Öğrenilmiş çaresizlik hipotezi Akademik başarı ve sosyal başarısızlık; sınav kaygısı; tutum ve değerlerin yozlaşması ve kaybolması gibi alanlarda insanlarla ilgili çeşitl i durumları açıklamak için kullanılmıştır.Öğrenilmiş çaresizlik; kişilerin kendisi ile kalmayan; bulunduğu çevreye de bulaşan ve insanların içlerindeki yaşama ve öğretme-öğrenme çabası ve performansını deneme ellerinden alan bir umutsuzluk halidir.
ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK NEDİR?
1965’in başlarında; Martin E. P. Seligman meslektaşları ile birlikte; öğrenme ile korku arasındaki ilişkiyi incelemek üzere; köpekler üzerinde Pavlov’un (klasik koşullanma) şartlı refleks deneyini yaparken tesadüfen beklenmedik bir fenomen keşfetti. Kendinizi veya bir köpeği gözlemlediğinizde göreceğiniz gibi; size bir yiyecek gösterildiğinde tükürük salgılama eğilimindeydiniz.Pavlov; yiyeceğin gösterilmesiyle zil (veya bir sesin) çalınması işleminin defalarca tekrarlanarak eşlenmesi sonucunda köpeklerin salya akıttıklarını keşfetti.Bundan sonrası zili çalıp köpeğin salya akıtmasını izlemekten ibaretti.
Seligman deneyinde; herhangi bir deneye tabi tutulmamış 24 tane köpek aldı ve onları üç gruba ayırdı. Birinci gruptaki köpeklere “kaçış grubu”; İkinci gruba “boyunduruk grubu” Üçüncü gruptaki köpekler ise kontrol grubu olarak ayırarak üzerlerinde deneyler yapmıştır. Bu deneyler sonucu diğer deneylerle devam etmiş ve elde edilen bulguların sonuçlarında öğrenilmiş çaresizlik durumları ortay çıkmıştır. Bu deney sosyal ve bilişsel psikolojide önemli sonuçlar doğurdu. Bu gözlemler bilişsel psikolojinin davranışçılığın yerini almasına neden olan bilimsel bir devrim başlattı. İnsanlar yaşantıları sürecinde edindikleri tecrübeleri diğer yaşantılarına transfer edince kötümserlik ve problemlerle baş edememe durumlarında çevrelerini kontrol edemediklerinde öğrenilmiş çaresizliğe düşmekte ya öğrenilmiş çaresizliği diğer insanlardan kopya çekmektedirler. Bundan dolayıdır ki insanların düşündüğünüz şeyler davranışlarını etkilemekte ve belirlemektedir.
Öğrenilmiş Çaresizliğin teorisi daha sonra his ve duygu yokluğu olarak tanımlanan depresyonu açıklayan bir model için insan davranışlarını da içine alacak şekilde genişletildi.
Bunalan(depresyondaki) insanlar çaresizliği öğrendikleri için o hale geliyorlardı. Bunalımdaki(depresyondaki)insanlar ne yaparlarsa yapsınlar boşuna olacağını öğrenmişlerdi. Depresif insanlar görünüşe göre hayatları boyunca hiçbir şeyi kontrol edemediklerini öğrenmişlerdi. Öğrenilmiş çaresizlik pek çok şeyi açıkladı; fakat ardından araştırmacılar bir çok kötü yaşam deneyiminden sonra bile bunalıma girmeyen insanlar gibi öğrenilmiş çaresizliğin de açıklayamadığı istisnalar bulmaya başladılar. Seligman bunalımdaki insanların kötü olaylar hakkında bunalımda olmayanlardan daha kötümser olduklarını keşfetti. O bu düşünceyi; “attribution theory”(kaynağına bakma teorisi)nden ödünç aldığı “açıklayıcı tarz” olarak adlandırdı.Seligman öğrenilmiş çaresizliği yükle kuramının kaynağına bakarak açıklamaların 3 boyutta değerlendirilebileceğini buldu: kişiselleştirme: içsele karşı dışsal;yaygınlık: özele karşı evrensel; istikrar: geçiciye karşı sürekli. O en kötümser açıklama tarzının en ileri seviyedeki depresyonla orantılı olduğunu keşfetti. En iyimser açıklayıcı tarz; dışsal;özel ve geçicidir.Buna karşın iyi bir olay için açıklayıcı tarz tam tersine döner Mesela;matematik sınavında mükemmel bir not için depresif biri zekasını hafife alarak “O gün şanslıydım diyebilir”. Bu düşünce o öğrencinin kendisini nasıl gördüğünün bir açıklaması oluyor aslında. O öğrencinin demesi gereken şey ben çalıştım hak ettim. Ama genelde öğrenilmiş çaresizliği olan öğrencilerde şanslıydım; çalıştığım yerden çıktı; gibi yorumlar duyarız. Peki bu öğrenilmiş çaresizlik denen şeyle nasıl baş edebiliriz.
İyimser yaşam: Yaşam iyimsere de; kötümsere de aynı terslikleri üzüntüleri gösterir; ancak iyimserler bunları daha iyi savuştururlar. Daha önce gördüğümüz gibi;iyimserler yenilgiden sonra kendilerini toparlar; yaşamları biraz daha olmasına karşın; ayağa kalkıp yollarına devam ederler. Kötümserler ise pes edip depresyona girerler. Esneklikleri sayesinde iyimserler; işte; okulda ve oyun alanında daha başarılıdırlar. İyimserlerin fiziksel sağlıkları daha iyidir ve hatta daha uzun ömürlü olabilirler. Amerikalılar; kendilerini iyimserlerin yönetmesini isterler. İşleri iyi gittiği zaman bile; kötümser insanların zihni felaket sezgileriyle doludur. Kötümserler için bu kötü bir haberdir. İyi bir haber ise; kötümserlerin iyimserlik becerilerini öğrenebilecek ve yaşamlarının kalitesini kalıcı bir biçimde yükseltebilecek olmalarıdır. Değişmeyi öğrenmenin iyimserlere bile yararı olabilir. Hemen hemen tüm iyimserler dönem dönem en azından hafif bir kötümserliğe yakalanabilirler ve moral bozukluğu yaşadıkları zaman ;kötümserlerin işine yarayan teknikleri kullanabilirler.
Kötümserlikten vazgeçip daha iyimser olmak ; kimilerinize istenen bir şey gibi gelmeyebilir. Zihninizdeki iyimser insan imgesi ; her şeye burnunu sokan bir baş belası ; kendini büyük gören bir ukala ; kendi hatalarının sorumluluğunu üstlenmeyip sürekli başkalarını suçlayan bir insan olabilir. Ne var ki; ne iyimserliğin ne de kötümserliğin kötü tavırlarla ilişkisi vardır. iyimser biri olmak daha bencil ve girişken olmayı ve kendini başkalarına daha küstah göstermeyi öğrenmekten değil; kişisel bir yenilgi yaşadığınızda kendinizle konuşma tarzınızı ilgilendiren bir dizi beceriyi öğrenmekten oluşur. Başarısızlıklarınız konusunda kendinizle daha yüreklendirici bir biçimde konuşmayı öğreneceksiniz. İyimserlik becerilerini öğrenmenin istenen bir şey gibi gelmemesinin bir nedeni daha vardır. Daha keskin bir gerçeklik duygusunu desteklemek. Peki iyimserlik becerilerini edinmek ; gerçeklikten ödün vermek anlamına mı gelir? Bu değişim kısımlarının hedefini odağına alan derin bir sorudur. Bu kısımlar; tüm durumlarda körü körüne uygulamanız gereken mutlak ve koşulsuz bir iyimserlik değil; esnek bir iyimserlik sunar. Tersliklerle ilgili düşünce biçiminiz üzerindeki denetiminizi artırmayı hedefler. Olumsuz bir açıklama tarzınız varsa; artık kötümserliğin zulmü altında yaşamak zorunda değilsiniz. Kötü olaylar olduğunda; bunlara en kalıcı; yaygın ve kişisel ışıkta bakıp kötümser açıklama tarzının beraberinde getirdiği kötü sonuçlara katlanmak zorunda değilsiniz.
İYİMSERLİĞİ KULLANMA YÖNERGELERİ
ilk önce kendinize neyi başarmak istediğinizi sorun.
1-Bir başarı durumundaysanız (terfi etmek; bir ürünü satmak; zor bir rapor yazmak; bir oyun kazanmak gibi); iyimserliği kullanın.
2-Kendinizi nasıl hissedeceğiniz konusunda kaygılarınız varsa (depresyonla mücadele etmek; moralinizi yüksek tutmak); iyimserliği kullanın.
3-Durumun uzun sürme olasılığı varsa ve konu bedensel sağlığınızsa; iyimserliği kullanın.
4-Önderlik etmek; başkalarına esin vermek istiyorsanız; insanların size oy vermeleri arzusundaysanız; iyimserliği kullanın.
öte yandan; bu tekniklerin kullanılmaması gerekenler zamanlar da vardır.
1-Hedefiniz riskli ve belirsiz bir gelecek için plan yapmaksa; iyimserliği kullanmayın.
2-Hedefiniz; geleceği parlak olmayan insanlara danışmanlık yapmaksa başlangıçta iyimserliği kullanmayalım.
3-Başkalarının dertlerine ortak olmak istiyorsanız; işe iyimserlikle başlamayın; ancak güven ve anlayış oluştuktan sonra iyimserliği kullanmak işe yarayabilir.