarak ruhumuzu sıkan - boğan hasetten ve kibirden korunalım - kurtulalım!