Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Yalıtkan İletken İlişkiler

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 22:05    Güncellendi: 18.02.2025 22:05
İLETKEN VE YALITKAN İLİŞKİLER

Anneyle doğum öncesinden başlayan bağlanma ilişkisi insanın tüm yaşamı boyunca devam eder ve hayatının her alanında yaptığı tercihleri etkiler. Romantik ilişkilerden; anne-baba-çocuk ilişkisine; kariyer-iş yaşamından cinsel yaşama; dinsel tutumlardan politik inançlara kadar yaşamın her noktasında bağlanma özeliklerimizin etkileri görülür(Bowlby ;1958).Bağlanma ilişkisi 0-3 yaş arasında şekillenir. Bağlanma ihtiyacı/süreci bebeğin örneğin bir alarm durumu(acı; açlık ya da herhangi birinin ona yaklaşması durumunda) yaşamasıyla ve annesine yardım çağrısında bulunmasıyla harekete geçer. Anne bebeğin bu çağrısına; onun ihtiyaç duyduğu her anda ve tutarlı bir biçimde cevap verdiğinde; bebekle arasında olması gereken temel yakınlık ve güven duygusu sağlanmış olur. Bebek bu yakınlık aracılığıyla ihtiyaç duyduğu herhangi bir zamanda onun yanında olacağına ve onun ihtiyaçlarıyla ilgileneceğine inanır ve böylelikle kendisini güvende hisseder. Kendisini değerli; korunacak ; özen gösterebilecek bir varlık olarak algılar. Sadece annesinin değil çevresindeki herkesin onunla ilgilenebileceğine; bu konuda herkese güven duyacağına inanır. Bu temel yakınlık sağlanamadığı durumlarda ise bebek ayrılık kaygısı ve bu kaygıya bağlı olarak ayrılığı protesto tepkileri gösterir ancak bu kaygıyı azaltamadığında da annesinden uzaklaşamaya ve kendi kendisine yeterli olamaya başlar. Daha sonra kendisini buna mecbur hisseder. Bu dünyada tek başına olduğuna ve kendi ihtiyaçlarını yine kendisinin karşılaması gerektiğine inanır;’’ kendi kabuğuna çekilir’’; yalnızlaşır; terk edilme ve reddedilme kaygıları nedeniyle de artık tüm sosyal ilişkilerden olabildiğince uzak durmaya başlar. Yetişkinlik döneminde romantik ilişkilerden uzak durur bunu da sanki kendi tercihiymiş gibi insanlara sunar ve kendi yalnızlığa mahkum oluşunu bu şeklide savunur.

Oysaki yetişkin romantik ilişkilerdeki bağlanma karşılıklı olup; her iki taraf ta gerektiğinde hem bakım (destek; yardım; ilgilenme) alan hem de veren konumdadır.
İlk aylardaki anneyle bağlanma ilişkisinin nicelik ev niteliği bireylerin yetişkin yaşamında kurduğu ilişkisinin nicelik ve niteliğini belirlemektedir. Bağlanma sürecinin niteliği;
-Güvenli bağlanma
-Kaygılı/ karasız bağlanma
-Kaçınan bağlanma gibi bağlanma şekillerini ortaya çıkarır. Ve üç tür bağlanma bireyin ilişkisi ve yaşam kalitesini ortaya koyar.
Bu bağlanmanın yani ilk yaşlardaki anne-çocuk ilişkisinin hem mesafe ;hem kalite anlamında ortaya çıkabilecek olumsuzluklar çeşitli kişilik bozukluklarının kısmi belirleyiciliğinden bile söz edebilir. Bu konuya biraz daha detaylandırırsak;
Anne –çocuk arasındaki bu ilişkide annenin bebeğin ilk aylardaki ağlamalarına; huzursuzluklarına uygun ve sağlıklı ve zamanında yanıtlaması ve bu huzursuzluğu gidermesi sağlıklı bir bireyi oluştururken; bu ayarlanama yani mesafenin fazla açılamamasıyla mesela hiç yalnız bırakılmayan çocuk; kendi başına kalma kapasitesine geliştirmeye izin verilmeyen çocuklar ise kendi düşlemleme kapasitesini geliştiremez ;yalnız kalamaz ve sürekli yanlarında birisini ister hale gelirler. Yani çocuğun ihtiyaçlarını karşılama konusunda duyarsız olmak gibi fazla duyarlı olmakta çocuğun ilerideki ilişkisel sorunlar yaşamasına neden olur. Çocuk tek başına zaman zaman kalabilmeli ;kendi ruhsal dünyasını inşa edebilme; kendi başına oynayabilmelidir. Bunu çocuklara eğer dışardan müdahale edilmezse zaten kendi başına yapabilecektir. Oyun oynayan çocuk arada bir annesinin aynına gelecek ve annesinin oradaki varlığını görüp rahatlayacak ve tekrar kendi başına kalamaya ve oyun oynamaya devam edebilecektir. Fakat fazla nüfuz eden; çocuğu ilgi göstereceğim diye rahat bı9rakamayan ;kaygılı anne olduğunda çocuk tek başına kalamayacak ve ilerdeki yaşamında tıpkı çocuklukta olduğu yanında daima birini isteyecektir. Bu da sürekli bağımlı ilişkilerin doğmasına ve kaygılı bağlanma durumlarının oluşmasına sebep olacaktır. Kaygılı bağlanan çocuk ilerideki yaşamında eşlerine çok fazla ihtiyaç duyan; sürekli yakınlık ve ilgi isteyen; terk edilme kaygıları yaşayan bireylere dönüşecektir. Ayrıca ilişkilerde sürekli beklentilerinin karşılanmadığı yönünde şikayetleri olacak ;kendilik saygısını eşinin kendisine gösterdiği ilgili yoğunluğuna göre belirleyip ve doğal olarak bu kendilik değeri sürekli bir termometre gibi inip çıkacaktır. Bu şekilde kaygılı bağlana bireylerin cinsel yaşamları da çok kaliteli olmayacak ;doyumlu bir cinsel ilişki yerine sarılmak; uyumak ve masumane bir ilişkiyi sürdürmek isteyecekler ve eşlerini muhtemel seks düşkünü olarak tanımlayacaklardır. Aşırı kaygılı ve eşe odaklı yaşam neticesinde ilişki kaliteleri düşecek ve eğer kendisi gibi iç içe geçmiş bir ilişkiyi kabul edemeyen bir partnerin karşısında fazla yapışkan ve talepkar bir konunda olacaktır. İlişkileri ve yaşamları boyunca aşrı kaygılı(yaygın anksiyete bozukluğu); eşlerini kontrol etmeye yönelik davranışlar; ilişkisinin günün birinde biteceğine dair sürekli düşünsel uğraşlar ve korkular ve yoğun kıskançlıklar sahnede olacaktır. Bağlanma aşamasında ihmale uğramış yani bağlanma döneminde yeterince aynalanmamış; isteklerine karşı kayıtsız kalınmış; tek başına bırakılmış çocuklar ise daha çok kaçınana bağlanma tarzı ilişkiler benimseyip bunu bu şekilde yaşantılayacaklardır. Şöyle ki; kaçınan bağlanan kişiler ilk üç yaş civarında annesi tarafında ağladığında; acıktığında ; korunma durumunda vs annesi tarafında yeterince görülmeyen ve ihtiyaçları karşılanmamış çocuk tıpkı o zamanlarda olduğu gibi ‘’ güvenebileceğim kimse yok’’ ;’’ kendi başımın çaresine bakmalıyım ‘’ gibi düşüncelerle yaşamını bu şekilde sürdürecektir. Eşlerine güven duymayacaklar; birilerine bağlanmak ve bağlanılmak duygusu kendilerinde yoğun gerginlik yaratacak; ilişkilerinde here an bitecekmiş gibi sınırlı yatırım yapacaklar; karşı tarafa bağlanmamanın değişik yolarını arayacaklardır. Tıpkı bebekken olduğu gibi stres durumlarında beklediği ilgiyi göremediği için yetişkinlikte de aynı şeyleri yaşayacağını düşünerek(tamamen bilinç dışı olarak) yalnız kalmayı tercih edecekler; eşleri de stres altında iken onlara yaklaşmayacak ve uzak durmayı tercih edeceklerdir. Sosyal ilişki son derece sıkıcı ve gereksiz gelecektir. Öfke duygusu bu tarz insanlar için karşısındakini kendisine yaklaştırmamak uzak tutmak için çok uygun bir kalkan olacaktır. Çünkü öfkeli insanlara kimse yaklaşmak istemez ve kaçınan bağlanan kişi ise fazla çaba sarf etmeden bağlanmak isteyen kişiyi kendisinden uzaklaştırmış olacaktır.

Kaçınan bağlanan kişiler genellikle ‘’yalıtkan’’ olmakla birlikte iletkenleri sabote ederler. Bu yüzden iletken ve yalıtkan bir çiftin ilişkisi kaçma-kovalama tarzında gerçekleşecektir. Kaygılı bağlanan yani iletken kişi yaklaşmak; sokulmak isteyecek ama yalıtkan kişi ise onu uzaklaştırmanın ve belli bir mesafede tumanın yolunu arayacaktır. Ortaya ilgisizlikten şikayet eden; boğulmaktan sızlanan ihtiyaçların karşılanmadığı ama sürekli dalgalı bir ilişki ortaya çıkacaktır. Tabi ki inşalar bu kadar derin patolojiye sahip bireyleri anlamak ve değerlendirmek konusunda yetersizlik yaşayabilirler. Ama bu tarz sorunlar bile çok zor olsa da eğer istenirse evlilikle içinde yeniden onarılabilir ve yaralar sarılabilir. Bu ise çaba ve istekle alakalıdır.