ŞİFALI YAZILAR: SİZE KİM Mİ ZARAR VERDİ? TABİ Kİ KENDİNİZ!
_“Bana şunu şunu yaptı. O yüzden insanlardan korkuyorum.”
_İyi ki korkuyorsunuz. Bir de onca şeye rağmen hala korkmadığınızı düşünsenize! Demek ki önceleri az korkuyordunuz; şimdi korkunuz olması gereken kıvamına çıktı! Sorun yaşadığınız konularla ilgili olması gereken korku düzeyi belki de budur; kim bilir!
_“Şunlar şunlar başıma geldi. Bu nedenle erkeklerden çekiniyorum.”
_İyi ki çekiniyorsunuz; yoksa başınıza daha çok şey gelirdi. Organizma doğru değerlendirmek için düşüncenizin yetmediğini; yine de başınıza bir takım işler geldiğini görmüş; caydırıcı “çekinme” duygusu üreterek sizi size rağmen korumaya çalışıyor. Bu duyguyu azaltmaya çalışmak bağışıklık sistemini çökertmeye benzer. Hemen terapi diyerek; derhal ilaç vererek işte bunu yapıyorlar. İç; uyuş; tam gaz devam et kendi ruhsal ipini çekme işine!
…
Bunları klinik görüşmelerimizde sıkça duyarız. Bu tip dışsal yükleme ve suçu hep başkasına atma eğilimi travmatik yaşam olayları sonrasında gereklidir. Ruhsal örselenmeyi azaltır; zaten zayıflamış olan özsaygının daha da incinmesini önler. Ancak bu hatalı algılama şekli uzun sürdüğünde; kişi bu algıdan ruhsal savunma ihtiyacı kalmadığı halde bir türlü çıkamadığında bu düşüncesi kendisine zarar vermeye başlar.
Bu hata her şeyden önce kendi savunma duvarlarını zayıf bırakma sonucunu doğurur. Kişi zararı sadece dış faktörlerde ararken buna neden olabilen kendi iç zaaflarını göremez olur. Bu da ya gereğinden fazla içe kapanmalara (bunun da bir dizi komplikasyonları olur tabi) ya da benzer nitelikli yeni sorunlara kapı aralar.
O yüzden “çuvaldız – iğne” atasözümüz büyük bir hakikati içinde barındırır. Aslında sebepsiz yere öldürülme vb. çok nadir durumlar dışında bize hiçbir kimse zarar veremez; sadece kendimize biz; kendimiz zarar veririz. İnsanoğlu kendisine; başkasının kendisine verdiğinden daha çok zarar verebilen bir varlıktır.
_Bu insan bana bunu yaptı.
_Eeee? Yaniii?
_Yanisi şuç onda!
Çoğu zaman gördüğümüz zararın bile önemi yoktur bizim için; yeter ki suçlu dışımızdakiler olsun. Hemen hemen herkes suçlu başkası denildiğinde hemen rahatlayıverir. Sanki böyle düşününce gördüğü zarar ortadan kalkıveriyor! Tek derdimiz budur genellikle. Hatta insanoğlu haklı çıkma uğruna yuvasını bile yıkabilen; pire için çekinmeden yorgan yakabilen bir varlıktır. Tek boşansın ziyanı yoktur; yeter ki haklı çıksın! Yine o yumurtasını pişirmek için komşusunun evini ateşe verebilecek kadar da bencildir.
_Örnekleri daha da çoğaltabileceğimiz bu türden durumların (bazı istisnalar hariç) tamamında suçlu o; bu ya da şu değil; sizsinizdir sadece! (Psikolog ayna tutan kişidir. Kusura bakılmasın!)
_Ama beni tam dinlemeden nereden ve nasıl bu kanıya varıyorsunuz?
_Dinlememe gerek yok ki. Hikayeniz nasıl olursa olsun; bu gerçek hiç değişmez!
_Her halükarda siz hatalısınızdır!
_Evet; başınıza ne geldiyse bilin ki tek hatalı var; sizsiniz!
Bunu kendinizi suçlayın; sonra da abartıp bunalıma girin diye demiyorum. Sorunların kaynağını çarpıtmayın; doğru algılayın; böylece yeni sorunlara açık kapı bırakmayın diye söylüyorum. Bunun bedeli birazcık bunalıma girmekse de ziyanı yok; girin! Sanki başka (yoktan) sebeplerle bunalıma hiç girmiyor musunuz! Bir de gerçeği doğru algılamak için giriverin; ne çıkar sanki! Kalıcı ışıklar getirecek geçici bir karanlığın kime ne zararı olur!
Evet; başınıza gelen; ama öyle değil; yo aslında böyle falan diyerek izaha çalıştığınız hemen hemen tüm sorunlarınızın tek suçlusu var: Siz!
Evinize hırsız mı girdi?
Tek suçlu sizsiniz.
Bunalıma mı girdiniz?
Tek kabahat sizde!
Eşiniz kızınca etkilendiniz mi?
Suç sizde! (O kızmakla insani bir tepki verdi. Siz hemen etkilenmekle sağlıklı yaklaşım gösteremediniz)
Erkek arkadaşınız size zarar mı verdi?
Yine aynı!
O insan sırtınızdan mı vurdu?
Aynısı… Değişmez!
Suç daima sizdedir…
Muhtemelen erken davranarak daha akıl; zeka; ruhsal olgunluk vb. manalarda tam hazır olmadan; on santim önde giden boyunuza; bir de uyanan duygularınıza bakıp; üstüne ekranlarda size pompalanan telkinlere kanıp erken arkadaş tuttunuz. Yani erken hareket ederek bu sonucu siz kendi ellerinizle hazırladınız!
Ama o kötü biri değil mi?
Evet de kötü her devirde bulunur! Ben sizin gördüğünüz zararın tek müsebbibi sizsiniz diyorum! Başkasının kötü olması size zarar verme konusunda tek başına yeterli değildir; onu diyorum! Islandıysanız suçlu yağmur değil; şemsiye kullanmayan sizsiniz yani!
Bana zorla sahip oldu ama; lanet olasıca herif!
Nerede?
Evinde!
Ne işiniz vardı orada?
Güvenmiştim!
Maşallah! Neden?
Bilmem! İstemem yan cebime koy durumu olmasın? Ya da karşıdaki bunu böyle algılamış?
Yine hata sizdedir! Güvenince evine gitmek gerekmiyor. Evine gitmeden de güvenmek pekala mümkün. Bakın; yine hata sizde!
Örnekler istemediğiniz kadar çok!
Demek istediğim şu:
Tepkileri insanın sınırlarıdır. Ya zamanında tepki vermeyerek ya zamanında belki ancak hatalı tepkiler vererek yahut doğru tepkilerimizi eksik bırakarak sınırlarımızı tam ve doğru bir biçimde öremiyoruz. Bu geçirgen ve çürük sınırlar sonra ruhumuzun mezar duvarları oluyor.
Buradan bazen kayınvalideniz geçiyor.
Bazen erkek arkadaşınız.
Bazen bunalım vs dediğiniz olumsuz duygularınız!
Sonra da siz sadece suçu dış faktörlere; yani başkalarına atarak kendinizi kandırıyorsunuz.
Belki kısmen rahatlatıyor bu sizi. Dedim ya; bu ilk başlarda normaldir bile!
Ancak sadece uzağa bakan ve o yüzden önündeki çukura düşen şaşkın şoför gibi sürekli aynı hataları yaşayıp duruyorsunuz sonra! Çünkü suçu hep başkasına atarken; başkalarına yoğunlaşırken asıl müsebbip olan kendi hata ve zaaflarınızı göremiyorsunuz!
Ama hala; “Herkes iyi olsa…” diyorsunuz; biliyorum!
Keşke!
Bunu beklerseniz daha çok zarar görürsünüz! Olması gereken ayrıdır; olan apayrıdır!
"Irmağa su gelene dek kurbağanın gözü patlar" diye boşuna mı demişler!