Sağlıktaki; özellikle de ilaç harcamalarındaki “orantısız” artışı düşününce aklıma üniversite yıllarına ait ilginç ancak bir o kadar da düşündürücü olan bir anım geldi.
SGK’nın yaptığı araştırmaya göre sürekli belli kişilerin hastaneye gidiyor olması bu anımda bahsedeceğim durumla ilgili şüpheyi daha da artırdı.
Buna geçmeden önce dün aklıma gelen başka bir şeyi belirtmek istiyorum. Kanaatlerime göre “kronik hastalık” tabiri belli hastalıkları sonsuza dek; yani “daha hiç değişmemek üzere” etiketliyor; o yüzden bu tabirin değişmesi gerektiğini düşünüyorum.
Kusuru yahut eksiklikleri hep başka şeylerin üzerine atmada insanın üzerine yoktur. Örneğin okulda başarılı olan öğrenci ben başardım der lakin zayıf not alınca öğretmenin verdiğini söyler. Sağlıkta ise şayet hasta iyileşirse doktor iyileştirdi olur ancak hasta ölürse bu iş Azrail’in ve kaderin yahut nasip kısmetin omzuna kalır.
Bir defa hastalık kronik olmaz; o hastalıklarla ilgili olarak halihazırdaki tıp çaresiz olabilir ancak. Kronik hastalık tanımlaması suçu hastalığa atmak ve ilgili hastalıkları hiç tedavi edilmeyecek hastalıklar olarak insanların zihnine kazımak anlamına gelmektedir ki bu her şeyi belirleyen algılarımızın sakat bir biçimde kodlanması açısından hayati bir sakınca taşımaktadır.
En basitinden uzayan hastalıklardan daha çok kazanan global sektörün bir kere adı zihinlere kronik diye kaydedilmiş hastalıkların kesin tedavisini arama ve bulma noktasında çok motive olmuş bir çaba içine girebileceklerini düşünmüyorum. Bu kavramla inşa olacak beyinler; “Kronik zaten bu hastalıklar; adı üzerinde. Öyleyse bize düşen bu kronik süreçte hastayı bir nebze de olsa rahat ettirmek” düşüncesini sürdürebilir.
Aynı şekilde “hastane” adının da değişmesi gerektiği kanaatindeyim. Bu bir defa gerçeği yansıtmıyor. Hastane kendisine gelen herkesin daha baştan – kafadan hasta olduklarını kabul (ve ifade) ediyor.
Sözgelimi bugün psikiyatriye gidip de bir hastalık tanısı almayan kişi sayısı parmakla gösterilebilecek kadar azdır. Psikiyatriye (diğer kliniklerde de bu sakat eğilim çok yüksektir) gelen herkesi daha peşinen – otomatik olarak hasta kabul etme zihniyetinde bu yanlışın da az veya çok payı olabileceğini düşünüyorum. Günümüzde neredeyse herkes için geçerli hale gelen; “İyileşmek şart değil; önemli olan mutlaka hastaneye gitmek” anlayışını da bu gerçeklik çerçevesinde okumalıyız sanıyorum.
Çünkü hep söylüyorum: Kavramlar zihin inşa ederler. Ve her şey insan zihninin ürünüdür.
Oysa insanlar hastanelere kesin hasta oldukları için başvurmuyorlar her zaman. Hasta mıyım değil miyim diyerek uzman gözüyle değerlendirilmek amacıyla da buralara gerek duyabiliyorlar.
Diğer yandan her yerde gözümüze çarpan “hastane” adı sürekli hastaları ve hastalığı çağrıştırıyor; beyinleri hasta ve hastalık üzerine gereğinden fazla kilitliyor. Beyin yapısı ve doğal işleyişi gereği kilitlendiği her şeyi besleme özelliğine sahiptir.
Hastane adını kim koydu; bu adı koyarken hangi kaygılar baz alındı; o dönemde kavramların zihin inşa edebilme gücünün farkındalığı (hakkıyla) söz konusu muydu; bunları yeniden tek tek ele almak; gerekirse toplum menfaati esastır diyerek bu yönde bir revizeye gitmek icap ediyor.
HAYATİ BİR GERÇEĞİ İFADE EDEN ÜNİVERSİTE ANIM
Hacettepe üniversitesinde psikoloji eğitimi alırken yurttaki odamızda alenen terör örgütü sempatizanı olan bir arkadaş da kalıyordu. Bu arkadaş her gün odanın ışığını açık bırakır; odadan öyle ayrılırdı. Öğleden sonra her geldiğimizde odanın ışığı yanıyor olurdu. Bunu yapmaması gerektiğini; yazık olduğunu; sonuçta bizden çıktığını ifade edince hiç çekinmeden; “Benim elimden şimdilik bu kadar zarar vermek geliyor devlete. İnşallah ileride daha büyük zararlarım da nasip olur” türü açıklamalar yapardı.
Yani?
Yani ülkemizde devletle sadece silahla değil; çok yönlü bir mücadele azmi içinde olan geniş bir kesim olduğunu düşünüyorum. Savaşın sadece cephe işi olmadığının; ekonomik mücadelenin de bu cephe savaşını etkileyecek gücü olduğunu düşünen ve bunu hayata geçirmekten asla çekinmeyen “sistematik bir mücadele” olduğunu öngörüyorum açıkçası. Bu arkadaşın ifade edilen tavrı o ana mahsus ve sadece bir kişiye has bireysel bir tutum değildi bana göre.
Dün elektrik tüketimini artırmak suretiyle verilen savaşın bugün devletin ilaç giderlerini artırmak şeklinde artarak devam ediyor olabilme ihtimali hiç de yabana atılacak bir olasılık olmasa gerektir. Velhasıl Sağlık Bakanlığının ve SGK’nın bu konuda uyanık davranması; onun için de ciddi bir inceleme yapması; sıkı bir denetim getirmesi gerektiğini zannediyorum.
Böylece bu tür kamu; kul; hak işlerinin son derece veballi olan mesuliyetini kendi cılız sırtımdan onların uhdesine hediye ediyorum.