Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Otizm: Bir Garib Muamma..

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 22:05    Güncellendi: 18.02.2025 22:05
Otizmi tanımlamak için genellikle cam fanus içine hapsedilmiş bir çocuk imajından yararlanılır. Anne-babalar yıllar boyunca; günün birinde bu görünmeyen bariyeri kırmaya yarayacak bir yöntemin bulunabileceği umuduyla; yaratılan bu imaja sarıldılar. Birçok tedavi yöntemi öne sürüldüyse de hiçbiri kanıtlara dayandırılamadı. Cam fanus hala sapasağlam duruyor. Belki de bu imajın tümüyle ortadan kaldırılması zamanı artık geldi. Böylelikle en azından bir otistiğin beyninde gerçekte neler olup bittiği hakkında fikir sahibi olabiliriz.

Psikolojik ve fizyolojik araştırmalar otistiklerin daha zengin bir iç dünyası olmadığını; buna karşın beyinlerini normal bir bireyinkinden çok farklı kılan biyolojik bir bozukluğun kurbanı olduklarını göstermiştir. Ancak otistiklerle duygusal iletişim kurmak imkansız değildir.
İşte bu nedenle bizler; otistiklerin yaşamlarını kolaylaştırabiliriz. Bunu gerçekleştirebilmek için önce otizmin nasıl bir şey olduğunu anlayabilmemiz gereklidir ki işin en zor yanı da budur. Görememeyi hayal edebiliriz; ama otizmi anlayabilmek neredeyse olanaksız gibi görünür. Görmemenin genellikle sinir sisteminde duygusal-motor düzeyde periferik bir hatadan kaynaklandığını yüzyıllardır bilmekteyiz; oysa otizmin kognitif olayların en ileri düzeyindeki merkezi bir hatadan kaynaklandığı ancak son zamanlarda kabul edilmiştir. Otizm; görmeme gibi yaşam boyu sürür ve uygulanacak kompansasyona yönelik eğitime yanıt verir. Böyle bir eğitim; otistik kişinin yaşamla barışıp; onunla baş edebilmesini sağlayabilir; ancak derece kötü ikincil sonuçlar da doğurabilir -anksiyete panik ve depresyon. Problemlerin önlenmesi için pek çok şey yapılabilir.

Otizm; John Hopkins Çocuk Psikiyatri Kliniği nden Leo Kanner in tanımlayıp adlandırmasından çok daha önce ortaya çıkmıştır. Kanner 1943 yılında; ayrı bir grup olarak kabul edilmesi gerektiğini düşündüğü 11 çocukla ilgili; bu konuda dönüm noktası olarak kabul edilebilecek bir yazı yayımladı. Bu çocukların hepsinde ortak olan dört özellik vardı: tek başınalığı tercih etme; aynılık ya da tek düzelikte ısrar; ayrıntılı bir rutine ilgi ve eksikliklerle karşılaştırıldığında iyice belirginleşen bazı özel yetenekler.

Yine aynı zamanlarda; yukarıda söz edilen çalışmadan bağımsız olarak; Viyana daki Üniversite nin Pediatri kliniği nden Hans Asperger de aynı tip çocuklar üzerine doktora tezini hazırladı. Söz konusu hastalığın en belirgin özelliklerini tanımlamak üzere "otizm" terimini kullandı. Her iki araştırmacı da bu terimi; şizofreniklerin dış dünyayla olan ilişkilerini zamanla kaybetmelerini anlatmak için kullanan yetişkin psikiyatrisinden almışlardır. Otistik çocukların; çok küçük yaşlardan başlayarak dış dünyayla olan ilişkileri azalmaktadır.

Kanner in ilk vakası olan Donald; otizm tanısı açısından tam bir prototipti. Doğumundan kısa bir süre sonra bile diğer çocuklardan farklı olduğu dikkati çekiyordu. Kısa süre içinde; 100 e kadar saymayı ve alfabeyi öğrendi. Oyuncakları ve diğer objeleri döndürmekten çok hoşlanıyordu. Yaşıtları gibi oynamak yerine; boncukları ve diğer eşyaları renklerine göre gruplara ayırıyor ya da onları yere atıyor ve çıkardıkları sesten büyük bir zevk alıyordu. Onun için sözcüklerin mutlak ve kesinlikle değişmez anlamları vardı. Kanner in Donald ı ilk kez 5 yaşındayken gördü. Çocuğun çevresindeki insanlara karşı hiç ilgi göstermediğini farketti. Birisi onun tek başına yapmakta olduğu bir işe karışacak olsa; kendisini rahatsız eden kişiye kesinlikle kızmıyor; ancak işine karışan eli sabırsızca itiyordu. Annesi belirgin ölçüde ilişki içinde olduğu tek kişiydi; bu durumun da annesinin çocuğun aktivitelerini paylaşmak için gösterdiği olağanüstü çabaya bağlı olduğu söylenebilirdi. Donald sekiz yaşına geldi; ancak konuşmaları sürekli olarak tekrarladığı sorulardan öteye gitmiyordu. İnsanlarla ilişkisi; anlık istek ve gereksinimlerini gidermekle sınırlıydı ve istediği kendine verildiği ya da söylendiğinde iletişim hemen kesiliyordu.

Kanner in söz ettiği çocukların bir bölümü konuşma engelliydi. Ancak Kanner; konuşabilen çocukların da gerçekte sözlü iletişime girmedikleri; dili tekdüze bir biçimde kullandıklarını saptadı. Örneğin beş yaşındaki Paul; yalnızca söylenenleri tekrarlıyordu. "Şeker istiyorum" yerine "Şeker istiyorsun" diyordu. Oyuncak bir köpekle ilgili olarak annesinin çok önceleri söylemiş olduğu "Köpeği balkondan atma!" sözünü hemen her gün tekrar ediyordu.

Kanner; ilk karşılaşmalarından tam 20 yıl sonra gruptaki çocukları yeniden inceledi. Bazıları toplumsal yaşama diğerlerinden daha iyi uyum sağlayabilmişlerse de iletişim kurma ve başkalarıyla ilişkiye girme güçlükleriyle ayrıntıya ve tek bir amaca yönelik oluşları sürmekteydi. Otistiklerin en karakteristik özellikleri tek başınalık; tekdüzelikte ısrar ve ayrıntılara dikkat ederek rutin davranışlarda bulunmaktır. Bazı otistikler; son derece karmaşık şeyler yapabilirler; ancak başkalarının kendi yaptıkları iş hakkında ne düşündüğü önem taşımamaktadır. Tüm bu sayılanlar; otistiklerin karakteristik davranış özellikleridir. Bunlardan bir bölümü aşağıda gösterilmektedir.

• İlgisiz kalırlar.
• Bir yetişkinin eli yardımıyla gereksinimlerini anlatır.
• Sözleri papağan gibi tekrarlar.
• Ancak bir yetişkin ısrar veya eşlik ettiğinde oyuna katılır.
• Diğer çocuklarla birlikte oynamaz.
• Uygunsuz şekilde güler; kıkırdar.
• Gözle iletişime girmez.
• Oyun oynuyormuş gibi yapmaz.
• Aynılığı tercih eder.
• İlişkilerde tek taraflıdır.
• Sürekli olarak aynı konudan söz eder.
• Anlamsız; saçma davranışlar gösterir.
• Objeleri eline almak ve onları döndürmekten hoşlanır.
• Toplumsal yönü olmayan bazı işlerde çok başarılıdır.

Kesin olmamakla birlikte; beş yaşından önce konuşmuş olma ve entellektüel yeteneklerin üstün oluşu diğerlerine oranla daha kolay uyum sağlamada bir avantaj yaratıyordu. En zeki otistikler; onlu yaşlara geldiklerinde durumlarının farkına varmışlar ve uyum sağlayabilmek için bilinçli bir çaba göstermeye başlamışlardı. Bununla birlikte; en iyi düzeyde uyum sağlayabilenlerde bile çok seyrek olarak kendine güven gelişebilmekte ve arkadaşlık kurabilmeleri mümkün olabilmekteydi. Tüm vakalarda olumlu etkisi olduğu gözlenen en önemli etmen; çok iyi düzenlenmiş bir çevreydi.

Öncü araştırmacıların yapmış oldukları çalışmalar ortaya çıkınca; büyük kliniklerin hepsinde otistik çocuklara tanı konmaya başlandı. Sosyalizasyon bozukluğu dışında bu çocuklarda ileri derecede entellektüel bozukluklar da olduğu saptandı. Mozaik şekilleri küplerle kopye etme gibi bazı testlerde bir bölümü görece başarılı olmakla birlikte; yalnızca sağduyuyla yanıtlanabilecek test sorularında en zekilerinin bile başarısız olduğu gözlendi. Otizm oldukça seyrek görülür. Kanner in ayrıntılı kriterlerine göre otizme 10;000 doğumdan birinde rastlanmaktadır. Günümüzde olduğu gibi daha geniş kriterlere göre tanıya gidildiğinde bu oran çok daha yüksek bulunmakta; 1/1000 ya da 2/1000 gibi Down sendromuyla aynı düzeye ulaşabilmektedir. Erkek çocuklarda bu oran kız çocukların 2-4 katı kadardır.

Uzun yıllar boyunca otizmin yalnızca psikolojik bir bozukluk olduğu; organik bir temele dayanmadığı düşünülmüştür. Başlangıçta; belirgin bir nörolojik sorunla karşılaşılmamıştır. Otistik çocukların hepsinin entellektüel kapasitesi düşük değildi ve genellikle fiziksel olarak normal görülmekteydiler. Bu nedenlerle; yıllarca psikojenik teoriler üzerinde duruldu. Bu teoriler çocuğun; kendisini aşırı derecede etkileyen kötü deneyimler sonucunda otistik olduğuna dayanmaktaydı. Anneyle yakın bir bağ kuramama veya şiddetle reddedilmenin çocuğu dış dünyanın hiçbir şekilde içine giremediği; tamamen hayallere dayalı bir iç dünyaya kapanmaya ittiği iddia edilmekteydi. Ancak ampirik veriler bu teorileri desteklememekteydi. Desteklenmesi de beklenemezdi; çünkü şiddetle reddedilmiş ya da anne-baba sevgisinden mahrum kalmış pek çok çocukta otizm görülmemekteydi. Ne yazık ki hala bu görüşlere dayanan tedavi yöntemleriyle ailelerde suçluluk duygusu yaratmakta; anne-babaların diğer insanlarla olan ilişkilerinin bozulmasına neden olunmaktadır. Bunun aksine; uygun biçimde düzenlenmiş davranış modifikasyon programlarıyla ailelere; otistiklerin ve özellikle de ciddi davranış sorunları olan çocukların tedavisinde kolaylık sağlanabilmektedir. Ancak bu programların uygulanmasıyla söz konusu çocuklarda normal bir gelişim sağlanabilmesi mümkün olmamaktadır.

Otizmin açıklanmasında psikojenik teorilerin başarısızlığa uğraması; araştırmacıları biyolojik bir neden aramaya yöneltti. Yapılan çalışmalar; olayın beynin yapısındaki hatalı bir oluşumdan kaynaklandığını göstermekteyse de bu bozukluk henüz tam olarak aydınlığa kavuşturulamamıştır. Söz konusu bozukluğun otistiklerin düşünce yapısını etkilediği; kendi düşüncelerini değerlendirebilmelerini ve başkalarının düşüncelerini algılayabilmelerini önlediği sanılmaktadır.

Otizmin diğer birçok klinik ve tıbbi olayla da ilişkili olması mümkün görünmektedir. Bunlar arasında annenin rubella enfeksiyonu ve kromozom anomalisi; erken dönemdeki beyin travmaları ve bebeklik döneminde geçirilen konvülsiyonlar sayılabilir. Bu konuda belki de en ilginç bulgu; otizmin genetik bir temele dayandığı gösteren verilerdir. Tek yumurta ikizlerinin her ikisinin de otistik olma olasılığı; çift yumurta ikizlerine oranla daha yüksektir. Bir otistiğin bulunduğu ailede ikinci bir otistik bebeğin dünyaya gelme şansı normal popülasyona kıyasla 50-100 kat yüksektir.

Anatomik çalışmalar ve beyin görüntüleme yöntemleri; otistiklerin beyinlerindeki yapısal anomalileri ortaya koymuştur. Gerek epidemiyolojik; gerekse nöropsikolojik çalışmalar otizmin; kendisi de fizyolojik bir anomaliye bağlı olan mental retardasyonla büyük ölçüde ilişkili olduğunu göstermiştir. Bu durum; otizmin genellikle beynin geniş bir bölümünü kapsayan hasarın parçası olan bir tür beyin anomalisi olduğu görüşüyle de bağdaşmaktadır. Eğer anomali çok yaygınsa; mental retardasyon da daha ileri düzeyde olacak; beynin kritik bölgelerinin de haraplanmış olma olasılığı artacaktır. Tersine; beynin yalnızca kritik bir bölümünün hasarı da söz konusu olabilir. Bu durumda otizme mental retardasyon eşlik etmez.

Nöropsikolojik testler; sınırları az da olsa belirli bir beyin anomalisinin varlığını kanıtlamaktadır. Başka bir anomalisi olmayan otistiklerin planlama; insiyatif ve spontan olarak yeni fikirler yaratılmasına yönelik testlerde son derece yetersiz oldukları gözlenmiştir. Aynı eksikliğe frontal lob lezyonu olan hastalarda da rastlanmaktadır. Bu nedenle; beyindeki yapısal kusur nerede olursa olsun; frontal lobun bu durumdan etkilendiğini söyleyebiliriz.

OTİSTİK ÇOCUKLARIN ÖZELLİKLERİ

Bu bölümde ot istik çocukların belirgin özellikleri 0-2 yaşı kapsayan bebeklik dönemi ve 2-5 yaş dönemi ele alınmıştır. Önce bu dönemlere ait özellikler vurgulanmaya çalışılmıştır. Ancak; bunların otizmin yaygın özellikleri olduğu; her çocuğun kendine özgü özellikleri olabileceği unutulmalıdır.

BEBEKLİK DÖNEMİ

“...Diğer çocuklarımdan sonra bu kadar sakin bir bebeğimin olması beni çok rahatlattı. Mama saatlerinde karnını doyuruyor; altını temizledikten sonra yatırıyordum. Ben tekrar yanına gidene kadar ağlamıyordu. Dikkatimi çeken ilk şey; yanına gittiğim zamanlarda kucaklamam için kollarını kaldırmayışı; onunla konuşmama; oyunlarıma hiç karşılık vermemesi oldu...”
“...Bebeğim doğduğundan beri adeta bir kabus yaşıyoruz. Bütün gün akşama kadar; bütün gece sabaha kadar sürekli ağlıyor. Mamasını yedirmek; altını temizlemek mümkün değil; ancak kucağıma alır sallarsam veya arabasına koyup gezdirirsem biraz sakinleşiyor....”
Otistik özellikler gösteren bebeklerin iki tip davranış biçimi geliştirdikleri gözlenmiştir. Bunlardan biri; yukarıda açıklanan ikinci örnekteki gibi sürekli ağlayan; huysuz olarak adlandırılan bebeklerdir. Bakımları oldukça zor olan bu bebekleri; sürekli sallamanın dışında rahat ettirmek mümkün değildir. Öyle ki; giydirme; yıkama gibi günlük etkinliklerde sallanmanın kısa bir süre durması bile ağlamalarına neden olabilir.
İkinci tip otistik bebekler ise; birinci örnekte olduğu gibi; sakin; bütün gününü yatakta geçiren bebeklerdir. Acıktıklarında ağlamamaları nedeniyle bakımlarının kolay olmasına rağmen; anneden hiç bir ilgi beklememeleri; çevrelerine karşı ilgisizlikleri anne-babaları endişelendiren özellikleridir.
Otistik çocukları olan bir çok anne-baba; çocukların bebeklik döneminde olağan dışı bir durumla karşılaştıklarını hissettiklerini açıklayamadıklarını belirtmişlerdir. Bazı anne-babalar ise; bebeklerinin diğer bebeklerden farklı olduğunu gördüklerini; ama bebeklerinde farklı özellikler olduğunu düşünmek bile istemediklerini söylemişlerdir. Ayrıca anne-babalar çocuklarında otistik davranışların üç yaştan önce ortaya çıktığını sıklıkla belirtmişlerdir. Otistik özelliklerin ortaya çıkışını; hastalık ve genellikle bir kardeş doğumu gibi nedenlere bağlayan anne-babalara da rastlanmaktadır.
1. Fiziksel Özellikler
Bu dönemde otistik bebeklerin fiziksel gelişmeleri yaşıtlarından farklı değildir. Yaygın uyku ve beslenme problemlerine rağmen hemen hepsi sağlıklı bebeklerdir. Fiziksel olarak birçok beceriyi olağan yaşlarda kazanmaya hazırdırlar; ancak bazı otistik bebeklerin çevrelerine karşı ilgisizlikleri nedeniyle daha geç yaşlarda oturdukları; yürüdükleri gözlenmiştir.

2. Sosyal-Duygusal Özellikleri
Normal bir bebek yaşamın ilk üç ayında; annesine bakar ; annesi onunla konuşurken gülümser; agular. Daha ileri aylarda ise her fırsatta kucağa alınmak için kollarını kaldırır; hazırlanır. Tanıdığı kişileri görünce heyecanlanır. İnsanlara ilişki kurmaktan hoşlanır. Yalnız bırakılınca ağlar; sinirlenir. Oysa otistik bebeklerde bunların tam aksine; kucağa alınmaya karşı isteksizlik göstermeye; kucağa alınınca huzursuz olma en belirgin özelliklerdir.

Otistik bebekler genellikle çevreleriyle ilişki kurmaz; insanların konuşmalarına tepki vermezler. İnsanlarla göz kontağı kurmaz; çok uzun süre boş bakışlarla oturabilirler. Kendi kendilerine gülümserler. Normal bebekler; insan yüzüne; hareket eden cisimlere bakar ve seslere gülerken; otistik bebeklerin ancak gıdıklandıkları; havaya hopladıkları zaman güldükleri gözlenmiştir. Bir çok otistik bebek; yalnız bırakıldığında mutlu görünür; bazıları saatlerce çarşafını ve yastığını tırmalar; bazıları ise yatağında oturur; öne arkaya sallanır veya başını yatağın kenarına vurur. Anneler genellikle bebeklerinin yüzlerinin ifadesiz olduğunu; gülümsemekle birlikte; yüzlerinde sevinç; utanç; rahatsızlık gibi ifadeler görmediklerini belirtmişlerdir. Bebeklerin yüzlerindeki ifadenin ve gözlerindeki bakışın hiçbir olay karşısında değişmediğini anlatan annelere de sıklıkla rastlanmıştır.

3. Zihinsel Özellikleri
Normal bebek bir yandan çevresiyle ilişki kurarken; diğer yandan da bir çok cismi merak eder; gördüğü herhangi bir cisme uzanır; almak ister; ağzına sokar; daha sonraları elinden düşürdüğü oyuncak için ağlar; etrafına bakınır. Otistik bebek; etrafındaki insanlara olduğu gibi cisimlere karşı da ilgisizdir; uzanıp onları almak ya da yakalamak istemez. Çevresindeki seslere; cisimlere; hayvanlara ilgi göstermez. Otistik bebeklerdeki bu ilgisizlik ve meraksızlık karşısında; anne-babalar zaman zaman çocukta zihinsel bir problem olduğunu düşünürler; ancak çocuğun oturma; emekleme; yürüme v.b. bir çok beceriyi normal çocuklarla aynı zamanda kazanması ile bu düşünceden vazgeçerler.

4. Konuşma Özellikleri
Normal bebekler genellikle 1 yaş civarında ilk kelimelerini söylerler. Yaşamın birinci yılında sesler çıkarır; çıkardıkları sesleri farklılaştırır; bu şekilde duygularını isteklerini ifade ederler. Normal bebekte görülen babıldamaların otistik bebeklerde görülmediği belirlenmiştir. Ayrıca diğer kişilerin kendileriyle kendileri ile konuşmasına ya da seslenmesine karşı tepkisiz kaldıkları gözlenmiştir. Bazı otistik çocuklar 0-2 yaş döneminde; tamamen sessiz kalabilir; bazıları ise yaşıtları gibi birkaç kelime öğrenebilir.
Otistik bebeklerin gelişimsel özelliklerinin yanı sıra; çok yaygın olarak görülen beslenme ve uyku problemlerinden de söz etmek gerekmektedir.
Otistik bebeklerde beslenme problemleri yaygın olarak gözlenir. Bunlardan çoğunun ilk aylarda emmesi de zayıftır; altıncı aydan sonra beslenme problemleri artar. Birçok bebek; süt dışında tüm yiyecekleri reddeder; bazıları ise normalin üstünde ve hemen her şeyi yiyebilir.
Uyku problemi; genellikle sürekli ağlayan; susturulması kolay olmayan bebeklerde gözlenmektedir. Ağlamaların; bağırmaların gece-gündüz aralıksız olması; anne-baba için oldukça büyük problem yaratmaktadır.

2-5 YAŞ DÖNEMİ

“....Oğlum çok sevimli; görünüşte yaşıtlarından farklı olmayan; herkes tarafından sevilen bir çocuk. Sevimliliği ile çevrenin ilgisini çekmesine rağmen bu ilginin farkında değilmiş gibi görünmesi; sorulan soruları cevapsız bırakması; çevresindekilerle ilişki kurmaması; onlara bakmaması beni çok üzüyor...”
“...Sık sık en sevdiği oyuncak bebeği eline alıyor; gözlerini bebeğe dikiyor; kendi etrafında saatlerce dönüyor. Bu davranışını ortadan kaldırmak için çok çalıştım; ama beceremedim....”
“....Kız çocuğu olmasına rağmen giyinmek onu hiç ilgilendirmedi. Yeni aldığım giysileri giymeyi hep reddetti. Eski geceliğini üstünden hiç çıkarmıyor; ben çıkarmak istersem ağlıyor; bağırıyor....”
Annelerin aktardığı bu gözlemlerden de anlaşılacağı üzere; bebeklik döneminde vurguladığımız özellikler devam etmektedir. Ancak bu özellikler çocukların gelişimlerine bağlı olarak çeşitlenmiş; farklılıklar ortaya çıkmıştır. 2-5 yaş dönemi; otistik özelliklerin en belirginleştiği; tanı için oldukça önemli bir dönemdir.

1. Fiziksel Özellikleri
Fiziksel gelişimleri oldukça normal; güzel ve çekici çocuklardır. Motor becerileri genellikle iyidir; 3-4 yaşındayken dar bir tahta üzerine dengede durma; 14-15 aylıkken top atıp tutma becerilerini kazandıkları sıklıkla gözlenir(Rimland; 1964). Top atıp tutma; merdivenden inip çıkma gibi motor becerilerini kazanmış olmalarına rağmen; taklit etme becerilerinin zayıf olması nedeniyle; atlama zıplama gibi becerileri kolay kazanmazlar. Kâğıt kesme; boncukları bir kutuya tek tek koyma veya ipe dizme gibi küçük kas becerilerinin oldukça zayıf olduğu gözlenir. Ancak birçok otistik çocuk mekanik;takmalı-sökmeli oyuncakları kolaylıkla takıp sökebilir.

2. Sosyal-Duygusal Özellikleri
Bebeklik döneminde gözlenen çevreye ilgisizlik daha belirgin hale gelmiştir. Çevresindeki kişilerin ve anne-babanın yüzüne bakmama hemen hemen her otistik çocuğun özelliğidir. İnsanların gözüne bakmamaları veya anlık denebilecek kadar kısa bakışlardan sonra hemen gözlerini kaçırmaları dikkati çeker. Tamamen kendilerine ait bir dünyada yaşıyor gibi görünen bu çocuklar; çevrelerinde olup bitenlere çok kayıtsızdırlar. Çağırıldıklarında tepki vermez; konuşurken dinlemez gibi görünürler. Bebekliklerindeki gibi fiziksel temastan kaçınırlar.


3. Zihinsel Özellikleri
Otizmin ilk tanımlandığı yıllarda; otistik özellikteki çocukların çok zeki olduklarına; ancak bu zekanın; problem davranışlarla maskelendiğine inanılıyordu. Otistik çocukların zihinsel gelişimleri üzerinde yapılan ayrıntılı çalışmalar; en az iki grup otistik çocuk olduğunu düşündürmektedir. Birinci grubu normal ya da normale yakın zihinsel becerileri olanlar; ikinci grubu ise zihinsel yönden yetersiz olanlar oluşturmaktadır. Ancak otistik çocuklar; hangi grup içine girerlerse girsinler sosyal-duygusal problemlerini; yaygınlığına bağlı olarak birbirlerinden çok farklılık gösterirler.

4. Duygusal Uyarılara Tepkileri

a. İşitsel uyarılara (Seslere) Tepkileri: Bu dönemde seslere karşı çok değişik tepkiler görülmektedir. Çocukların seslere hiçbir tepki vermemesi bir çok anne-babayı; işitme problemi endişesi ile doktorlara gitmeye yöneltmektedir. Gerçekten de bazen seslere hiç tepki vermedikleri; bazen en ufak seslere aşırı tepki gösterdikleri; bazı seslere de çok duyarlı oldukları gözlenmektedir.

b. Görsel Uyarılara Tepkileri: Bu dönemde görsel uyarıcılara karşı normal dışı tepkiler yaygın olarak görülebilir. İnsan yüzlerine ve çevrelerinde ki birçok nesneye bakmamalarına karşın; hareket eden; dönen ya da parlak olan bazı cisimlere uzun süre bakabilirler. Bazı çocukların zaman zaman ışıktan rahatsız oldukları; karanlık odada rahat ettikleri görülebilir. Bazen de ışıkla karşılaştığında kulaklarını; yüksek bir ses duyduğu zaman gözlerini kapama gibi ters tepkiler gözlenebilir.

c. Ayrıca Sıcağa; Soğuğa; Karşı Tepkileri: Bu tepkiler; bazı çocuklarda acıyı; sıcağı ve soğuğu fark etmeme şeklinde ortaya çıkarken; bazıları ise soğuk suyla ellerini yıkarken ağlama; eline bir toplu iğne battığı zaman çığlıklar atma şeklinde görülebilir.

d. Dokunulmaya Karşı Tepkileri: Herhangi bir kimse tarafından dokunulmak; kucağa alınmak istendiği zaman. o kimseyi itmek; ondan kaçmak yaygın olarak gözlenen tepkilerdir.
Otistik çocuklar;çevrelerindeki duyusal uyarılara çok farklı tepkiler vermelerine karşın; yeni bir nesneyi tanımada genellikle koklama; dokunma duyularını kullanırlar. Gördükleri yeni bir nesneye dokunur; parmaklarını üzerinde gezdirir; koklar; zaman zamanda ağızlarına sokar veya yalarlar. Bu bir çeşit dünyayı tanıma yolu olarak kabul edilebilir.
Bu dönemde de beslenme ve uyku problemleri yoğun bir şekilde gözlenmektedir. Beslenme ile ilgili olarak; katı yiyecekleri reddettikleri; bazılarının sürekli püre edilmiş yiyecekler yedikleri; bu yüzden de çiğneme kaslarını kontrol etmekte güçlük çektikleri görülür. Aileler; çocuklarının garip yeme alışkanlıklarının olduğunu; yiyecek seçimi yaptıklarını sıklıkla anlatırlar. Belli bir süre hep aynı yiyeceği isteme; diğer yiyecekleri reddetme; sık sık tercih edilen yiyeceğin değişmesi de gözlenen özelliklerdendir.

5. Konuşma Özellikleri:

Otistik çocukların konuşma özellikleri; dil gelişimleri;yaşıtları olan normal çocuklardan farklı tablo çizmektedir. Konuşmaya başlama çok farklı yaşlarda gerçekleşir; ancak genellikle ilk kelimelerini 5 yaş civarında söylerler (Wing; 1983). Bazı otistik çocukların konuşmaya normal yaşıtlarıyla aynı zamanda başladıkları; ancak daha sonra bildikleri kelimeleri kullanmadıkları gözlenmiştir.

Beş yaş sonrasında; çocuk yeni kelimeler öğrenir; isteklerini kelimelerle ifade etmeye başlar; hatta bir iki kelimelik cümleler kurabilir. Bununla birlikte; konuşmayı bir iletişim aracı olarak kullanmadıkları gözlenmektedir.

Otistik çocukların ilk yaşlardaki konuşma gelişimlerine ait bilgiler genellikle anne-babalardan öğrendiklerimizle sınırlıdır. Anne-babalar; çocuklarının konuşmaya karşı ilgisizliklerini vurgulamışlar; çok çalışmalarına rağmen çocuklarının konuşmak için hiç bir istek göstermediklerini sıklıkla belirtmişlerdir.

Otistik Çocukların Konuşma Problemleri

a. Konuşulanları Anlamada Güçlük: Bu dönemde birçok anne-baba çocuğun sorulan sorulara tepkisiz kaldığını; hiç söz dinlemediğini belirtirken; bazı anne-babalar ise çocuklarının işine gelen sözcükleri anladığını; işine gelmeyenleri ise anlamadığını anlatmışlardır.
Otistik çocuklarla yapılan çalışmalar; konuşulanları anlama kapasitesinin oldukça sınırlı olduğunu göstermiştir. Anlama; yaşla birlikte artar; kendilerinden istenilenleri anlayabilir; ancak istekleri yerine getiremezler. Tek kelimeleri anlayabilirlerken; kelimeler soyutlaştıkça; cümleler karmaşıklaştıkça anlamaları da güçleşir. Konuşulanları anlama becerisi; oldukça yavaş gelişir. Gelişmenin her çocuğa göre farklı düzeylerde olduğu gözlenir.
b. Ekolali: Çocuğun duyduğu kelimeleri cümleleri konuşmacının hemen arkasından veya daha sonra taklit etmesidir. Normalde çocuklar; konuşmaya; duydukları kelimeleri taklit etmekle başlarlar. Ancak bu taklit dönemi; 2;5 yaş civarında sona erer (Wing;1983). Otistik çocuklarda ilk kelimelerini; anlamlarına dikkat etmeden papağan gibi taklit ederek öğrenirler. Bazen kelimeleri; bazen de cümleleri olduğu gibi tekrar ederler. Kelimeleri; taklit ettikleri konuşmacının aksanı ve vurgulamaları ile söylerler. Normal çocuklar bu dönemden sonra; taklit ettikleri kelimeleri uygun yerlerde kullanmaya başladıkları halde; otistik çocuklar bu dönemde oldukça uzun zaman kalır; öğrendikleri kelimeleri gerektiği zaman kullanmazlar.
c. Gramer bozuklukları: Konuşabilen otistik çocuklarda gramer bozuklukları da yaygın olarak görülür. Cümlelerdeki fiil eklerini söylememek yaygındır. Kelime eklerini; zarfları; bağlaçları kullanmama (“okula gidelim” yerine “okula git” ) cümleleri ters kullanma ( “yemekten sonra şeker ver” yerine “ şeker; yemek ver”; “oyuncağı ver” yerine “oyuncağı verme”); bazı nesne isimlerini fonksiyonları ile açıklama ( “kitap” yerine “kitap oku”) gibi gramer yanlışlıkları yaparlar. Bazen bir nesneyi anlatmak için cümleler üretirler. Çocuğun ilerleyen yaş ile birlikte konuşma becerisi de arttıkça; gramer bozukluklarında bazı düzelmeler görülebilir.
d. Zamirlerin Yer Değiştirmesi: Konuşmadaki en belirgin özelliklerden birisi de şahıs zamirlerin yerlerinin değiştirilmesidir. Birinci tekil şahıs “ben” yerine “sen” veya “o” kullanırlar. Özellikle “ben” zamirini kullanma çok az görülür.
e. “Evet - Hayır” Kelimelerini Kullanmada Güçlük : Otistik çocuklar yaşıtları gibi “Hayır” kelimesini “Evet” kelimesinden önce öğrenirler. Otistik çocukların “Evet” kelimesini öğrenmeleri genellikle 8 - 9; bazen de daha ileriki yaşlarda olabilir. “Evet” kelimesini öğrendikten sonra ; sorudan soruya bakmak sızın hep aynı cevabı sıklıkla kullanırlar.
f. Zaman Kavramı: Otistik çocuklar; normal çocukların 3 yaşında; karşılıklı sözel iletişimde yaygın olarak kullandıkları zaman kavramını veya diğer soyut kavramları anlamakta güçlük çekerler. “Önce-sonra”; “bugün-yarın” gibi zaman kavramlarını kullanmada karşılaşılan güçlük iletişim bozukluklarına neden olmaktadır.
h. “Neden-sonuç İlişkisi: Otistik çocuklar olaylara ve nesnelere ait neden-sonuç ilişkisini kurmakta zorlanabilirler
i. Telaffuz Güçlükleri: Otistik çocuklar; diğer insanlardan duyduklarını orijinal konuşma gibi doğru telaffuz ve ses tonuyla aynen tekrar edebilirler. Ancak kendi düşüncelerini; isteklerini ifade etmeye çalıştıklarında telaffuzları daha zayıf olabilir. Kelime içindeki harflerin ve cümle içinde kelimelerin yerlerini değiştirebilirler. Benzer sesteki kelimelerin anlamlarını karıştırabilirler (“kaş” yerine “baş” gibi).
j. Ses Kontrolü: Bazı otistik çocuklar seslerinin tonunu kontrol etmekte zorlanabilirler. Fısıldayarak ya da bağırarak konuştukları görülebilir. Burada söz konusu olan kontrol etme yetersizliği değil; sesin nerede ve nasıl kullanılacağının bilinmemesidir.

Otistik özellikteki çocuklar başkalarını taklit ettikleri zaman; son derece açık bir biçimde düzgün bir gramerle konuşan kişinin aksanı ile konuşurlar; ancak kendi ürettikleri konuşmalardan açıkladığımız türden konuşma güçlükleri yaygın olarak görülür. Konuşma becerileri ne kadar gelişmiş olursa olsun; konuşmayı; iletişim aracı olarak kullanmak istemezler; yalnızca zorda kaldıkları zaman; bir isteklerini belirtmek için konuşurlar.
Otistik çocukların bir kısmında konuşma hiç gelişmeyebilir. Bu durumda duygu; düşünce; istek ve ihtiyaçların davranışlarla ifade edilmesi söz konusudur. Sözel olmayan iletişim kurmaya yönelik davranışların daha çok istek ve ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik daha çok istek ve ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kullanıldığı gözlenmektedir.
İsteklerini ağlayarak; çığlık atarak belirten birçok otistik özellikteki bebeğin iletişim kurmak için; yürümeyi öğrenir öğrenmez yetişkinin elinden tutarak; çekerek isteklerini belirttiği; bunu yaparken de yetişkinin yüzüne bakmadığı gözlenmektedir. İletişim kurmak istemedikleri zaman ise karşılarındaki kişiyi iterek bu duygularını belirtmekte; sıklıkla yüzlerinin donuk ya da ifadesiz olduğu gözlenmektedir

6 Davranış Problemleri :

“... A. Zamanının büyük bir kısmını ellerini gözlerinin önünde sallayarak geçiriyor. Özellikle yalnız olduğu zaman başını havaya kaldırıyor ve ellerini gözünün önünde sallıyor. Bu hareketi yaparken çevresi ile ilişkisini tamamen kesiyor; beni hiç duymuyor. ...”
“... Kızıma yeni bir giysi giydirmek benim için en zor işlerden birisi ...
Ne zaman üstünü değiştirmek istesem çığlıklar atıyor; ağlamaya tepinmeye başlıyor...”
“...B.”ye yeni bir beceri öğretmek hem benim hem de kocam için olanaksız; yeni bir oyuncakla nasıl oynanacağını gösterdiğim zaman; oyuncağı atıyor; bağırarak ağlıyor ısrar edersem beni tekmeliyor; ısırıyor...’’

Otistik özellikteki çocukların anneleri; çocuklarının davranışlarını açıklarken; bu ve bunlar gibi cümleleri sık sık kullanmaktadırlar. Bütün davranışlar; problem davranışlar veya istenmedik davranışlar olarak adlandırılırlar. Otistik çocuklarda görülen problem davranışlar; çocuğun bebeklik döneminden çıkmasıyla belirginleşir.
Yaşıtlarına göre birçok alanda sınırlı becerileri olan otistik çocukların problem davranışlarının çevreleriyle olan iletişim eksikliği ve yetersizliğine bağlı olarak ortaya çıktığı düşünülmektedir. Çocuğun büyümesi; çevresiyle ilişkilerinin artması ve konuşmanın gelişmesiyle bu problemlerde belirgin bir azalma olacağı kabul edilmektedir.

a. Öfke Nöbetleri ve Bağırmalar: Birçok otistik çocukta; öfke nöbetleri olarak adlandırılan; kendini yere atma; tekmeleme; tepinme;ısırma ve şiddetli ağlama gibi davranışlar sıklıkla görülür. Öfke nöbetleri 2-5 yaşları arasında belirginleşir. Bu dönemde çocukların çoğunda konuşma yoktur veya çok azdır. Çocuk isteklerini kelimelerle ifade edemez; ağlar; bağırır; tepinir. Ağlama ve bağırmalar; çok uzun sürebildiği gibi; aniden de bitebilir.
b. Çevresine Zarar Veren Davranışlar: Bir oyuncakla kendi kendine; bir yetişkin ile ya da arkadaşı ile yaratıcı oyunlar oynamayan çocuk; kendini meşgul edecek başka oyunlar bulmaya çalışır. Bu oyunlar çevreye zarar verme şeklinde olabilir. Evdeki duvar kağıtlarının; koltukların yırtılması; her tarafa su dökme gibi davranışlar; anne-babalar tarafından genellikle “yaramazlık” olarak nitelendirilir.
c. Kendine Zarar Veren Davranışlar: Otistik özellikler gösteren çocuklarda karşılaşılan en belirgin problem davranışlardan bir grubu da; çocuğun kendi kendine zarar verdiği; vücudunda fiziksel hasara yol açtığı türden davranışlardır. Çoğunlukla kızgınlık; endişe; öfke; üzüntü ve başarısız olma gibi durumlarda bu davranışların ortaya çıktığı gözlenmektir. Kendi saçlarını çekme; ellerini ısırma; yüzünü tırmalama; kanatma gibi davranışlar bu gruba girmektedir.
d. Tek Tip Vücut Hareketleri: Neden ortaya çıktığı bilinmeyen; kendiliğinden başlayan ve bazen kendiliğinden sönen davranışlardır. Kendi etrafında dönme; öne arkaya sallanma; parmaklarıyla havada bir takım şekiller çizme gibi davranışlardan çocuğun fiziksel bir zevk aldığı; boş olduğu zamanlarda bu tür davranışlarının daha çok ortaya çıktığı görüşü yaygındır.

7. Duygusal Tepkiler:
Özel korkular; nedensiz gülme ve ağlamalar gibi bazı duygusal tepkiler otistik çocuklarda sıklıkla gözlenen özelliklerdir.

a. Özel Korkular: Elini küvetteki sıcak suya sokarak yaktığı için küvette yıkanmaktan korkan küçük kız; bir ayakkabı ayağını sıktığı için ayakkabı giymeyi reddeden çocuk; özel korkuları olan çocuklara örnektir. Zaman zaman bu korkuların nedenlerini bulmak oldukça güç olabilir. Çevresindekilerle ilişki kurmayan; bu nedenle de çevreden korkusu ile ilgili hiçbir yardım alamayan otistik çocukta bu korkular oldukça uzun sürebilir.
b. Tehlikelerin Farkında Olma: Otistik çocukların genellikle çevrelerindeki tehlikelerin farkında olmamaları; anne-babaları en çok endişelendiren özelliklerdendir. Çocuğun ince yüksek bir duvar