2012 nin bitmesine günler kaldı. Bazılarımız için biten sadece yıl olmayacak. Üzerine çeşitli kehanetlerde bulunulan; kıyametlerden kıyamet beğenilen; sonun başlangıcı olacağı öne sürülen bir sene bu. Bildiğimiz anlamdaki uygarlığın sonu.
Bazılarımız için ise insanlığın yeni bir algı ve anlayış seviyesine kavuşacağı; medeniyetin Altın Çağına girişin yapılacağı bir dönemin başlangıcı. Benim emin olduğum tek konu ise; her seferinde olduğu gibi bu senenin de sona ereceği ve yeni bir yılın; yeni ümitlerle geleceği.
Biz insanlar belki varoluşumuzdan beri; zamanı belli bir takım periyodlara bölmüşüz. Arkada bıraktığımız büyük dilime “geçmiş” ; önümüzde olduğunu düşündüğümüz bilinmezlik dolu olanına da ”gelecek” demişiz. Belli ki oradan birşeyler gelsin istemişiz; beklediğimize değecek şeyler. Hem korku hem ümitle bakmışız kaderimize. Bilmeye; bulmaya; öngörmeye çalışmışız. Hatta bazen geleceği kurgulamaya kendimizi öyle bir kaptırmışız ki; halihazırda yaşamakta olduğumuz benzersiz nice “an” ı ıskalamışız da farkına varmamışız.
Zamanı eklemiş; çıkartmış; katlamış; arttırmış; harcamışız ve ne yaparsak yapalım onun bizi geçip gitmesine; herşeye rağmen devam etmesine; hiçbir engel tanımadan ilerlemesine çaresiz kalmışız. Hükmetmeye çalıştıkça inadına asi; yönetmeye çalıştıkça inadına kuralsız; tanımlamaya çalıştıkça inadına izafi olduğunu her farkedişimiz tekrar tekrar yazılmış mağlubiyet hanemize. Oysa ki “zaman dede”; hiçbir seferinde öfkelenmemiş; isyan etmemiş hadsizliğimize. Biz yara aldıkça; o şefkat ve sabırla her birini tek tek tedavi etmiş; biz ona karşı geldikçe o inatla bizi kabullenmiş; biz onunla yarıştıkça o sükunetle beklemiş; tüm merhametiyle bize kendimizi öğretmiş; hem de insanlığın ilk anından beri.
Dile kolay; efsanevi 2012 yi geride bırakacağız. Şair Hüsnü Bakal’ ın da dediği gibi; sene ikibin küsur ve sadece bir sayı olduğundan habersiz olan zaman; kendi yolculuğuna devam edecek ve biz yeni olmasını istediğimiz bir yılı yine kutlamalarla karşılayacağız. Daha başında kutsayacağız onu; canımızı yakmasın diye kandırmaya çalışacağız. Tam gelirken patlattığımız havai fişeklerle gözünü alacak; bize karanlık getirmesin diye onu daha ilk anında; ışıklara boğacağız.
Öyle veya böyle zaman kendini yenileyecek ve istersek kullanalım diye kesesinden bize; sürpriz anlar; ikinci şanslar; son fırsatlar getirecek. Her yılbaşı kararlar alanlardan mısınız bilmiyorum ama bu yeni yıl için bazı önerilerim var; paylaşmak istiyorum:
- İlk yenilik bakışlarda olsun diliyorum bu kez. Yepyeni açılar; yepyeni perspektifler edinelim her birimiz. Sımsıkı yapıştığımız yerlerimizden kalkalım; camını nicedir silmediğimiz pencerelerimizi açıp dışarı uzanalım da etrafa çıplak gözlerle; ilk defa görür gibi bakalım. Gördüğümüzü sandığımız hiçbirşeye inanmayalım; görmediğimiz şeyleri varsaymayalım. İnsan sayısı kadar farklı algı olduğunu hatırlayıp; bakılanın değil bakanın marifetini öne çıkaralım becerebilirsek. Hergün geçtiğimiz yolda; her zaman gördüğümüz kişilerde; hep izlediğimiz manzarada hiç farketmediğimiz şeyleri şaşkınlıkla bulalım. Bakış açımızın değişmesi duygularımızın değişmesi demektir; yani tüm kimyamızın. Kırgınlık; kızgınlık ve anlaşmazlıklarımız; olayları farklı yerlerden de görebilmeyi öğrendiğimizde; sihirli bir dokunuşla yok oluverir. Birbirimizle ne kadar benzer korku ve mutluluklarımız olduğunu her keşfedişimizde ise kayıp bir parçamız daha yerine gelir. O zaman; kendimizi yeniden çizip tekrar bozalım.
- Hiçbir duyduğumuzu ilk seferde anlamayalım bu yıl. Çok zeki; çok hazır cevap olmayalım. Ne kadar tanıdık olsa da kulağımıza gelen; ezberlerimize kanmayalım. Tecrübe tuzağına düşmeyip; hiçbir boşluğu zihnimizde doldurmayalım. Anlamaz görünmeye dair fobilerimizden en azından bir kereliğine kurtulalım. Boşverelim imaj derdini; yerinmeyelim; karşımızdakini doğru mu algılıyoruz; emin olana kadar tekrar tekrar soralım. İnsan beyni mucizevidir. Gördüğü; tanıdığı; öğrendiği herşeyi kaydeder; bir düzene oturtur; bilinmezlerle dolu hayatı öngörülerle kontrol edebilmek için şemalar oluşturur . Başına gelebilecekleri tahmin etmek ister; karşılaştığı şeyleri tanımak. Oysa ki bu hayranlık verici mekanizma; “yeni” nin de baş düşmanıdır . Çünkü yeniyi sevmez. Sürprizden; beklenmedikten ise hiç hazzetmez. Karşılaştığı herşeyi; eski bilgileri dahilinde sınıflandıracak; yeni bir dosya açmaktansa etiketlenmiş klasörlere sığdırmaya çalışacaktır. Bu sene kolaya kaçmayalım! Zorlayalım algı kapılarımızı; ihtimallere açık olalım. Ne kadar çok biliyoruz; iyi tanıyoruz; hemen kapıyoruz sansak da; inatla; bir seferde anlamayalım. Sorgulamaktan çekinmeyip; eski ezberlerimize yeni açıklamalar arayalım.
- Hayatımıza yeni kavramlar; kavramlarımıza yeni kelimeler; kelimelerimize yeni anlamlar katmak olsun bu senenin hedeflerinden bir diğeri. Mesela en başta yeninin ne demek olduğuna kafa yoralım. Eski zannettiklerimizdeki değişiklikleri keşfedelim önce. Bildiğimiz; öğrendiğimiz; sahip olduğumuz herşeyi kanıksarız çünkü biz. Alışır; duyarsızlaşır ve daha da kötüsü umursamayız zaman geçtikçe. Tüketmelere fazlasıyla alışkınız; elimizdekileri değersizleştirir; hep farklılardan ve ilklerden deva ararız. İnsandan insana; işten işe; şehirden şehire; gitgide artan bir hızla göçeriz. Afrika yerlilerinin hikâyesindeki gibi; bedenimiz koşar adım ilerlerken ruhumuz geride kalır ve arada durup onu beklemediğimizden gitgide hissizleşiriz. Sahip olduğumuz şeylerle ilgili tatminimizi yitiririz. O yüzden eski kavramlarımıza yeniden bakalım derim ben bu sene; mânâ zenginliğimizi hatırlayalım. Geçmişin acıları; şimdinin tebessümleri olur çoğu kez. Zamanla gözyaşlarımız ise buruk gülümsemelere dönüşür. Aşk; sevgi; mutluluk derken engin duyguları üç beş kelimeye indirgemektense daha geniş anlamlarda; hissederek kullanalım. Bakışımız ilk günkü tazeliğini korursa; elimizdekilerin tümü de korur. Bu sefer korkmadan açalım sandıklarımızı; taptaze duygularımızla merakla karşılayalım; arkada kalmış olan ruhlarımızı.
- Hatalarımıza da yeni bir şans verelim; cömert bir yıla niyet ettiysek. Kusursuzluğa öykünmektense insanî yanlarımızı kabullenip; her yenilgimizle tazelenelim. ” Kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmalısınız: Önce kül olmadan kendinizi nasıl yenileyebilirsiniz? ” diyen Nietzsche’yi selamlayıp; tüm hatalarımızla birlikte gerekirse son zerremize kadar yanalım. Tükendik zannettiğimiz noktada ise bulut rengi küllerimizin arasından masmavi ufuklara doğalım. Bu kez utanmayalım; olduğumuz ve olabileceğimiz kişiden ; kimseden saklanmayalım. En yeni bakışımızı; kendimizi ilk defa görebilmek için kullanalım. Bütün yaşanmışlıklarımızla tekrar tanışıp; yüreğimizdeki sonsuz şefkatle; hepsine yeni isimler koyalım.
- Son bir önerim ise hediyeler üzerine. Güzellikler getirsin diye yeni yıla rüşvet; ilgilendiğimize dair sevgililerimize ıspat hediyeler almayalım bu sene. Şartlandığımız beklentileri öngörülmüş zamanlara sığdırmayalım. Belki de hiç hoşunuza gitmedi bu öneri ve tatsız; yavan geldi gözünüze hediyesiz yeni yıl hayali? Oysa ki yeniliğin en büyüğü; ezberlenmiş kuralları yıkmak ve doğru sandığımız toplumsal kabullerimize farklı açıdan bakmak değil mi?Ama illa ki hediye alacaksanız; sevmediklerinizden başlamanızı tavsiye ederim ben. Baştan savar şekilde değil; neden hoşlanabileceklerini bulmaya çalışarak arayın hediyelerinizi. Hiç sevmediğinizi sandığınız kişilere asla vermek istemeyeceğiniz armağanlar arayın yüreğinizin en cesur köşesiyle ve bu senenin en büyük yeniliğini; sevilmeyendeki yansımanızı farkedin samimiyetle. O herkesten sakladığınız kusurunuzu cesurca size yansıtan kişiye içten bir teşekkür edin. Kendi zafiyetinizi kabullenebildikçe; eski düşman yeni dosta nasıl dönüşür; parıldayan gözlerle izleyin…
Hepinize yeni yıllar; dilerim bu sene yeniyi yeniden keşfedin!