Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Psikolojik Yardım ve Tedaviye Yönelik Engeller

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 22:05    Güncellendi: 18.02.2025 22:05
PSİKOLOJİK YARDIM VE TEDAVİYE YÖNELİK ENGELLER

Psikolojik tedavi ve destek ile; çabucak toparlanıp; iyileşebilecek pek çok hastalık ve rahatsızlık bazen uzun yıllar boyunca katlanılan acılara; sıkıntı ve çatışmalara sebep olmaktadır. Uzun süre tedavi ve destek alınmayarak; sorunlar kronikleşmekte; içinden çıkılamaz hale gelmektedir. Ruhsal düzeyde ciddi yıpranma; umutsuzluk; boş vermişlik ortaya çıkmaktadır. Davranışsal düzeyde ise; otomatik; kendi kendini tekrarlayan kalıplarla mutsuzluk sürekli üretilmektedir. Sosyal boyuta bakıldığında ise; olumsuz düşünce ve duygular; olumsuz otomatik davranışlar sonucu; sosyal çevreden dışlanma; dünyaya ve insanlara yönelik güvensizlik yaşanmaktadır. Ruhsal sorunların başka ciddi sonuçları da ortaya çıkabilmektedir. İçsel olarak yaşananlar; umutsuzluk; mutsuzluk; karamsarlık; otomatik kendini tekrarlayan davranış kalıpları; ilişkileri bozar. Bozulma ilk olarak aile içindeki ilişkilerde ortaya çıkmaktadır. Sonrasında iş yaşamı; ekonomik ilişkiler de yaşananlardan nasibini almaktadır.

Ruhsal sorunlar; hayatımızın merkezinde iken neden ciddiye alınmamaktadır? İnsanlar fiziksel bir rahatsızlıkları olduğunda; şifa arayışına girmekte; bundan çekinmeden söz edebilmektedirler. Bacağı kırılan kişi; hemen hastaneye gidip; acısını dindirmeye çalışır.Oysa psikolojik sorunlar söz konusu olduğunda; ses kısılmakta; başkalarının duymaması istenmektedir. Genellikle de insanlar kendileri; eşleri ve aileleri ile ilgili psikolojik sorunları konuşmaktan çekinmektedir.

Aile üyelerinden birinde bir sıkıntı; rahatsızlık baş gösterdiğinde ilk önce ne yapılacağı bilinmeyebilir. Olaylara daha önceki öğrenmeler ve tutumlarla karşılık verilmektedir. Sınav kaygısı nedeniyle dikkatini toparlayamayan; ders çalışmaktan kaçınan bir genç için “tembel; sorumsuz...” etiketleri yapıştırılmaktadır. Ya da; sosyal kaygısı nedeniyle dışarı çıkmaktan kaçınan biri için “korkak; pısırık;kendine güvensiz..” denilmektedir. Benzeri durumlar pek çok psikiyatrik bozukluk için geçerlidir. Depresyonda olan biri suçlanmakta; panik atak yaşayan biri rol yapmakla suçlanabilmektedir. Benzer durum eş ilişkisindeki cinsel sorunlar için de geçerlidir. Örneğin; depresyon ve kaygı bozukluğu gibi sorunlar yaşayan biri; eğer bu sorunlar bilinmiyorsa; eşine yönelik cinsel soğukluk ve ilgisizlikle suçlanmaktadır. Ya da depresyon sonucu; iş yaşamına yönelik dikkatsizlikler ciddi maddi kayıplara neden olmaktadır. Dürtü kontrol sorunları; aşırı borçlanma; kumar; suç işleme gibi sorunlara sebep olabilir.

Başlangıçta ruhsal sorunlara ilk yaklaşım inkar; reddetme biçiminde olmaktadır. Yaşanan sorunların aslında öyle olmadığı; ciddi bir şey olmadığı; geçici bir durum olduğu gibi düşüncelerle sorunlar inkar edilebilmektedir. Bir diğer yaklaşım da öncekiler gibi; kaçınmak yönündedir. Görmezden gelinerek; adeta sorunların yok olacağı gibi bir beklenti ile karşılaşmaktayız.

Aile içinde ya da birey olarak kendi içimizde bir şeylerin yolunda gitmediğini reddetmekten vazgeçip te; görmeye başladığımızda ise; yaşananlara anlam verebilmede zorluklar ortaya çıkmaktadır. Yaşananların ne olduğunun bilinmemesi; korku ve kaygı duygularını beraberinde getirmektedir. Bazen de yaşanan sıkıntı ve sorunlar utanca neden olmaktadır. Hal böyle olunca; yaşananları gizleme; yüzleşmekten kaçınma eğilimleri; yardım alma davranışına engel olmaktadır. Pek çok kişi; başına gelen ruhsal sorunlardan utanmakta; bu tür konuları en çok güvendiği kişilerle bile paylaşmaktan çekinmektedir. Agorafobisi olan birinin; dışarıya çıkamamayı kişisel bir yetersizlik olarak algılayıp; bunu gizlemesi; bununla yüzleşmekten; tedavi olmaktan kaçınması ender görülen bir durum değildir. Dışarı çıkamamak utancı ile uzun yıllar yaşayan insanlar vardır. Benzer durum panik bozukluk içinde geçerlidir. Kendine sahip olamadığı; kendini yönetemeyeceği korkusu; yetersizlik inançları ile kendilerini eve kapatmakta; insanlardan uzaklaşmaktadırlar.

Bazen de insanlar kendilerinden; ailelerinden; ilişkilerinden şüphe etmekte ve utanç duymaktadırlar. Özellikle aile ilişkileri söz konusu olduğunda; ailedeki bireylerden birindeki alkol; madde bağımlılığı; kronik akıl ruh sağlığı sorunları; zeka geriliği; gelişimsel bozukluklar; yeme bozuklukları; cinsel istismar gibi durumlar nedeniyle yardım alma davranışları engellenmektedir. Aile üyelerinden birinin başına gelen suç eylemleri de; suskunluğa; yaşananları örtbas etmeye neden olmaktadır. Pratikte gördüğümüz; suskunluğun; reddetmenin; inkar; utanç ve suçluluk duygularının; yardım almayı engellediği yönündedir. Bazen de; evlatlık alınmış ya da verilmiş bir aile üyesinin bulunduğu durumlar söz konusu olmaktadır ki; böyle durumlarda psikolojik yardım almayı engelleyebilmektedir. Başvurulan uzmanın gizlenen sırrı açığa çıkaracağı ya da kendilerinin de küçük düşeceği endişeleri psikolojik destek almaya engel olmaktadır.
Utanç duygusu; ailelerde gizliliğe sebep olmaktadır. Utanç duygusu; döngüsel olarak utancın daha da derinleşmesine neden olmakta; aileleri ve bireyleri kıskacına alan sırlar yaratılmaktadır. Aile içinde; kuşaklar arasında; konuşulması arzu edilmeyen konular da; psikolojik yardıma engel olmaktadır. Aile içinde sır gibi görülen ve konuşulmayan; dile getirilmesi onaylanmayan konular; herkesi susmaya ve sırrı korumaya zorlar. Ailelerin ve bireylerin sahip oldukları sırlar; onları aynı zamanda sosyal ilişkilerden uzaklaştırıp; kendi içine kapanmasına sebep olabilmektedir. Aile ve bireyin dışsal destek kaynaklarını kullanmasını engellemektedir. Bazen birey ve aile ile yapılan terapilerde; uzun süre sonra sırların konuşulabildiğine tanık oluruz. Sırların açığa vurulabilmesi; sırların yarattığı yüklerden kurtulabilmek için uzun sürelerle ve sabırla çalışmak gerekebilmektedir.
Psikolojik destek alma ve iyileşme süreçlerine yönelik engellerden biri de; ailelerin mahremiyet; gizlilik; açıklık ve kapalılık ile ilgili tutumlarıdır. Neyin gizli; neyin özel ve mahrem olduğuna yönelik tanımlamalar insanları yönetir. Cinselliğin konuşulmasının hoş karşılanmadığı bir ailede yetişen kişinin; yaşayabileceği cinsel sıkıntı ile ilgili yardım alması zor bir olasılıktır. Herhangi bir cinsel sorun yaşadığında; bunu konuşmaktan ve destek aramaktan uzak duracaktır. Özellikle bu konuda cinsiyetlere yönelik toplumsal koşullamalar ciddi engeldir. Cinsel sorunlar nedeniyle kadınların; hekimlere; ruh sağlığı uzmanlarına ve terapistlere başvurduğu görülmektedir. Ve başvuru nedenleri arasında en sıklıkla karşılaşılanı; Vaginismus’ta denilen; dölyolunun kasılması ile ilgilidir. İkinci başvuru sebebi ise; ağrılı cinsel birleşme denen; Disparoni’dir. Her ikisi de; bizim toplumumuzda oldukça yaygındır. Ancak uzun yıllar çiftler bu tür sorunlarla yaşadıktan sonra destek aramaya cesaret edebilmektedir. Ailede öğrenilen cinselliğe yönelik yaklaşım; kısıtlayıcı olmaktadır.

Cinsiyet unsurları açısından; toplumsal ve ailevi öğretiler; erkeklerin yaşadıkları ruhsal; sosyal; ilişkisel ve özellikle cinsel konularda yardım alma davranışlarını olumsuz yönde etkilemektedir. Erken boşalma sorunlarını yıllarca yaşayan; ancak bunun tedavisi için bir uzmana gitmeyi reddeden pek çok erkeğe rastlamak mümkündür.

Ailelerin nelere izin verdiği; neleri onurlandırıp; takdir ettiği; neleri kınadığı; onaylanan ve onaylanmayan davranışlar ve tutumlar insanlar üzerinde doğrudan etkide bulunur. Etrafı ile ilişki içinde ve açıklığın; yardım almanın; insanlara güvenmenin onaylandığı bir ailede yetişen birey için; psikolojik yardım almak olağan bir davranış sayılabilir. Ancak etrafına kuşku ile yaklaşan ve güvensizliğin; kaygının yoğun olduğu bir aile ortamında yetişen birey için yardım alabilmek; olağanın dışına çıkabilmek kolay olmayacaktır. Kendinden öncekilerden farklı bir şeyler yapabilmek zordur.

Psikolojik yardım almaya yönelik engellerden biri de; hem ailelerin hem de bireylerin ve çiftlerin sahip oldukları bazı temel sorun çözme inançlarıdır. Pek çok aile ve kişi; kendi sorunlarını kendilerinin çözebileceğini; başkalarının yardım edemeyeceğine inanmaktadır. Bu inanış; destek almayı engellemektedir. Aile ve kişi; kendi kısırdöngüsü içinde boğulmaktadır. Psikolojik destek alma sürecinde temel güç ailede ve sorunu yaşayan bireydedir. Ancak bazen olayların içinden bakıldığında; tamamını görmek ve harekete geçmek mümkün değildir. Bazen de; sorunu yaratan dinamiklerin; kalıplaşmış davranış ve olumsuz başa çıkışların farkında olunmaz. Terapide ise; farklı bakış açısından bakmak; önceden öngörülmeyenleri deneyimlemek mümkündür. Yeni olasılıklar gündeme gelebilir.

Psikolojik destek alma davranışı bazen de; güçsüzlük; yetersizlik olarak algılanmaktadır. Bazen insanlar;” kendi sorunumu kendim çözmeliyim; eğer kendim halledemiyorsam bu benim güçsüz;yetersiz olduğum anlamına gelir..” biçiminde yorumlamaktadır.Yetersizliğini(?); güçsüzlüğünü(?) gizlemek zorunda kalmakta; yaşadıklarından utanmakta; kendi kendine çözemediği için özkızgınlık; öze yönelik güvensizlik artmaktadır. Tahmin edileceği gibi; hafif düzeydeki depresyon ve kaygı bozukluğu gittikçe derinleşip; kronikleşmektedir. Hem zihinsel enerji; hem zaman; hem de ilaç kullanımı gibi maliyetlere neden olmaktadır. Psikolojik destek gibi kaynaklara başvurmak; yaşanacak olumsuz maliyeti azaltabilir. Uzun vadede; yeni beceriler ve baş etme davranışları öğrenilerek; gelecekteki olumsuzluklara yönelik önlemler alınabilir. Yardım ve destek alabilmek; cesaret ve güven işidir. Kendine güvenen insanlar; kendi başlarına her şeyi çözmek zorunda görmezler kendilerini. Risk alır; danışır; seçenekler yaratır ya da öğrenir. Daha az hata yapar.

Pek çok aile; çift ve birey; ruhsal sıkıntı ve çatışmaların sadece kendi başlarına geldiğini düşünmektedir. Böyle bir düşünüş; yaşanılanları saklamaya; örtbas etmeye neden olurken; çözüm olasılıkları yok edilmektedir. Oysa insanlar temelde birbirine benzer. Aileler de öyle. Dolayısıyla dünyanın neresine gidilirse gidilsin; insanları etkileyen temel bazı etkenler vardır. Bütün insanların temel ihtiyaçları; özlemleri söz konusudur. Sevilmek; kabul edilmek; onaylanmak; değer verilmek; önemsenmek gibi temel özlemler vardır. İnsanlar bu ihtiyaçlarının karşılanması için uğraşırlar. Ancak bazen söz konusu uğraşlar bizleri; arzu etmediğimiz; istenmeyen ya da aşırı uçlara sürükleyebilir. Biçim olarak kültür; eğitim; sosyopolitik bağlam; bizim davranışlarımızı çeşitlendirebilir. Ancak özde; evrensel eğilimler bizleri birleştirir. Evrensel yani insan olmaktan kaynaklı ihtiyaçlarımız karşılanmadığında; dünyanın neresine giderseniz gidin; acı; öfke; kızgınlık ile karşılaşılır. Herkes sevdiği; değer verdiği şeyleri kaybeder ve kayıp karşısındaki evrensel duygu da; acı; elem; keder ve yastır.

Ruhsal acı ve sıkıntı içindeki aile ve insanlar kendi acılarını büyük görme eğilimindedirler. Sanki başka insanlar ve aileler acıdan; kayıptan mutsuzluktan muaf gibi görürler. Bazen idealleştirme; ruh sağlığında çalışanlara; terapistlere de yönelir. Sanki terapist; insani acı ve duygulardan; hayal kırıklığından; suçluluk ve utanç duygusundan muaf gibi algılanır. Oysa terapist de danışanın yaşadıklarını tanır; bilir; tatmıştır. Farkı; o duygularla baş edebilmesi; kendini tanımış ve yönetmeye çalışıyor olmasıdır. Danışanı kendi yaşadıkları dolayımı ile anlar; şefkat; anlayış ve kabul gösterir. Oysa ailede ve toplumda anlayış; kabul; şefkat ve bakım gibi yaklaşımlar bazen sergilenememekte; eleştiri; suçlama; yargılama; ayıplama; kınama tutumları iyileştirici güçlere ulaşmaya engel olmaktadır. Anlayış; şefkat; hoşgörü vb; zihinsel; ruhsal sorun yaşayan kişiye yardımcı olmakla kalmaz; yardım edenlerinde kendilerini daha insancıl ve bütün hissetmelerine yardımcı olur.

Hayat boyunca hemen herkes; duygusal çatışmalarla; ikilemlerle karşılaşır; mücadele etmek zorunda kalır. Çatışmalarla mücadele etme sürecinde ise; birtakım savunma mekanizmalarına başvurulur. Bazı insanlar çatışmalarını aşırı yemek yiyerek; bazıları mizaha başvurarak; kimisi de aşırı çalışarak ya da alkol madde gibi yöntemlere başvurarak çözümlemeye çalışır. Daha önce belirtildiği üzere; bazen de; inkar etme; reddetme; kaçınma; yok sayma; ya da işlevsiz olmayan başka yöntemler kullanılır. İşlevsiz olmayan çatışma çözme yöntemleri de; psikolojik yardım ve destek sürecini olumsuz etkileyebilir. Çatışmalar ciddi sorunlar çıkıncaya kadar önemsenmeyebilir. Oysa; durup bir an zihnimizin nasıl işlediğini düşünmek; zihinsel bir aydınlanmanın kapılarını açabilir. Rahatlama sağlayabilir. Farklılık ve yeni seçenekler gündeme getirilebilir.

Psikolojik destek; konuşma tedavisi de denilen; psikoterapi sürecinden faydalanmayı engelleyen tutumlardan biri de; konuşma tedavisinin ne olduğu; nasıl olduğunun yeterince bilinmemesi ile ilgilidir. Terapi görüşmelerinin; sıradan; rastgele bir konuşma; dert anlatma; içini dökme; boşaltma olarak görülmesidir. Para vererek dertlerini anlatmaktansa; konu komşu; akraba; dost; vb; kişilerle konuşmak alternatif olarak görülmektedir. Terapinin sadece içini dökme; ağlama ve rahatlama olarak bilinmesi engelleyici olmaktadır. Bu tür yakınmacı yaklaşımlar; sorunları içinden çıkılmaz hale getirebilmekte; aile ilişkilerinde çözümsüz düğümler yaratabilmektedir. Enerjinin boşa harcanmasına neden olmaktadır.

Oysa; psikoterapi yapabilme becerisine sahip olabilmek için; diğer alanlarda olduğu gibi uzun bir eğitim; öğretim sürecine gereksinim vardır. Konuşma tedavisi denilen psikoterapi sürecinin de; kendi içinde kural ve yöntemleri vardır. Terapist konumundaki kişi; rastgele hareket edemez. Eğitimini aldığı terapi kurallarına uymak; süreci yönetmek durumundadır. Psikoterapi hakkındaki gelmiş geçmiş en önemli kurallardan biri; hasta ve danışanlarla kurulan ilişkinin; kişisel değil; profesyonel bir ilişki olmasıdır. Terapist; hasta/danışana yardım etmekle görevlidir. Sosyal ilişkilerdeki gibi çift yönlü; alış verişe dayalı karşılıklı bir ilişki değildir. Terapistin kişisel hayatı; terapi sürecinde geri plandadır. Psikoterapi sürecinde; kişisel bağlantıların; yakınlığın olduğu insanlarla terapi yapılması önerilmez. Duygusal unsurlar; terapistin tarafsız olmasını engeller; İyileşme sürecine bazen bu noktada engel olur.

Psikoterapi süreci; zannedildiği gibi güçsüz; yetersiz insanların başvurduğu bir destek değildir. Tersine; kendisine bir başkası aracılığıyla dışarıdan bakabilecek cesarete sahip olmak demektir. Terapi; zihinsel aydınlanma; farklı seçenekler yaratma; insanın kendi zihinsel ve ruhsal aygıtına sahip çıkması işidir. Böylesi bir süreç; ancak zeki; sorumluluk sahibi; cesur ve kararlı; değişim için risk alabilen insanların işidir. Dürüstlük; açıklık oldukça önemlidir. İnsan zihni; buzdağı gibidir. Kendimiz hakkında bildiklerimiz; buzdağının; sadece görünen yüzüdür. Davranışlarımızı belirleyen asıl unsurlar; bilinçdışı dediğimiz; buzdağının altında bulunur. Dolayısıyla; kendi buzdağımızın altında olanları; bizi nelerin yönettiğini tanımak; değiştirmek ciddi bir iştir. İnsan kendini tanıdıkça; daha iyi yönetmeyi; olumlu biçimde baş etmeyi öğrenir. Terapi; insanın kendini daha iyi tanıması; yönetmesi; kendini değiştirmesi için iyi bir fırsattır.